DOĞAL FELAKETLERE İLGİSİZ KALMAK

DOĞAL FELAKETLERE İLGİSİZ KALMAK

12 Mart 1971’den 1974’e değin partilerüstü hükümetler kuruldu ve ülkemizi bunlar yönetti. Değerli bir teknokrat olan Salahaddin Babüroğlu da İmar ve İskan Bakanlığı yaptı. Bir gün Erzincan kentinin yeni imar planını incelerken, tutarsızlıklar dikkatini çekmiş, hayretler içinde kalmış ve Belediye Başkanının Ankara’ya gelmesini buyurmuş. Başkan, fen işleri kurulu, haritacı.. hep birlikte Bakanlık’a gelmişler. Babüroğlu , Erzincan gibi tarih boyunca depremlerden sık sık zarar görmüş bir kentin imar planının nasıl böyle çizilebildiğine bir anlam veremediğini belirtip son cümleyi söylemiş.

“ Fay hattını dikkate almadığınızı gördüm.”

Belediye Başkanı, boynunu bükmüş, saf saf yanıt vermiş.

“ Sayın Bakanım, Belediye Meclisi kararıyla, biz,  fay hattını bir kilometre uzağa taşıdık.”

……………

Ülkemizde “muktedir” belediye başkanları var; fay hattını tam 1000 metre uzağa götürüyor. Acemlerin efsane güreşçisi Zaloğlu Rüstem’de bile olmayan güç, demek ki, bu “ireyis bey”de toplanmış. Cahil cesur olurmuş. Aferin. Ülkemizde bu tür yüzlerce “ireyis”var.

…………..

Van, Muradiye-Çaldıran, Tebriz sık sık depremlerle sarsılan bir bölge.

Tarih boyunca Van, kaç kez yıkılıp sonra yeniden kurulmuş.

Bunlar biliniyor bilinmesine de, yine aynı yörede 8-10 katlı apartman yapımına izin veriliyor.

Belediyeden ruhsat alınıyor, dere yatağından, deniz-göl  kıyısından toplanmış kumla, ucuz demirle, çürük çimento ile yapılar yükseliyor, “iskana uygun” raporu veriliyor ve insanlar yerleşip, yaşamağa başlıyorlar yepyeni, sağlam (!) evlerinde. Güven içinde ve huzurlu, mutlu.

Sonra…Günün herhangi bir saatinde bir sarsıntı…Her şey yerle bir.

Güneş ısıtıyorsa, hava sıcak ise, insanlar parklarda, bahçelerde vakit geçiriyorlar; yıkıntı olsa da insan yitimi, yaralanmalar daha az oluyor.

Fakat, Erciş depreminde ölümler en çok , internet kafelerde...

Alanı genişletmek, yer kazanmak, bir iki masa daha çok koymak için sütunları kesilmiş apartman alt katlarındaki  çayevlerinde, lokantalarda, pastanelerde.

Demek ki, öğrenciler, öğretmenler buraların “müdavimi”. Buluşacakları , vakit geçirecekleri başka yer yok.

………….

Deprem olunca ortalık toz, duman.

Sanki, gizli bir el tüm kayıtları ortadan kaldırıyor.

Yıkılan  yapıyı kim onaylamıştı? Bilinmiyor.

Yapıyı kim yapmıştı, müteahhidin adı, şirketi? Kayıtları yok edilmiş.

Yüzlerce insan yıkıntıların altından çıkıyor ama. Onları gizlemenin olanağı yok artık.

…………..

Zaire, Zambia, Zimbabve, Bangladeş…

Acaba, dünyanın en yoksul ülkelerinde, bir yap saçtı müteahhit, işe başladığının ikinci yılında altına Mercedes çekebiliyor mu, villa,yalı, fabrika, yat, çiftlik  sahibi olabiliyor mu?

………….

Her depremin ardından bir panik havası doğuyor.

“ Ben demiştim. Şu gün, televizyon konuşmamda Van’ın bir depremle yıkılacağını söylemiştim. İlgilileri, etkili ve yetkili çevreleri uyardım; amma velakin, kimse aldırmadı.”

Televizyon kanallarında acıkoturumlar…Anlı şanlı adamlar oturmuş, tartışıyorlar.

Gazetelerin köşe yazıları…Ünü büyük yazarlar  ”deprem uzmanı” sanki…

Jeoloji, jeofizik, sismoloji uzmanlarına gün doğdu.

Bilgilerine başvuruluyor ya, keyifle anlatıyorlar. Gözleri parlıyor, yüzleri ışıldıyor.

Başbakan : “Bize oy vermiş olsa da, vermemiş olsa da, yıkacağız…Depreme karşı dayanıklı olmayan tüm yapıları ortadan kaldıracağız,” diyor.

Günaydın,  diyelim. Dokuz yıldır ne yaptınız? Bu felaketi yaşamak zorunda mıydı halkımız?

Volkanlar püskürür. Önleme olanağı yoktur.

Yer sarsılır. Enerji birikmiştir; boşalır. Önleme olanağı yoktur.

Aşırı yağışlar sel baskınlarına yol açar. En gelişmiş, varsıl  ülkeler bile önleyemezler ırmak taşmalarını.

En iyi tedavi hasta olmamaktır,  demiş eskiler.

Önlemini al; selden, depremden korun. Her felaket bir ders olsun; bir daha acıları yaşama.

Fakat, balık hafızalıyız. Pek çabuk unutuyoruz çektiklerimizi. Sonra da döğünüyoruz.

Van, Erciş bize ders olsun. Bir daha yaşamayalım bu acıları.

Erciş’te yer kıtlığı mı var? İki katlı yapılar neyimize yetmiyor?

Fakat, aradan birkaç yıl geçer, unuturuz olanları ve başlarız yine uyduruk briketle, tuğlayla, dere kumuyla, paslı demirle, ucuz çimentoyla 8-10 katlı yapıları yükseltmeğe.

Dilimizde hazırdır dualar : “Allah muhafaza ! Allah korusun !..”

Yıkıldıktan sonra yine ortalığı doldurur “laf ebeleri”,”avurdu yelliler”…

Halkımız, böyle durumlar için güzel bir söz söylemiş. Söz çarpıcı olduğu kadar da acı.

“ Kağnı devrildikten sonra yol gösteren çok olur.”

****