ÇÜRÜK KAVUN

ÇÜRÜK KAVUN

 

'' Bak yiğenim, acımayacaksın! Kime, müşteriye...Müşteri bize acıyor mu ? Yoo...Meyvede, sebzede ne gadar fire verildiğini biliyor mu onlar? Yoo...Su akarken desdini, varilini doldur. Ötesi hikaye...Unutma! Acırsan acınacak hale sen gendin düşersin.''

Pazarcı Rasim, ablasının oğlu 12 yaşındaki Mücahit'e öğütler veriyordu.

'' Acırsan aç galırsın. Bak, ben 30 yaşındayım. Bi gamyonetim var, iki arsa aldım, birine ev yapdırdım. Digeri duruyor, dursun. Acımayacaksın müşderiye, fırsatını buldun mu atacaksın gazzığını...''

Öfkeyle, hınçla, nefretle anlatıyordu Rasim...

'' Bakma sen o avemelere falan. Her yire yapıyorlar onlardan. Vatandaş bize muhtaç. Pazarcılık ölmez yiğenim. Gözünü aç, fırsatını yakala, at gazzığını , gazan parayı;zengin ol !''

........................

Emekli öğretmen Hayrullah Kuzey, kasabanın cumartesi pazarından döndü. Evine çıktı. Elindeki torbaları eşine verdi. Fatma Hanım, onları ayırdı. Soğutucuya koydu. En sona kavun kalmıştı. Torbadan çıkarınca , salonda gazete okuyan kocasına seslendi.

'' Niye bu çürük kavunu aldın ?''

Hayrullah Bey mutfağa geçti. Tepsideki kavuna bakakaldı. Aldığı kavun bu değildi. Bir saat öncesine gitti. Filmi geriye sardı.

Yığın yığın kavunların arasından gözüne kestirdiği bir kavunu seçmişti. Bildiği bir şey vardı. Karpuzun hafifi, kavunun ağırı  olgun, tadlı olur. Denedi birkaç tane. Eliyle tarttı. Ağır olan bir kavun seçti. Dayı , yeğen satış yapıyordu.

'' Bal mübarek,bal...Gavun bizden alınır, gel vatandaş geeel !''

Mücahit gülümseyerek, Hayrullah Bey'in seçtiği kavunu aldı. O dağdağada kimin ne yaptığı belli değildi. Dayı Rasim, yığının çevresinde dolanıp, kuşkulu kuşkulu bakanlara jilet inceliğinde kavun ikram ediyordu.

Hayrullah Bey, gömleğinin cebinden cüzdanını çkarıp parasını verdi. 10 TL,50 kuruş. Çocuk gülümseyerek,

'' Yuvarlak hesap olsun efendim. 50 kuruş ikramımız olsun,'' dedi.

Mutlu oldu Hayrullah Bey. Artık pazarcı esnaf gülümsemeyi öğreniyordu.

..................

Bir hafta sonra aynı yere gitti emekli öğretmen. Rasim yine müşteri çağırıyor, Mücahit kavunları torbalara koyuyor, paraları topluyordu. Hep gülümsediği için de müşteriler mutluydu.

Hayrullah Bey vardı çocuğun yanına, kulağına eğildi:

'' Herkes benim gibi sabırlı olmaz delikanlı,'' dedi.

Çocuk şaşırdı. Müşteri çağıran dayı hemen yanlarına geldi.

'' Ne diyorsun sen lan çocuğa?'' diye bağırdı. Bir olumsuzluk olduğunu anlamıştı.

'' Geçen hafta seçtiğim kavunu değil de, yarısı çürük kavunu verdiniz bana. El çabukluğu marifet, tezgah altında önceden hazırlamışsınız, aferin yahu; çocuğa sen mi öğrettin bu sahtekarlığı  ? ''

Rasim dehşet öfkelendi.

'' Çek git lan şordan! Bi gavun için amma da tantana idiyon ha!''

'' Hayır, tantana falan değil. Çürük kavun yüzünden hanımla tartıştık.''

'' Tartışmış. Bana ne lan, bana ne! Biz dürüs esnafız. Sen yanılıyorsun. Başga yirden almışındır, bunamışsın sen heralda. Defol git şordan !''

O sırada , seçenler aldıkları kavunları bırakıyorlardı...

Rasim bağırıyordu : '' Ticari itibarıma zarar viriyo herif yav!  Şuna bak, bunak...''

Hayrullah Bey ayırdına vardı ki, komşu esnaf da dikleniyor, destek çıkıyorlardı kavun satanlara. Pazarcı esnafın dayanışması...

'' Aferin, iyi örnek oluyorsun çocuğa, devam edin,'' diyerek yürüdü .

O sırada, öğretmen İsmet Bey yaklaştı , koluna girdi, uzaklaştırdı.

'' Hocam, bunlarla tartışılmaz; seni haksız çıkarırlar.''

'' Evet, bi döğmedikleri kaldı.''

'' Kolayı var. Pazar dışında kamyonlarda kavun karpuz satılıyor. Daha sakin,tenha. Gözünüzün önünde. Bundan sonra oradan almalı. Bunlar cahil adamlar, müşteriye saygıları da yok. Ne yapacaksın, pazarlarda tam bir furya. Benim de başıma geldi buna benzer bir olay. Oluyor ne yazık ki.''

Gönlünde bir burukluk...Eğitimciler bir şey almadan pazardan çıkıp gittiler...