ÇOCUKLARIN KURANI KERİM VE AHLAK EĞİTİMİ

ÇOCUKLARIN KURANI KERİM VE AHLAK EĞİTİMİ

Çocuk aileye yüce Allah'ın en büyük hediye ve emanetlerinden biridir. Baba ve anne bu emanetten sorumludur. Emanetin sahibi yüce Allah Teâlâ müminlere şu emri vermiştir: “Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi (cehennem) ateşinden koruyun. O öyle bir ateştir ki yakıtı insanlar ve taşlardır.” Hz. Ali radiyallahu anh, ayetin manasını şöyle açıklar: “Kendiniz hayrı öğrenin, ailenize de öğretin ve çocuklarınıza güzel edep verin.” Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Hepiniz çobansınız. Hepiniz gözetmekle görevli olduğunuz şeylerden sorumlusunuz. Devlet başkanı yönettiği kimselerden, erkek ailesinden, kadın evinden, hizmetçi kendisine emanet edilen şeylerden sorumludur.”

Çocuk iyiye de kötüye de yönlendirilecek bir halde yaratılmıştır. Anne babası ve çevresi onu, iyi veya kötü yoldan birine meylettirir ve alıştırır. Çocuğa genel adabı muaşeret kurallarını anne ve babası öğretir. Çocuk konuşmaya ve kendi başına yemeye başladığı zaman, ona sağ eliyle yemek yemesini söyleyip buna yavaş yavaş alıştırılmalıdır. Yemeği önünden yemeyi tavsiye etmelidir. Yemeğin başında besmele çekmeyi, sonunda “elhamdülillâh” demeyi öğretmeli ve bu konuda örnek olmalıdır. Yemekten sonra ellerini yıkamaya, günde belirli aralıklarla dişlerini fırçalamaya alıştırmalıdır. Yatmadan önce kısa dualardan bir tanesini öğretmelidir. Camiye ve eve sağ ayakla girmeyi öğretmelidir. Eve girince evdekilere ve çocuklara selâm vermeli, onların buna nasıl karşılık vereceklerini öğretmelidir. Tuvalete sol ayakla girip, sağ ayakla çıkmaya alıştırmalıdır. Tuvalette taharet ve temizliğin nasıl yapılacağı öğretilmelidir. Anne babaya, büyük ve küçük kardeşlere, komşulara ve eve gelen yabancılara nasıl hitap edeceği öğretilmeli, güzel ifadeler seçilmeli, çirkin ve kaba sözler terk ettirilmeli ve bu konuda kötü örnek olmaktan şiddetle kaçınmalıdır.

Çocuk okuma ve öğrenme çağına ulaştığında namazla ilgili bilgi ve duaları kolaylaştırarak öğretmeye başlamalıdır. Bu yaşlar, çocuğun her gördüğünü ve işittiğini anlama yaşı değil sevme, benimseme, beğenme ve taklit etme yaşıdır. On yaşına kadar çocuk namazı tam kılacak bilgi ve tecrübeye ulaştırılmalıdır. Bu konuda Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Çocuklarınıza yedi yaşındayken namaz kılmalarını emredin. On yaşına bastıkları hâlde kılmazlarsa kendilerini cezalandırınız yataklarını da ayırınız.” Hadisi Şerifte namaz için uygulanması istenen ceza ve vurma, ilâcını içmeyen, yemeğini yemeyen, dersine çalışmayan, gerekli temizliğini yapmayan bir çocuk için icabında gerekli görülen bir ceza çeşididir. Bunda asla yıldırma, yıpratma, korkutma ve yaralama yoktur. Henüz mükellef olmayan bir çocuk için ibadetten nefret ettirici bir davranış, onun hayatı boyunca olumsuz tesirini gösterir ve sonuç ancak şeytanı sevindirir.

Büyük veli Seyyid Abdülhakim el-Hüseynî kuddise sirruhu demiştir ki: “Çocuklara yedi yaşından itibaren namaz kılmayı öğretiniz, on, on beş yaşları arasında muhakkak kılmalarını sağlayın; icap ederse zorlayın. Siz onlara dinlerini öğretin. Bir de iyi örnek olun. Onlar daha sonra bırakırsa siz mesul olmazsınız.” Ailede ilk örnek anne ve babadır. Bu her işte böyledir. Temizlik, namaz, oruç, doğru konuşma, sözünde durma, güzel komşuluk, helâl lokma yeme gibi dinimizin temel farzlarını ailesinde hiç görmeyen bir çocuğa bunlar nasıl anlatılabilir! Kırk-elli yaşındaki büyüklerin bile terk ettiği güzel amelleri küçücük yavrulara anlatırken çok dikkatli, şefkatli ve sabırlı olmalıdır.

İmam Şâfiî rahmetullahi aleyh çocuklara terbiye veren kimselere yaptığı şu tavsiye, hepimize yapılmıştır: “Önce kendinizi düzeltin; çünkü çocukların gözü hep sizdedir. Sizin güzel gördüklerinizi onlar da güzel görür. Sizin hoşlanmayıp terk ettiklerinizi onlar da çirkin bulur. Çocuklara yüce Allah'ın kitabını okumayı öğretin. Onlara Kur'ân'ı Kerîm’i sevdirerek okutun; sakın istemedikleri halde zorlamayın ki ondan usanmasınlar. Onları kendi hallerine de bırakmayın ki hepten terk etmesinler. Çocuklara güzel ve hikmetli sözlerden öğretiniz. Bir konuyu iyice anlamadan diğerine geçmeyiniz. Çünkü bir anda çok şeyi işitmek anlamayı güçleştirir.”

Sekiz aylık okul döneminden sonra, artık tatil zamanı. Eğlenmek, oynamak, gezmek, dolaşmak her çocuğun, her gencin ihtiyacı. Bir şey daha var. Bu dönemde hemen hemen her mahallede, her camide Kur'an-ı Kerim eğitimi için bir canlılık başladı. Çocuklar, ellerinde elif-ba'lar ve Kur'an-ı Kerimler ile camilere/kurslara girip çıkıyorlar. Bir yanda tatil, bir yanda Kur'an kursu. Hangisinden vazgeçilebilir, ikisi de önemli. Tatilin tadını çıkarmak için Kur'an eğitimini bir kenara bırakabilir miyiz? Kur'an eğitimi yapacağız diye çocukların dinlenme, eğlenme hakkını ellerinden alabilir miyiz? İkisi de olmaz. Çocuklarımız ve gençlerimiz hem tatilin tadını çıkartmalı hem de Kur'an eğitimini almalı. Bunun bir yolu mutlaka bulunmalı.

Hüseyin bin Hüsrev el-Belhî anlatıyor: “Ölümünden sonra Ebu Mansur Hayyat'ı rüyamda gördüm. “Allah Teâlâ sana nasıl muamele etti?” diye sordum. “Allah Teâlâ beni, çocuklara Fatiha Sûresi'ni öğrettiğim için affetti.” buyurdu.”

Ne yazık ki günümüzde ailelerin önemli bir kısmı çocukları üniversiteyi kazanabilsinler diye varlarını yoklarını feda ettikleri halde, aynı hassasiyeti dinî terbiye verme hususunda göstermemektedirler. Daha doğrusu bu mevzuyu yeterince umursamamaktadırlar. Böylece kalbinde Allah korkusu kalmayan çocukların dünyaları gibi ahiretleri de harap olmaktadır. Dindar bir anne babanın en büyük ideali Allah Teala'nın rızasını kazanmak ve Kur'an ehli salih evlatlar yetiştirmektir. İşte böyle bir anne-baba için Hz. Rasulullah sallallâhü aleyhi ve sellem şu müjdeyi vermektedir: “Kim Kur'an'ı okur ve onunla amel ederse, kıyamet günü babasına bir taç giydirilir. Bu tacın ışığı, güneş bir eve girse, onun vereceği ışıktan daha güzeldir. Öyleyse Kur'an'la amel edenin ışığı nasıl olacak, düşünebiliyor musunuz?”

Evlatlarına gereken dini vecibeleri öğreten anne-babalarının öldükten sonra amel defterleri kapanmaz. Çocuklarının bütün ibadet ve taatlerinin sevaplarının bir misli de onların hesabına geçer. Bir müminin en yakın mirasçıları evlâtlarıdır. Onlara bırakılacak hakiki miras ise ebediyet zenginliğidir. Evlâtlara fani lezzetler değil, solmayan, eskimeyen, pörsümeyen bir saadeti miras bırakmalıdır. Aksi halde her evlât hesap günü ana-babasından davacı olacaktır.

Allahü Teâlâ, evlatlarımızı göz aydınlığımız kılsın, bizleri anne babalar olarak evlatlarına karşı vazifelerini yerine getiren ve hayırlı nesiller yetiştirmede muvaffak olanlardan eylesin, âmin...
                       

Ahmet FERALAN