DOĞA SAVAŞCISI BİTKİLER

DOĞA SAVAŞCISI BİTKİLER

KAMIŞ- Phragmites australis

Bir yıllık bir kamış türüdür. 3 Metreden, 3,6 Metrelere kadar boylana bilir. Temmuz- Eylül arasında çiçeklenir, tohumlanır ve tohumlarını olgunlaştırlar. Kumlu, killi ve ağır killi alkali topraklarda ve çok tuzlu topraklarda yetişe bilmektedirler. Bu arada nemli ve ıslak toprakları tercih etmektedirler.

Bitkinin kökü % 5 oranında şeker içermektedir. Kökü tazeyken lezzetliymiş. Yine aynı şekide  genç sürgünleri çiğ veya pişmiş olarak insanlar tarafından tüketilmektedir. Rusya da kök ve yaprak tozu nışastalara katılmaktadır.

Bu bitkinin sapları; 4,8  gr. Protein, 0,8 gr. Yağ, 90 gr karbonhidrat içermektedir. 41,2 gr lif, 4,4 grkül de buna dahildir.

Bitkinin adına dair.

Kamış adı bu bitkinin Türkçe karşılığdır. Ayrıca; Ak kamış ve saz olarak da adlandırılmaktadır. Dilimizde saz müzik aleti olarak geçse de, sazak sulu yer, serin yer olarak da geçmektedir.

Kamışın tarihi kitaplardaki resimlerinden.

Efsanelerimizin birinde Türkmen obaları göçe durmuştu. Türkmen Beyi yaşlı bilgeye sormuş “ Atam nereye konalım. Yaşlı bilgenin cevabı oldukça ders çıkaracağımız şekilde cevaplamış. Oto saz, kuşu kaz olsun. Demiş.

Hayrete şayandır ki, kamış arapçada “Kasab” ismiyle anılıyor. Şiirlerde ise Kargu olarak betimlenmektedir.

Anadolu tarihinde kamış bitkisinin şifacılık yönünden kullanılması.

Cilt hastalıklarında, göz hastalıklarında, eklem ağrılarında, idrar söztürücü ve pan zehir olarak kullanılmıştır.

Vücuda giren ok başını çıkartmak için kamış kullanılmıştır.

Meyan gibi tatlı olan köklerinden şeker elde edilmekteymiş. Bunun için kökler suda kaynatılır daha sonra su buharlaştırılır.

Yapraklarının külü yaralara sürülmektedir. Yaprak külünün kanamayı durdurucu gücünüde halkımız bilmekteymiş.

Bitkinin çiçekleri kaynatılarak kolera ve gıda zehirlenmelerinde kullanılmıştır.

Diğer kullanım alanları

Sepetçilik, süpürge, boya, fiber ve yakıt olarak kullanılmaktadır.

Mobilya, izolasyon, kağıt, kalem, zemin stabilizasyonu gibi çok geniş bir yelpazeye sahiptir.

Alkol imalatında kullanılır. Sapları homojen levha imalatında, döşemeler içine dolgu malzemesi olarak kullanılması çok uygundur.

Saplarından kalem yapılır. Ney çalgısı da bu bitkiden yapılmaktadır. Balıkçılar kamış bitkisinin gövdesinden olta da yapmaktadır.

Bu bitkinin verimi hektar başına 63 ton olarak bildirilmiştir. Sulak yerleri seven kamış bitkisi bulunduğu bölgede hızla çoğalmaktadır.

                                               …

Şimdi gelelim bu bitkinin en önemli özelliliklerine… Yerleşkelerin arıtmalarından çıkan kullanılmış suların ne kadar temiz olduğunu bilmiyoruz. Nerede kullanıldığı meçhul olan bu atık sular ağır metaller mi taşıyor? Kimyasal kirlilik mi taşıyor? Ya da arıtılamayacak kadar küçük partiküller mi taşıyor. İşin daha garip tarafı yerleşkelerin tek olmayışı değil mi? Burada Kızılı Irmak üzerindeki Kayseri, Ankara, Kırıkkale ve dâhi başka iller, başka ilçeler Kızıl Irmağı kirletmektedir. Şunu unutmamak gerekir. Suların kirli olması, su kıtlığından daha büyük surunlar taşımaktadır.

Üstelik her geçen gün artan insan nüfusu temiz suya ihtiyacı artırmaktadır. Temiz suya sadece insanın değil hayvanların ve bitkilerinde ihtiyacı olduğunu unutmamak gerekmektedir. Bu ihtiyaç aynı zamanda da bir haktır. Bir leopar içinde olsa, bir insan içinde olsa, bir ağaç, bu dünyaya merhaba demiş bir bitki için de olsa bir haktır. Zira tüm yaratıklar dünyaya aittir. Egemen canlılar olarak da bu görev biz insanlara düşmektedir.

Sadece ülkem değil, tüm dünya bu olaya umarsız bir şekilde bakarken; Küresel ısınma, Devletlerin ve büyük şirketlerin dünyalık kapma telaşı insanoğlunu her geçen gün bir felakete doğru sürüklemektedir. Suların kirliliği nehirler vasıtasıyla denizlere ve okyanuslara dahi ulaşmaktadır.

Bu problemlerle uğraşan çevreciler devletlerin dünyalık rantları karşısında oldukça zorlanmaları, devletlerin kolluk güçlerini de karşılarında görmekten kaçamamaları halklara yenilgiyi seven kavgacılar gibi gösterilmektedir. Bu kavga uzar gider, rantcının doyacağını sanmıyorum ama bu yüzden dünyanın başına bir iş gelirse eminim rantın orada da kazanacağı gelirlerin olacağına inancım vardır.

Global tehlikeleri anlatırken, efendim kamışla bu sıkıntıların arasında nasıl bir ilişki ola bilir…

Kamış topraktaki ağır metalleri tolere edip etmediği bilinmemekle birlikte eminim ki dünyada birçok üniversite, kurumlar bu konu ile çalışmalar yaptığına inanmak isterim. Kamışın topraktaki zararlı maddeleri temizleyip temizlemediği konusunda bilimin ve bu konuda ehliyetli çalışmaların neticesinde yatmaktadır. Ağaçların ve bitkilerin egsoz gazlarındaki ağır metalleri çektiğini biliyoruz. Bu yüzdendir ki, doğadan bitki ve ağaçların meyve ve yaprak gibi bitkisel ürünler toplanırken “Trafiğin hakim olduğu yollardan uzaklarda toplanması gerektiği yazılır, söylenir durur. Ayrıca doğanın kirletilmemesi de önemlidir. Özellikle kullanımış pillerin atımı inanın doğaya çürmünden bilmem kaç katı zarar verip, ağır metal salmaktadır. Kimyasal kirlilikler buna keza, biyolojik kirlilikler buna kezadır. Bu yüzden doğayı korumak kombine bir yapıdır. Bu yapının içinde eğitimin de aktif bir şekilde olması gerekmektedir. Ayrıca doğa ile rant’ın karşı karşıya gelmemesi, eğer gelirse tartışmasız bir şekilde doğanın kazanması gerekmektedir. Efendim buda eğitimin konusudur.

Bitkiler alemi sanılanın çok ötesinde güçlü yapılara sahiptir. Yol parkelerinin arasında yeşermeye çalışan akça ağaç (Acer Spp.) fidelerini gördüm. Bir çorba kaşığı kesekleşmiş toprağa tutunup söküldüğü halde yaşayan yaban yasemini (Solanum Dulcamera) gördüm. Doğa denkleminden insanı çıkaracak olursak en fazla 300-400 yılda dünya bir orman gezegeni olurmuş. Alp Dağlarındaki ormanların gelişimi, Avrupa’da veba salgının da, insansız ortamlarda gelişmiş. Efendim bunları televizyonlardaki belgesellerde izledim. Demek ki arıza ne hayvanlarda ne de bitkilerdedir. Arıza biz insanlarda olduğunu kabul etmek zorundayız. Toprağı temizlemeye çalışan bitkilerden iki örnek de sunalım. Gaium Verum- yoğurt otu, Agaricus bisborus- Mantarlar gibi doğa savaşçısı bitkiler de bulunmaktadır.

Ağır metal, kimyasal kalıntılar, çeşitli partiküllerin dışında atık suların da tolere edilmesi gerekmektedir. Bu konuda geçmiş makalelerimde Çınar ağacı, pavalinya ağacı gibi suları elimine edecek ve kullanım amaçlarının çok çeşitli olan böyle ağaçların atık suları, yeşilliğe döndürecek, kirletme yerine doğaya oksijen üretecektir. Yerleşkelerin bu çabaları küçük görüle bilir. Lâkin bu çabalar ülkeler bazında yâda dünya çapında düşünecek olursak, küresel ısınma ile ilgili çok verimli adımlar atarken, sularımızın korunması konusunda da hatırı sayılır ilerlemeler kayıt edilecektir.

Kamış emin olun bu ulu ağaçlarlarla yarışacak güçtedir. Yeşillik yine oksijen üretmeye devam ederken, birçok insanımızın istihdam edileceği tonlarca ham madde kendiliğinden gelecektir.

Belediyeler böyle alanları tespit edip bu tür çalışmalarda niçin bulunmasın ki, sanayi bölgeleri kendi atık sularını niçin değerlendirmesin ki, hazır çıkan ürünleri de satıp, gelirlerini çeşitlendire bilirler. Çevreye yapılacak olan bir kâğıt fabrikası bu çalışmaların ivme kazanmasına neden olacaktır.

Orta Anadolu gibi nispeten kurak bölgelerde en büyük problem arıtmadan çıkmış atık suların, istenilen bölgeye ulaştıracak borular ve yine bu suyu pompalayacak enerji… Efendim konu petrol olsaydı eminim ki boruların en kralı bulunurdu. Günümüzde güneş enerjisinden, elektrik üretilmektedir. Bakın mazeretler ortadan kalkmaktadır. Kurak ve çorak arazilerin değerlendirilmesi de ayrıca bir kar olduğunu düşünmek gerekir.

Kamış bitkisi şehir peyzajında da kullanıla bilmektedir. Trafiğin yoğun olduğu bölgelerde yetiştirilirse araçlardan çıkan hidrokarbonlar daha tam dağılmadan, denetim altına alınacaktır. Bu durum ayrıca trafikte çıkan ses yoğunluğunu azaltacaktır.

Hepinize saygı ve sevgilerimle.

 

Saz bitkisinde mantar üretimi.