Anadolu'dan Yol Öyküleri

Anadolu'dan Yol Öyküleri
 
Emrullah Güney

Cumhuriyetin 10.  yılı...Genç cumhuriyet demiryollarına önem veriyor.Fakat, halk köyünden, kasabasından vilayet merkezine gidebilmek için karayolu istiyor.

Yollarda gıcır gıcır kağnılar...At arabası daha hızlı, çağdaş bir ulaşım aracı sayılıyor. Tek tük motorlu araçlar da görülüyor artık. Esen yeller neft kokusu getiriyor...Kırlarda davar kokusuna akaryakıt kokusu karışıyor.

Orta Anadolu'da iki vilayet merkezi arasında taa Sultan Hamid zamanından kalma bir yol var. Devlet, bir türlü kendini toparlayıp da bu yolu motorlu araçların geçeceği duruma getirememiş. Fakat köylü şikayetçi değil bu durumdan. Neden ? Çünkü, yağışlar sürerken yol çamur oluyor, tek tük geçen kamyonlar çamura saplanıyor; sürücüsü, yardımcısı ne denli uğraşsalar da çamurdan kurtaramıyorlar kamyonu. Bir an önce yola çıkmaları gerek. Ne yapmalı? Köylü bekliyor, evlerin damlarında izliyorlar olanı biteni. Fakat hiç ivmiyorlar. Sürücü yardımcısı (şoför muavini) yardım istiyor. Köylü yardıma hazır zaten, ahırda, hayatta bekliyor öküzler. Hemen urganları alıp yola düşüyorlar. Uğraş uğraş, kamyonu çamurdan kurtarıyorlar öküz gücüyle...Sonra ! Al takke ver külah pazarlık...Hiç de  az değil  köylünün istediği para tutarı...Tartışma kimi zaman kavgaya da dönüşüyor. Sürücü ya da kamyon sahibi ödemek zorunda istenen parayı...Ya değilse! Dayak da var işin sonunda...

İki vilayet merkezini birbirine bağlıyor bu karayolu. 1940'lı yıllarda devlet artık el atıyor bu işe. Yol genişletiliyor, bükleçler düzleştiriliyor, elden geldiğince kum-çakıl dökülüyor, sertleştiriliyor. Fakat silindir nerde? Yoksul Türkiye'de yol yapma teknolojisi hala ilkel.

Köylü yeni yoldan hiç memnun değil. Çünkü artık kamyonlar, giderek sayıları artan otobüsler, hususi otomobiller çamura saplanmıyor. Böyle olunca da öküzlere iş düşmüyor. Öküzler boşuna mı besleniyor? Para da kazanılmıyor. Tadına vara vara kavga da çıkaramıyor köylü...

Bir akşam, ekeneğinde çift süren köylü Abuziddin  evine dönerken harika (!) bir düşünceyle öküzlerine yeniden iş buluyor(!). Birkaç kez sabanı daldırıyor yolun kumlarına, enlemesine-uzunlamasına yarıyor yolu. Gelen geçen araba da yok, tamam...Pek de tamam değil. Eve varınca, komşularına haber veriyor. Herkes testiyle, küp, küpcükle, varille su taşıyarak yolun toprağını çamur eyliyorlar. Sonra gece bekliyorlar evlerinin damlarında...İlk avlar görüldü...Saplandılar çamura. Köylünün yardımı gerekiyor, öküzlere iş çıkıyor...

Tümüyle hava olaylarına bağlı köylü...Yeterince kar yağmadı; kuyuların suları az...Bahar yağışları yetersiz; yeraltı suyu yaşatmaz ağaçları...Bahar soğukları vurdu; çiçekler yandı...Dolu vurdu geçti, ekin iflah olmaz...Yaz sıcakları yaktı kavurdu...Güz soğukları erken bastırdı; ürün daha toplanmadan ekenekte, bağda kaldı...Sam yelleri esti, kavurdu geçti göğce göğertiyi...

Köylü ne yapsın! Öküzüne yedireceği otu bile bulamazsa, yolları çamur eylemesi  kınanacak bir davranış mıdır? Öküzüne iş bulmak zorunda; ya değilse, tüm aile bireyleri (horanta) aç kalır da bu arada sayrılıklar artar ve de ölümler de ortaya çıkar...
1930'lardan ,40'lardan günümüze... Değişen , gelişen neler oldu? Değişmeyenler, gelişmeyenler  neler oldu?  Düşünelim...