1978 : Lise Öğretmenliğinden Universiteye…

1978 : Lise Öğretmenliğinden Universiteye…
1968 , 1978 …DTCF'den ayrılalı 10 yıl geçmişti.
Önce MTA'da yüksek prospektörlük kursu...Sonrasında Jeofizik Bölümü Observeri olarak göçebe bir yaşam. O kamp senin, bu kamp benim Doğu, Güneydoğu ve uzak Akdeniz bölgelerinde çalışarak geçirilen 2 yıl 5 ay gibi bir süre.
14 Mayıs 1971'de Eğitim Bakanlığında öğretmenlik. O sırada nişanlı bir gencim. 15 Ağustos günü öğretmen meslekdaşım Hatice Ünlü Hanımla aynı yastığa baş koyuyoruz.
Arayışlar...Sonuçsuz...1972 yılının 1 nisan günü Murat 124'e kavuşuyoruz. Önce yakın çevre, Nevşehir İli sınırları içinde gezmediğimiz, fotograflamadığımız kent,köy,koyak,dağ,tepe,ören yeri bırakmıyoruz. Dört mevsim...Bu, bize Güney soyadlı dört öğretmen olarak Nevşehir İli Yakın Çevre İncelemeleri adlı , bir sav gütmeyen, fakat yararlı olduğuna inandiğımız kitabı hazırlama olanağı sunuyor.
Sonra gezi çerçevesi genişlıyor.  Aksaray, Kayseri, Niğde Kırşehir...Özümüze güven arttıkça uzak komşular da gezi izlencesi içinde yerlerini alıyorlar.
Tek başıma olsun, eşim ve 1972 sonlarında doğan oğlumla olsun,  tüm gezilerde çektiğim fotografların birini öz belgeliğime koyuyorsam, birini de Fakülte'de bizi yetiştiren hocalarıma gönderiyorum...Reşat İzbırak, Oğuz Erol, Erdoğan Akkan, Özdoğan Sür, Ayhan Onur, Mecdi Emiroğlu, Talip Yücel, Cevat Rüştü Gürsoy, Cemal Arif Alagöz, Alaaddin Tandoğan, Ejder Kalelioğlu,arkadaşlarım İlhan Kayan ile  Cemalettin Şahin...
Yalnız Oğuz Bey'den karşılık geliyor. Gönderdiğim her fotografı arşivine yerleştirdiğini belirterek teşekkür ediyor. Reşat Bey, Alagöz, Gürsoy, Yücel  yaşlanmış, onlardan bir yanıt beklemiyorum ama genç doçentlerden de bir karşılık alamamak beni düş kırıklığına uğratıyor.
Eşimle Van'a gidiyoruz. Hocalarıma arazi raporu gibi mektup yazıyorum, zarfa kartpostallar ekliyorum. İzmir Bornova'da asker iken de aksatmadan sürdürüyorum fotograf gönderme görevini. Örneğin Çeşme, Kuşadası, Foça, Urla, Menemen'e arkadaşlarla gezi yapıyoruz benim arabama binip, onlar gırgır şamata ederken ben tek tek kartpostallar yazıyorum.
1968-78 arası sürekli bir arayışla geçti gitti.
Boşa tüketilmiş bir zaman değildi elbet; ingilizce çalışıyordum, çeviriler yapıyor, dergilere gönderip yayımlatıyordum. Bu dilin dersini veriyordum, o yıllarda ortaokullarda fransızca da vardı. O dilin de öğretmeni oldum ve eski günleri anımsayarak, bilgilerimi tazeleyerek , öğrenciye severek aktardım bildiklerimi.
Ortaokul, lise öğretmeni olarak kalmak istemiyordum.
Eğitim Enstitülerinin sayısı arttırılıyordu. Öğretim elemanı gereksinmesi ileri boyuttaydı. Gazi Eğitim Enstitüsü'nde yapılan bir sınavda ingilizcede  en yüksek puanı almıştım. Adım çizelgenin başındaydı. Ne var ki mülakatta başarısız sayılmış olmalıyım ki, Bakanlık'a iletilen atanacak öğretim elemanları listesinde adım yer almamıştı.
O binbir umutla çıkılan yolculuklar. Gazetelerde gördüğüm ilanları izliyordum. Bir gün, baktım, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Coğrafya asistanı arıyor. Okul müdürlüğüne bir dilekçe veriyorum. Önce araştırmak için Ankara'ya gidiyorum. Oğuz Erol Hocam DTCF'den ayrılmış. Nerde? Fen Fakültesi'nde. İki ders arasında odasında konuşuyoruz. İstanbul'a gidip sınava gireceğimi söylüyorum. Yüzüme acıyarak sevecen bakıyor. '' Gitme, boşa zaman ve para harcamış olursun,'' diyor. Neden? İsmail Yalçınlar hoca, Mehmet Ardos için verdirmiş o kadro ilanını. Yine de gidiyorum İstanbul'a. Uzun bir tren yolculuğu,gece. Bilecik dolayında rayların üzerine kayalar düşmüş. Yapılacak bir şey yok. Saatler sonra, gecikmeli olarak İstanbul'a varıyorum. Dr Mehmet Ardos varken bir garip Nevşehirliye sıra gelir mi ?
Eğitim enstitüleri almıyor, fakültelerde coğrafya bölümü sayısı az. Ankara, İstanbul, Erzurum...Kadro sıkıntısı var. Açılanlara da gözde, muteber kişiler atanıyor.
..................
1978 Ocak sonları. Soğuk , karlı günler  yaşıyoruz. Evde sobaya kömür dayandırmak zor. Bereket iki oğlumuza da anneanneleri, teyzeleri bakıyor. Umut artık 6 yaşında, Kız Meslek Lisesi'nin açtığı anaokuluna gidiyor. Mutlu'yu da her sabah anneannesine bırakıyorum,daha 2 yaşında bile değil.
Dersler sona ermek üzere. Güz dönemi bitiyor. Notları çizelgelere işlemişiz, okul müdürlüğüne vermişiz. Yarıyıl dinlencesine hazırız.
Okuldan çıktım, çarşıya uğradım, Cumhuriyet'i aldım eve geldim, karlar çiğnene çiğnene porselen tabağa benziyor. Düşmemeğe çalışarak yürüyorum. Eşim Mustafapaşa'da öğretmen, evde yok. Mutfakta yemeği ısıttım, tabağa aktardım, fırından aldığım ekmekten bir parça kestim, masaya koydum. Yemeğe başlarken gazeteye de göz atıyordum.
'' Fırat Üniversitesi eleman ilanı''...Demek böyle bir üniversite varmış. Nerede? Elazığ'da. Ne aranıyor? Edebiyat Fakültesi için coğrafya asistanı. Koşullar uygun mu? Evet,uygun. Sınav 6 Şubat günü Ankara'da DTCF'de. O da uygun mu? Evet,uygun...Yarıyıl tatili içinde.
Başladım  hayal kurmağa. Olur mu olur. Gerekli belgeleri biraraya getirdim. Eşime hiç bir bilgi vermedim. Yaptırdığım fotokopileri DTCF Dekanlığı'na PTT yoluyla gönderdim.
Lisede öğretmen odasında ingilizce çalışıyorum. Arkadaşlar laf atıyorlar.
'' Çalış çalış, Bakanlık sana iki kat ek ders ücreti ödeyecek.''
Gülümsüyorum, çayımı içiyorum, yanıt vermiyorum.
'' Ders yılı bitiyor. Hala ne çalışıyorsun. Gel biraz yarenlik edelim.''
Bakmıyorum, yanıt vermiyorum, çeviriler üzerinde duruyorum.
Çantamda DTCF öğrenciliğimden kalma kitaplarımı taşıyorum.Her yerde onları yeniden gözden geçiriyorum. Özellikle İzbırak  Öğretmenimin Coğrafya Terimleri Sözlüğü'nü madde madde okuyarak bilgimi tazeliyorum.
5 Şubat günü Ankara'ya gidiyorum otobüse binip. Eşime ne diyorum. '' Ürgüp'te, Nevşehir'de bulamadığım kitaplar var, alıp geleceğim. Hem, Yücel ağabeyimgili de görmüş olurum.''
6 Şubat günü sınav. Bildiğim bir salon,tanıdık. Jüri üyeleri hocalarım. Fakat tanışıklığı göstermiyorlar. Çünkü Elazığ'dan gelmiş iki coğrafya öğretmeni de sınava giriyor. Dursun ve Fadıl. Adaletsizlik olmasın. Arkadaşım İlhan Kayan da tanımazlıktan geliyor doğal olarak.
İngilizceden Türkçeye ; Türkçeden İngilizceye... Türkçe bir coğrafya kitabından bir bölüm çevirisi...  Tricart' ın kitabından bir bölüm...Sorulara aşinayım. Yıllardır işlediğim konular. Her sorunun yanıtını ingilizce olarak da veriyorum. Özenle şekillerini,kesitlerini  çiziyorum. Geniş geniş yazıyorum.
Sınav bitiyor. Üçümüz de umutluyuz. Erdoğan Bey '' Sonucu 9 Şubat günü öğleden sonra Dekanlık Sekreterliğinden öğreneceksiniz,'' diyor.
Fakülteden çıkıp dolaşıyorum. Kızılay, Sakarya Caddesi, Bilgi Kitabevi...Temiz bir aşevinde yemek yiyorum. İçim pır pır...Acaba kazanabilecek miyim?
9 Şubat günü heyecanla Dekanlık'a uğruyorum. Yalnız ben başarılı sayılmışım. İki Elazığlı meslekdaşım ortalıkta yoklar. Sevinçliyim, mutluyum. En üst kata çıkıp Erdoğan Bey ile görüşüyorum. Kutluyor,ama tutuk.  Neden acaba?  '' Lise öğretmenliğinden sonra Coğrafya asistanlığını zor yürütürsün,'' diyor. Yüzümün apal olduğunu duyumsuyorum. '' Araştırma yapmak kolay görünür,ama öyle değil, doktorayı nasıl sonuçlandıracaksın ki, yaşın da 31 olmuş. Seninle aynı yıl Fakülte'yi bitiren İlhan şimdi doçent olmak üzere...İyi düşün, kabul edecek misin asistanlığı...Ürgüp'ten Elazığ'a...Yeni bir düzen...Evli barklısın. Kolay değil.''
Ardarda sıralıyor. O zaman bilmiyordum, meğer Erdoğan Bey, Fırat Edebiyat Fakültesi Yönetim Kurulu Üyesi imiş. Demek, öğütleri boşuna değil.
........................
Bahar yarıyılı başlıyor.
Öğretmenler Odasında arkadaşlar soba başında toplanmışlar, çay içiyorlar. Dinlence süresinde kazandıkları yorgunluk yüzlerinde belirgin olarak görülüyor.
'' Arkadaşlar, karşınızda üniversite coğrafya asistanı var,''
Bir şaşkınlık, en sessiz arı uçsa kanatlarının sesi ağır bombardıman uçağının etkisini gösterir.
'' Ne demek bu şimdi, nerden çıktı?''
'' Sınava mı girdin tatilde ?''
'' Hangi üniversite ? Ne asistanlığı ? Ne iş yapar asistan ?''
Ardarda sorular...Açıklıyorum. Kutlayan da var, fakat hala şaşkınlar.
'' Seni sinsi seniii! İnsan bi haber verir yahu. Demek bırakacaksın liseyi, bizleri.''
'' Yav, işin gücün yok mu senin! Hazır, şurda düzenini kurmuşsun. Daha ne olacaksın.''
'' Doktora mı! Coğrafyanın doktoru olunca hangi sayrılıkları iyileştireceksin ki !''
......................
Nisan ayında ''Teftiş''...Bakanlık Müfettişi geldi. Müdür Recai Davutoğlu anlatmış benim Üniversite'ye geçeceğimi. Dersime girdi. Sorulu yanıtlı güzel bir ders işledik. Beğendiğini gözlerinden, beden dilinden anladım. Müdür odasında beni önce kutladı. '' 15 yıldır Bakanlık müfettişiyim, dersini bu denli severek, coşkuyla, öğrenciyle diyalog kurarak anlatan coğrafya öğretmeni sayısı beşi geçmedi. Eveeet, genç arkadaşım, raporumda belirteceğim, senin Üniversiteye geçmene izin verilmemesini altını çizerek vurgulayacağım.''
'' Aman efendim...''
'' Amanı zamanı yok. Sencileyin başarılı öğretmenleri kaybedersek meydan kime kalacak; yoz heriflere...Öğretmen unvanlı,fakat eğitim almamış, eğitim veremeyen mahlukata kalacak.'
'' Efendim, ben sınav kazanmışım, lutfen...''
'' ...................''
.......................
Müfettiş, sonradan öğrendim, takdir etmiş, başarılı bulmuş bizi. Fakat, sözünü ettiği gibi de izin vermeme gibi bir olumsuzluğa yazanağında yer vermemiş.
..........................
Üniversiter bürokrasi...Yavaş işliyor. Fırat Üniversite Edebiyat Fakültesi Dekanlığı Rektörlük Makamına yazıyor, Rektörlük Milli Eğitim Bakanlığı'na yazıyor. Yazışmalar pek yavaş ilerliyor, sonunda istenen izin onaydan çıkıyor.
Ürgüp Müzesi arkeologu Faik Çetin bana bir ad veriyor:  Edebiyat Fakültesi Sosyal Antropoloji asistanı Selahaddin Solmaz (Baskilli) . Elazığ'daki işlemleri o izliyor. Telefon bağlantılarının kolay olmadığı 70 sonlarında yine de izindi, onaydı derken  5 Haziran 1978 günü Fırat Üniversitesi'nde Coğrafya Asistanı olarak göreve başlıyorum.
Nerden bilebilirdim ki, lise öğretmenliği günlerimi arayacağımı, özleyeceğimi...
Nerden bilebilirdim ki, sağdan soldan diye , yurt çocuklarının ardarda toprağa düştüğü, acımasız terörün gece gündüz kol gezdiği Elazığ'da Ürgüp'ü arayacağımı, özleyeceğimi...
Ateşten gömlek giymiş Türkiye'de çıkar çatışmalarıyla her gün bombaların patladığı Elazığ...
Daha evimi taşımadığım için eşimi, çocuklarımı yaman merak ederek geçen zor günler...
Nerden bilebilirdim ki ... Nerden bilebilirdim ki...
                                                                        1984. 1 Mayıs. Elazığ