AFİŞ OLAYI VE SAYGIN GAZETECİ! EMİN ÇÖLAŞAN

AFİŞ OLAYI VE SAYGIN GAZETECİ! EMİN ÇÖLAŞAN

İnsanın haber alma hakkı meşrudur. Ama doğru haber.

Önceleri, haberleşme; kutsal metinlerdeki ilahi mesajlarının dışında irticalen olurdu. Bu konuda kuşlardan ve ulaklardan faydalanıldığı da oldu. Yazı ve kâğıdın bulunmasıyla birlikte haberleşme yeni bir boyut kazandı. Gelişerek ve dönüşerek günümüze kadar geldi. 

Bir zamanlar mürettiphane de mürettiplerin zorlu şartlarda çıkartmaya/basmaya çalıştıkları kitap, gazete ve dergiler, -ilerde neleri göreceğiz bilemiyorum- şimdilerde internet/bilgisayar yoluyla çıkartılmaya çalışılıyor…

Elbette basın ve haberleşme tarihinden bahsedecek değilim. Sizlere, güzel memleketimizin Kemalist, laik, kendisi gibi düşünmeyenleri zinhar hasım kabul eden meşhur gazeteciden bahsedeceğim.

Bu kişi, Danıştay baskınında dindar insanları kötülemek için aslı olmamasına rağmen, fail-i meçhul şahısların maşası teröristin “…Allah, Allah…” diye silah çektiğini söyleyen adil! yargıcın kocası Emin Çölaşan’dır. Bir afiş üzerinden onun uzlaştırıcı! Kaynaştırıcı! Ufuk açıcı! Gazeteciliğinden bir örnek vereceğim.

Anlatacağım olayı, ‘GAZETECİLİKTE 3 PATRON 50 YIL’ kitabında, Çölaşan’ın Hürriyet Gazetesinde uzun müddet birlikte çalıştığı Fikret Ercan anlatıyor. Gazetenin patronu Gümüşhaneli Aydın Doğan. Hadise de Gümüşhane’de geçmiş. Gazetenin genel yayın yönetmeni de Ertuğrul Özkök. Ercan kitabında şunları aktarıyor:

‘Özkök yurt dışındaydı. Telefonla aradı. “Fikret, Emin Çölaşan* bir fotoğraf yakalamış. O kendi köşesinde kullanacakmış, belki sen de birinci sayfaya alırsın,” dedi.

Emin’i aradım fotoğrafı istedim.

Gelen fotoğrafta Gümüşhane’deki bir caddeye asılan bir afişte –şimdi tam olarak hatırlamıyorum ama- Atatürk’ü aşağılayan bir fotoğraf vardı. Fotoğrafı Emin’e bir okuru göndermişti.

Fakat afişte bir tuhaflık vardı. Biraz kalın gibi duruyordu. Bunu birinci sayfaya almamız olayı çok önemli hale getirirdi. Emin olmak için ve Gümüşhane’de böyle bir afişin olup olmadığına bakmalarını istedim. Gelen cevap tamamen farklıydı. İş düşüyordu!

“Emin’i aradım. Bu tek afiş değilmiş. Yirmi metre arayla asılan iki afiş. Önden çekilince üst üste gelmiş ve tek afiş gibi olmuş. Öyle bir afiş yok. Biz bunu kullanamıyoruz,” dedim.

-Dürüst! Kemalist, Laik gazeteci- Emin Çölaşan, “Siz bilirsiniz arkadaş, ben bunu kullanırım!” dedi.

Özkök’ü aradım, ulaşmadım. Afiş o haliyle Emin’in köşesinde çıktı.

-Sırtını Kemalizm’e dayadığı için- Emin, yazarlar içinde dokunulmaz gibiydi. Kimseyi dinlemiyor. İstediğini yazıyordu. Ertuğrul Özkök bile genel yayın yönetmeni olarak müdahale edemiyordu.

‘Minik Kuş’un bu tutumu Oral Çalışlar’ın İsyan Günleri 68 kitabında anlattığı şu hadiseyi aklıma getirdi.

‘(…) 22 Mayıs 1970’de bir cuma akşamı, Ankara’da, Kızılay’a yakın Adakale sokaktaki Aydınlık bürosunun alt katında, Türk Hukuk Kurumu’na ait olan binada bir seminer izliyorduk. Arka taraflarda oturuyordum. Kapıya yakındım. Kapı açıldı. Basın Yayınlılar grubunun lideri konumundaki Altan İnce telaşla yanıma geldi. “Nejat Arun’la Mustafa Kuseyri tetik düşürme oyunu (Rus ruleti) oynarken, silah Kuseyri’nin kafasına dayalıyken ateş aldı. Kuseyri öldü,” dedi.

Sarsıldım. Yanında birkaç kişi daha vardı. (…) Hemen olay mahalline vardık. Kuseyri sandalyede oturuyordu. Ensesinin sağ arka tarafında bir delik vardı. Şakağından ince bir kan sızıyordu. Sanki yaşamını yitirmemiş de düşünüyor gibiydi. Orada kimler vardı hatırlamıyorum. Bir tek Uluç Gürkan’ın telaşlı hali gözümün önünde.

Biz gelmeden okulda olaya tanık olanlar, ölüm nedenini gizlemeye karar vermişler. Şimdi kim söyledi hatırlamıyorum. “Faşistler öldürdü demeye karar verdik,” sözleri ağızdan çıkmıştı. (…)’

Bu ve buna benzer olaylara, dönemin koşulları mı, solun ahlakı mı demelyim bilemiyorum. En iyisi okuyanlar karar versin...

Tekrar afiş olayına dönelim. Tabi ertesi gün kıyametler koptu. Gümüşhane Valisi, Aydın Bey’i aramış, böyle bir şeyin olmadığını söyleyerek büyük tepki göstermiş.

Aydın Bey’de validen bir açıklama göndermesini istemiş, Emin’in köşesinde yayınlatacağı sözünü vermiş. Aydın Bey kendi memleketi olduğu için biraz da hassas davranıyordu. Ve Emin’den bu açıklamayı olduğu gibi kullanmasını istemiş.

Emin de açıklamayı kırparak küçük bir şey kullanınca Aydın Bey küplere binmiş, “İlk defa bir patron gibi davranıyorum ve bir kişiyi işten çıkarma hakkımı kullanıyorum,” demiş. Sonunda Emin de duvar çarpmıştı.’

Evet, harfi harfine anlattığım bu mesele, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlığı yaptığı dönemde vuku buldu.

O tarihler, irticanın tavan yaptığı, takkeli talebelerin, tesettürlü/çarşaflı kız ve kadınların boy boy iri ve renkli gazetelerde çıktığı 90’lı yıllar.

Hürriyet’in saygın yazarlarından Emin Çölaşan’ın! bir afiş üzerinden olayı nasıl manipüle ettiğini, Kemalizm üzerinden toplumu nasıl ikiye bölmek istediğini aktardım.

Bu sadece bir örnek.  Bu olay gibi binlercesini yaptılar fırsat buldukça hala da yapıyorlar/yapmaya çalışıyorlar…

Onlar, kendilerini beyaz Türk kabul eden, kendileri gibi düşünmeyenleri ise ‘göbeğini kaşıyanlar’ diye aşağılayan, bir avuç azınlık. Fakat her geçen gün irtifa kaybediyorlar. Durum böyle olunca da sürekli işi farklı düzleme çekmeye çalışıyorlar.

Ellerinde kala kala sadece Kemalizm kaldı. Onu da tepe tepe kullanıyorlar…

Bütün Kemalistler: Bilmelisiniz ki, hiçbir zaman öteki olarak gördüğünüz onlar, sizin oyununuza gelmeyecektir. Ahmet Belada

------0-----

·         Emin Çölaşan/’Minik Kuş’: 14 Mart 1942'de Ankara'da doğdu. Mustafa Kemal Atatürk döneminde Adalet Bakanlığı, ilk Menderes hükûmetinde Millî Savunma Bakanlığı yapmış olan Refik Şevket İnce'nin torunu, Meteoroloji Genel Müdürlüğü'nün ilk müdürlerinden Prof. Dr. Ümran Çölaşan'ın oğlu, Hüsamettin Cindoruk'un kuzenidir. Ortaokul ve liseyi TED Ankara Kolejinde okumuştur. 1965'te ODTÜ İdari Bilimler Fakültesinden mezun olmuştur. El an Sözcü gazetesinde yazarlığa devam etmektedir.