Altüst Olan Hayatlar
Hastalık derecesinde titiz ve sorumluluklarına düşkündü
Önce görev ve ödevleri gelir sonra da diğerleri
Başarılıydı
Aynı zamanda konuşmayı da seviyordu
İnsanlarla iletişimi iyiydi
Mutluydu
Tüm sorunlara, tüm yokluklara ve tüm olumsuzluklara karşın yine de mutluydu…
Fakat hastalıklarını abartmada da üstüne yoktu
Ufak bir rahatsızlığında en kötü senaryoları düşünür, en fena şeylerin olacağını tasavvur eder, kendi kendini yer bitirirdi.
Sadece kendi kendini yemez
Çevresini de yer bitirirdi
Fakat
Hastalık geçtikten sonra gene eski kimliğine döner, konuşur, çeşitli olayları dramatize eder, beyin fırtınası estirirdi…
Arkadaşlarının ismini tam söylemez
İsimlerinin önüne ve arkasına ilaveler yapar, öyle söylerdi
Fakat yaptığı bu ilaveler arkadaşlarını rahatsız eden cinsten şeyler değildi, tam tersine onları mutlu edecek şeylerdi.
O öyleydi
Bunu yapmayı seviyor
Etrafını mutlu ediyordu
Konuşurdu
Kişisel konuşmaların dışında topluluk karşısında da iyi konuşur hatta topluluğun varlığı onu motive eder, konuşma daha renkli ve ilgi çekici bir hale gelirdi.
Kimi konularda topluluklara hitap etmişti
Konuştukça açılır, insanları sıkmazdı
Tüm bunlar onun bir abartması da değildi. Etrafındaki insanların ona yaklaşımı ve saygısı bunun bir abartma olmadığının kanıtıydı.
Lisede okurken o gün anlatılacak tüm ders konularını bir gün öncesinden mutlaka okur, ezberlemeye yakın anlardı.
Öğretmenin başı ağrıyorsa morali bozuksa evden huzursuz gelmişse onun derse çalıştığını bildiği için tahtaya kaldırır ve konuyu anlatmasını isterdi.
O da anlatırdı
Fakat ders anlatımı kuru bir anlatım da değildi, arkadaşlarını ve öğretmenini sıkmayacak biçimde anlatırdı.
Hayatı seviyor
Hep okulda olmak istiyor
Arkadaşları ile iletişim kurmak hoşuna gidiyordu
Bu, hep öyle gidecek miydi?
Hayır!
Bu, hep böyle gitmeyecekti…
“Marksizm” denilen illeti tanıdıktan sonra her şey değişecek, hayatı alt üst olacak…
O insan gidecek
Yerine ‘canlı bir ceset’ gelecekti…