BURHAN YAMANGİL: NEVŞEHİRLİ SEVGİLİ ARKADAŞIM
Bende bir fotoğrafı bile yok.
Oysa daha 1960 yılında fotoğraf çekmeğe başlamıştım.
Neden Burhan’ın bir resmini çekip saklamadım ki !
Gözümün önündedir. Sırasında ciddi, sırasında gülmeğe hazır güzel yüzü.
Lisede arkadaşımdı. En iyi , en candan, asla kırmayan, değer veren…
Ailesinin varlıklı olduğunu duyardık. Fakat O, asla bir büyüklenme davranışı içinde olmazdı.
Liseyi 1964’te bitirdik. Ankara’da DTCF’de ben Coğrafya bölümüne kaydoldum.
O da Tarih bölümüne.
Bir de haber aldık ki, aynı zamanda İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’ne de kaydını yaptırmış. Bunu, nasıl gerçekleştirdi. Sorduk, güldü, yanıt vermedi.
Bir gün bir ciltçide karşılaştık. Türk Tarih Kurumu’nun pek çok yayını almış. Bordo kırmızısı boyakta ciltletmiş. Ağır bir yük ortaya çıkmış. Alıp götürmek için bir taksi tuttu.
Burhan’ı Ankara’da son görüşümdü.
Fakat, ne oldu bilmiyorum. Burhan, belki ailesinin ısrarıyla, Ankara’dan ayrıldı. Nevşehir’e döndü. Böylece iki ayrı yüksek okulda okuma serüveni sona erdi.
Yıllar geçti. Her yaz dinlencesinde Burhan’ı görüyor, söyleşiyordum.
Her zaman olduğu gibi yine güleryüzlü bir ciddiyet…Soruyor, merak ediyor, yardıma hazır olduğunu belli ediyordu.
Bu nasıl bir yardım olabilirdi?
Lisede benim Fransızcam iyi idi. Fakültede de iki yıl Fransızca dersleri almıştık. Fakat, orada kalmıştı. Geliştiremmemiştik. Fransız Kültür Merkezinde ‘’Cours’’ denilen dersler pahalıydı öğrenci bütçemize göre. Açılan sergileri izlemek, kütüphanesinden yararlanmak iyiydi, hoştu da Fransızcamızın gelişmesine pek de katkı sağlamıyordu.
Sevgili arkadaşım Salih Çavuşoğlu da o yıllardda İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü’nde öğrenciydi. Yaz dinlencelerinde biraraya geliyor, her konuyu konuşuyordu. Dersler, öğretim elemanlarının davranışları, kitaplar, öğrenci yaşam düzeni…
Benim artık İngilizceye geçmek istediğimi Salih, Burhan’a anlatmış. Lise’de de hevesliydim. Burhan beni takdir ediyordu dil öğrenme konusundaki hevesimi anladığından.
‘’ Emrullah, bizim eve gelsin. Ben evde olmayabilirim. Hazır edeceğim bir çanta var. Onu alsın ! ‘’ demiş Salih’e.
Çok merak ettim. Sözkonusu çantada acaba ne vardı?
Göre’den yürüyerek geldim. Düşünceli. İçim pır pır ediyor. Burhangil’in evini buldum. Kapının ziline bastım. Babası hastaymış, içerden seslendi. Girdim. Burhan’ın küçük kardeşi küçük bir çantayı bana teslim etti. Babasının elini öptüm, ‘’şifa dileyerek’’ ayrıldım. Göre yoluna düştüm.
Yoldan aşağıya çay kıyısına indim. Bir söğütün altında, gölgeli bir yerde oturup çantayı açtım.
‘’ Linguaphone Institute’’…İçinde kitaplar, sözlük ve 16 plak…Sevinçten gözlerim yaşardı. Ben bu öğretim metodunu taa ortaokulda öğrenciyken biliyordum. Bütün Dünya Dergilerinde tanıtımı yapılıyordu. Adrese mektup yazıp broşür de istemiştim. Fakaat çok pahalıydı. Alamamıştık.
İşte, gecikmeli de olsa bu takımı elde etmiştik.
Burhan o anda yanımda olsaydı, kucaklardım ; teşekkür eder, minnettarlığımı anlatırdım.
Gözümün önünde canlanıyordu. Ne derdi bana !
‘’ Aman canıım, sen de abartma artık. Bir sevgili dostuma küçük bir armağanımdır bu. Gözünde büyütme o kadar ! ‘’
Güler geçerdi.
Göre’ye , evimize varınca düşündüm. Bu plakları çalacak gramofon yok. Netmeli, neylemeli?
Buldum. Bir hafta sonra Ankara’ya gidcektim. Orada herbir plağı kasete kaydettirir, o yolda çalışırdık.Ses kayıt aygtını elde etmiştik ve ben bazı dersleri ona kaydedip, Cebeci’de ağabeyimin evinde dinliyordum.
Ankara’ya hareketimden önce Burhan’ı bulup teşekkür ettim, sevincimi dile getirdim. Aynen, düşündüğüm gibi sözler söyledi. Gülen gözleri hala gözümün önündedir.
Ankara’ya varır varmaz Kurtuluş’taki Konya Yüksek Tahsil Talebe Derneği’ne uğradım. Eyüp’e çantayı gösterdim. Ereğlili arkadaşım beni defalarca kucakladı. Sevinçten gözleri yaşarmıştı.
‘’ Bizi artık kimse tutamaz. İngilizceyi en güzel söylenişiyle BBC spikerleri gibi konuşacağız,’’ diye sevincini belli etti. Bizi izleyen arkadaşlaar da heyecanımıza ,sevincimize ortak oldular.
Ankara’da ilk iş olarak Cebeci’de , Hukuk Fakültesi karşısında bir eski işhanında plakları kasete aktaran bir müzik dükkanı bulduk. Sahibi Ahmet Çoban bıçkın bir delikanlıydı. Yardımcısı da Hollywood yıldızlarından daha güzel, alımlı çalımlı, mevzun bedenli Sultan adlı genç kız idi.
Plakların tanesini 1 TL’ye banta kaydettirdik. 16 TL. Kaset bizden; C 60.
Sevincimize diyecek yoktu. Bende olan Philips ses kayıt aygıtının aynısı Eyüp’te de vardı. Ses kayıtlarını iki tane yaptırdık.
Ve çalışmağa başladık. BBC spikerlerinin özgün seslerini taklit ederek. Çok değişik konular vardı kitapta ve plaklarda.
Diyebilirim ki, ortaokul, lise ve 2 yıl fakültede İngilizce dersi görenlerden daha iyi İngilizceyi biz 1966-67 ders yılında öğrenmiş durumdaydık.
Ben Cebeci Şen Sokak’ta SSK memuru ağabeyimin evinden çıkıyor, Konya Yurdu’na uğruyor, Eyüp ile buluşuyor ve Kurtuluş Parkı’ndan geçerek DTCF’ye giderken hep İngilizce konuşuyor, yanlış cümle kurmaları vs birbirimize söylüyorduk.
Ve biz o kasetlerden dersleri dinlerken gözümün önünde hep Yamangil Burhan arkadaşım vardı. Süreci anlattığım için Eyüp de Burhan’ı ttanır gibiydi artık.
Fakülteyi bitirince MTA Enstitüsü sınavlarında hiç zorluk çekmeden en yüksek puvanı ,100 notu aldım. Bu, Linguaphon sayesindeydi.
1972’nin 1 Nisan günü artık otomobil sahibiydik. Dağ bayır geze geze benzin mi dayanır. Cepte doğr dürüst para kalmıyor. Burhan, Shell Akaryakıt istasyonu sahibi.
‘’ Burhan, depoya 2.5 liralık benzin koy, beni Göre’ye ulaştırır.’’ Derdim.
Gülerdi. Depoyu doldururken. ‘’Aman, ne yapıyorsun ! ‘’ Aldırmaz. Ertesi gün borcumu öderdim.
Haftada birkaç gün buluşup eski günleri anıyorduk. En iyi arkadaşlarından Defterdar’ın oğlu Turhan Uzman’ı konuşuyor, Çorum’da gördüğüm, Lise’de iyi arkadaşı güzel Melahat’tan söz ediyor, Ankara’daki günlerimizi özlemle anıyorduk.
Ankara’dan dönünce evlenmişti Burhan. Pek erken çoluk çocuğa karışmıştı.
Biz 47’liler…Kızılırmak cumbaklarında boğulup ölen Cenap’ın acısını yaşadık…
Biz 47’liler, Konya yolunda , nişanlısıyla buluşmaya giderken, pek sevdiği motosikletiyle kaza yapıp parçalanıp ölen Taylan Dörtkol’un acısını yaşadık…
Aradan yıllar geçti.
Burhan ortada görünmez oldu. Soruyoruz, doğru yanıt alamıyoruz. Kaçamak bakışlar.
Nevşehir’in gelişme yönü Avanos yolunun iki geçesiydi 1990’larda. Haber aldım ki, Burhangil orada bir akaryakıt satış istasyonu açmış. Acaba görebilir miyim diye, doğrudan Ürgüp’e gitmek yerine, Avanos üzerinden giderim, varsın yol uzasın, dedim. Satış yerinde pompacılara sordum. ‘’ Buluşabilir miyiz, görebilir miyim ? ‘’
Gözleri yaşardı otomobilimin deposuna akaryakıt koyan delikanlının.
Bir genç de ağladığını görmemem için içeri girdi.
Anladım…Anladım…
Sağlığı iyi değil sevgili arkadaşımın. Görmem istenmiyor. Buluşmam engelleniyor.
Bugün Göreli bu fakir, Coğrafya Profesörü ise, bunda Sevgili Burhan Yamangil’in rolü büyüktür.
Saygıyla, sevgiyle, derin minnet duygularıyla anıyorum sevgili yiğit arkadaşımı…
21 Aralık 2024
Diyarbakır