Bir deyim vardır;
‘Mangalda kül bırakmamak’ diye
Televizyonda açık oturumlara çıkan ‘çokbilmiş’ yorumcular bu deyimin hakkını fazlasıyla veriyorlar
Adam, gözünü yumup konuşuyor
Kulağını kapıyor
Sanki beyninin yarısını kiralamış, o tarafı hiç kullanmıyor, diğer tarafıyla atıp tutuyor.
Önemli olan ne söylediği değil
Önemli olan karşısındaki rakibini en kısa zamanda nakavt edip zafer kazanmak(!)
Bunu yapmak ona yetiyor
Bunu yapmak için de elinden gelenin daha fazlasını yapmaya çalışıyor.
Yani lafla peynir gemisini yürütmek istiyor
Amacı da bu, hedefi de…
Biz bu uyutmalarla yeni tanışmıyoruz, biz bu uyutmalarla üç yüz yıldır, dört yüz yıldır uğraşıyoruz.
Sonuç; elde var sıfır
Bunu anlayan yok
Düşünen, ders alan, yorumlayan yok
Fakat laf çok…
Türk insani bu açmazdan kurtulmalıdır
Önemli olan konuşmak değil yapmaktır, yapmak…
Önemli olan sorunun bir parçası değil, çözümün bir parçası olabilmek…
Çalışmak
Yeni eserler meydana getirmek, hizmet etmek, bu gün ile yarının eşit olmaması için hep çalışmak…
Bir Almanın, bir Amerikalının, Güney Korelinin, Japon’un, Hintlinin, Çinlinin vb. çalışabildiği kadar çalışmak, kendi alanında atılım yapmak, kendi ile birlikte ülkesinin de yüzünü ak etmek…
İşte yapılması gereken;
‘Laf değil iş’
Bu ülke lafla kalkınmayacak, atıp-tutmakla, rakibini tuş etmekle, laf kalabalığı yapmakla kalkınmayacak…
Bu ülke ter ile
Uykusuz günler, amansız çalışmalar, yıpratıcı tempo ile kalkınacak…
Bunu yapıyor musunuz?
Hayır!
Ya ne yapıyoruz?
Son üç yüz yıldır, son dört yüz yıldır hep konuşuyoruz. İşin garip tarafı da; konuştukça açılıyoruz.
Cep telefonu ile yaptığımız konuşmada dünya rekoru kırıyor, Avrupa’yı ikiye katlıyoruz…
Öğünebilir miyiz?