Bireysel hak ve özgürlükler adı altında kadınlara yönelik hakların korunması için bir çok önlemler alınırken biz neyi kaçırıyoruz da boşanmalar ve kadın cinayetleri giderek artış gösteriyor.
Aileler parçalanıyor, insanlar on yıldır katlandığı eşine artık katlanamaz hale geliyor?
Ne oluyor, neler oluyor? Neden birbirimize olan tahammülsüzlüğümüz?
Ne oldu biliyor musunuz? Algımız değişti. Kendimize, çocuğumuza, eşimize, hayata bakış açımız değişti. Modern dünya seküler bir bakış açısı inşa etti zihinlerimizde. Ve bunun en büyük kurbanları ise kadınlar ve çocuklar !
Kadın özgürlük mücadelesi vermeye başladı, kocasına bağımlı kalmak istemedi çünkü ezildi, aşağılandı, değersizleşti evde hanımlığı küçümsendi yıllarca. Şimdi hayatın her alanında iş hayatında ekonomik özgürlüğü elde edince baş kaldırdı, konfora alışmış erkekler ise bocaladı. Böyle bir durumla daha önce karşılaşmamıştı çünkü, napacağını bilemedi. Kadınlar kendini yenileyip geliştirirken( hem ekonomik hem bilişsel olarak) erkekler maalesef geride kaldı. Akademik olarak gelişse de duygusal farkındalık olarak gelişemedi erkeklerimiz.
Erkekler kadınları anlayamıyor çünkü kadının dili ile onunki farklı. Kadın modern dünyanın diliyle konuşup düşünürken erkekler anlam veremiyor bu dile, halen geleneksel kafadalar çünkü. Burada geleneksel kafayı asla küçümsemiyorum yanlış anlaşılmasın ama durum bu. En basit bir örnekle kadın, sınırlardan bahsederken erkek bu kavramı algılayamıyor.
Bir de maalesef kadınlarımızdaki bu gelişim temele oturmadığı için bir şeyleri iyi yapayım derken ortaya daha büyük sorunların çıkmasına sebep oluyor. Çözelim derken sorunları içinden çıkılmaz hale sokanın bizzat kendisi olduğunu maalesef görememekte kadınlarımız. Özellikle muhafazakar kesimdeki kadınlarda bu durum oldukça açıkça görülmektedir.
Psikoloji, çocuk gelişimi, biyoenerji, spritüel konular kadınların gündemine öyle bir girdi ki adeta bu yeni din, hayat tarzı oldu. Ayrıca insanların çoğunun anladığı psikoloji& terapi ile gerçeği arasında dağlar kadar fark var. Bu konular öyle bir revaşta ki lise mezunu bile olmayanlar bu konularla ilgili absürt eğitimler alıp ( illegal sertifikalar ile) Aile Danışmanı, Psikolog, biyoenerji uzmanı gibi ünvanlar alabilmektedir.Ve nasıl oluyorsa " Bilinçaltı temizliği" yapabilmekteler.
Bu konuları kötüye kullananlar şöyle dursun konunun lisansını okumuş bizim gibi meslektaşlar da insanlara faydalı olmak adına bazı videolar paylaşmakta ancak gelin görün ki bu konular da insanların seçici algısına maruz kalarak anlamak istedikleri gibi algılanmakta ve bu durum da aile ilişkilerinde ayrışmalara ve parçalanmalara neden olmaktadır. Özellikle son zamanların revaştaki konularından olan,
"Narsisizm" o kadar ilgi odağı haline geldi ki kadınların çoğu kocalarını " Narsist" olmakla etiketleyip ona karşı savunma geliştirmeye başladı. Evet böyle bir gerçeklik var bizim toplumumuzda erkeklerin çoğunda narsisizm mevcut ancak bu kocalarla siz on yıllar yaşayıp tanıyı koyduktan sonra neden çekilmez hale geliyor ilişkiler? Tanıyı koymak sizi rahatlatabilir evet ancak çözüm bu mu? Ayrıca birçok kadının da gizli narsist olduğunu biliyor muydunuz?
Kendinizi anlamadan ve dönüştürmeden eşinizi analiz edip yargılamanız neyi değiştiriyor?
Modern Psikoloji insanı tanılarla kategorize eder ve herkesi bu tanılara göre tanımlar. Normal dışı davranışları tanımlarken ideal olanı tanımlamaz. İdeal olanı ise bizim kültürümüzde bize " Din" tanımlar. Dinimizin tanımladığı ideal insan modelinin bir çok örneğini görürüz dini kaynaklarda hem şahsiyet olarak hem de davranış örneği olarak.
Dini ve bilimi birleştirmediğimizde kanadının biri kırık bir kuşun uçmasını beklemekte oluruz. İnsanın nefsini anlamsında ve tanımasında psikoloji bilimi bize çok güzel kaynaklık eder. Bunu göz ardı ederek ideal olanı yakalamaya çalışmak kişide kendisinin fark edemediği çelişkiler, anlamsız tutumlar oluşturur. Dini göz ardı ettiğimizde de tamamlanamaz, eksik ve anlamsız kalırız.
Bu ülkede evliliklere bir sınır getirilmeli ve her önüne gelen evlenmemeli, evlenecek kişilerin duygusal, bilişsel, davranışsal olgunluğu test edilmeli. Yeterli olgunluğa erişmiş olmayanlara "Evlilik Ruhsatı Verilmemeli!" Ayrıca insanlar evlilik öncesi ve evliliğin ilk sürecinde eğitimlerden geçirilmeli. Aksi halde daha çok boşanmalara maruz kalacağız gibi.
Boşanma konusuna gelince tıpkı evlilik gibi boşanma da kaderdir. Boşanma sürecinde maalesef çiftler oldukça çirkinleşebilmekteler. Öyle ki ayrılmayı kendine yediremeyenler eşinin hayatına son vermeyi kendinde hak görecek kadar aklını kaçırabiliyor. Bu akıl tutulmasını yaşayanlar bu işi maalesef ki bir anlık öfkeyle değil gayet bilinçli bir şekilde planlayarak yapmaktadır. Bu gerçekten korkunç bir kafa yapısıdır. Ve akla hayale gelmez toplumda gayet efendi görünen tiplerin bu eylemi gerçekleştiği bilinmektedir. Böyle bir hakkı kendinde görmek olsa olsa o kişinin herşeyin sahibi olarak kendini gördüğünü göstermektedir.
Oysa insan kendi bedeninin bile sahibi değil, emanetçisidir. Keşke bu bilinci anlayabilsek.
"İnsan, içinde korkunç kötü olma potansiyeline sahip iyi bir varlıktır."
Psikoterapist Fatma Çakır Çalışkan
Aile Danışmanı