DTCF’den bir portre – DANYAL BEDİZ : İktisadi Coğrafya Profesörü

DTCF’den bir portre –

DANYAL BEDİZ : İktisadi Coğrafya Profesörü

Danyal Bediz 1908 yılında Girit Adası’nın Kandia kentinde doğdu. Ailesi fotoğrafçılığı sanat, meslek olarak yürütüyordu. Girit’in Ortodoks halkı sık sık ayaklanıyordu. Türkler için can güvenliği kalmamıştı. Güçlü batı devletlerinin etkisiyle Girit artık Osmanlı yönetiminden çıkıyordu. Aile İstanbul’a göç etti. Babası batılı anlamda ilk Türk fotografçılardan sayılır. Vefa’da ilk ve ortaokulu okuyan Danyal, 1928’de İstanbul Erkek Lisesi’nden mezun oldu.

Cumhuriyet’in 5. Yılında Devlet, yurt dışına öğrenci gönderiyordu. Danyal da girdiği sınavda başarılıydı , Münih Üniversitesi’nde 6 yıl öğrenci oldu. Soyadı yasası çıkınca aile, Bediz aile adını almıştı. Danyal Bediz 1935 yılında, İzmir ve Hinterlandının Ekonomik Coğrafyası adlı tezini savundu; pekiyi dereceyle Dr unvanı kazandı.

Klasik edebiyat fakültesi anlayışının dışında, Yüce Başbuğ Atatürk’ün Ankara’da kurduğu DTCF’de çalışmağa başlayan, ders veren  Danyal Bediz 1937-38 yıllarında eğitimciliği bıraktı , üniforma giydi, yedek subay olarak yurt savunmasında görev aldı.

Dr Bediz’i 1941 yılında Doçent olarak görüyoruz. 11 yıl sonra Prof oldu. Bu tarihten emekli olduğu 1978 tarihine kadar DTCF, Beşeri ve Ekonomik Coğrafya Kürsüsü Başkanı olarak eğitim verdi.

Danyal Bey, Almancası üstün derecede olduğu için anadal dersleri dışında almanca da öğretmiştir. Görev yaptığı başlıca okullar şöyle sıralanabilir.

-          Ankara Kara Harp Okulu,

-          Ankara Polis Koleji,

-          Ankara İTİA,

-          YZE – Ankara Ziraat Fakültesi.

Yetiştirdiği bilim adamlarından biri Prof Dr Mecdi Emiroğlu, 15 Ekim 1978 günü aramızdan ayrılan Danyal Bediz’in cenaze töreninde  şunları demiştir : ‘’ Bugün o yaşam dolu, insanlık, iyilik, sevgi, özveri ve hoşgörü örneği insanı ebediyete uğurlama bahtsızlığına da uğradık. Onu hep kendi işlerini yüzüstü bırakıp başkalarının işlerine koşar görmeğe alışmıştık. Şimdi bir şeyler yapamamanın azabı içerisindeyiz.’’

Danyal Bediz ‘’Hocaların hocası’’ idi. 43 yılda binlerce öğrencinin yetişmesinde emeği vardır. Bu sayının 25 bin-30 bin arasında olduğu ileri sürülür.

’ Danyal Bediz’in güçlü bir belleği vardı. En eski öğrencilerini adlarıyla bilirdi. Öğrenci , karşısına geldiği zaman fizyonomisinden nereli olduğunu , hele birkaç cümle konuştuktan sonra yüzde 99 doğrulukta bilirdi. Yıllar ve deneyimler onu insan sarrafı yapmıştı.’’

 

 ‘’ Buna karşın duyguları körelmemiş, tersine bilemiş ve hassaslaştırmıştı. Olaylar onun üzerinde büyük etkiler yapar üzer ya da sevindirirdi.’’

DTCF , Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi öğrencilerinin bir ‘’HOCA’’yı sevgiyle ,saygıyla anmaması imkansızdır.

1965 yılında sınavsız ikinci sınıfa geçmiştik. Fakülte Yönetim Kurulu böyle bir karar almıştı. Herkes memleketine gitmiş, Ankara hiç olmazsa öğrenci sayısı açısından birkaç ay süreyle nüfus kaybetmişti. Ordulu bir arkadaşla vedalaştık. Sapasağlamdı. Yeni ders yılı başladığında arkadaşımız tek bacaklıydı ve koltuk değnekleriyle , acı çekerek yürüyordu. DTCF’nin girişi, kaygan merdivenleri onun için tuzak demekti. Ordulu arkadaşım Fikret Ekiz anlattı: Yayla yollarında, bindiği jeep devrilmiş ve arkadaşın bacağı ezilmiş. Kesmek zorunda kalmışlar.

Hemen bir haber yayıldı :

Danyal Bey, arkadaşa protez bacak sağlamak için kampanya başlatmış. Demek o yıllarda ülkemizde protez tekniği gelişmiş değil. Almanya’ya ısmarlanacakmış. Pek yüksek miktarda DM gerekiyormuş.  Ve bir tevatür kulaktan kulağa yayıldı : Para yardımı yapanların adları asistanlar tarafından çizelgede gösterilecekmiş ve Danyal Bey izleyecekmiş.

Öğrenci bütçesiyle kıt kanaat yaşayan  bizler bu konuda elden geldiğince yardım etmişizdir. Daha yaşı 20 bile olmayan arkadaşımız yere sağlam bassın da. Varsın bacağı protez olsun.

Ankara Üniversitesi Tıp, ya da Hacettepe Üniversitesi Hastanesi’nde bir arkadaşın kana mı gereksinimi var, Danyal Bey hemen devreye girerdi; kürsüden duyururdu.

Yine aynı: Kan verenlerin çizelgesini Danyal Bey  inceleyecekmiş. Devam yeterliliği olmayanlar eğer kan vermişlerse sınavlara girebileceklermiş .

Bu haberler kulaktan kulağa yayılıyor; gülümsemeyle karşılansa da önemseniyor, dikkate alınıyordu.

’ Öğrencilerine karşı son derece müşfik, müsamahalı ve anlayışlı davranırdı. Kızdığı, bağırdığı, azarladığı görülmemiştir. ‘’

‘’ Hayatta başarı kazanmış, yükselmiş, mevki ve ün kazanmış pek çok öğrencisi olmakla birlikte O, sorunluların, güçsüzlerin, hastaların ve başarısızların yanlarında olmayı tercih ederdi. Bir öğrencisi hasta, sakat mı oldu, altüst olurdu. Kötü gün dostu, sorunların çözümleyicisiydi. Kan temini, hastanede yatak bulma, doktor, muayene, ameliyat, burs, yurt sağlama…Hocamızın dersleri kadar, belki daha çok vaktini ayırdığı konulardı. Yalnız öğrencileri değil, öğretim elemanlarını da izlerdi. Kimin ne sorunu varsa çözümlemeye uğraşırdı.’’

‘’ Herkes için koşan, kendini paralayan hocamız, aynı duyarlığı kendi sağlığı için göstermezdi. Doktora gitmez, muayene olmazdı. Ankara’nın ayazında pardesü bile giymezdi. Sağlam, sağlıklı, sporcu görünüşlüydü. İyimserdi. Enfarktüs teşhisi koyan doktora inanmamış, gülüp geçmişti.’’

‘’ Sevgi, yaşam, insanlık, yardım ve iyimserlik dolu bu büyük insanın kalbi ne yazık ki bu kadar yükü taşıyamadı. Hiç beklenmedik bir anda, yıllarca emek verdiği arşiv çalışmalarını tam değerlendirip yayımlayacağı olgunluk ve verimlilik çağında O’nu yitirdik.’’

Biz, Bediz hocamızdan iki ders aldık. Umumi İktisadi Coğrafya, Türkiye İktisadi Coğrafyası. Bu derslerin kitapları mevcut değildi. Her yıl derslerinde, istatistik rakamlarını değiştirirmiş. DTCF dışında İTİA’nde de aynı dersleri verirdi. Bir gün haber yayıldı: Akademi’nin kantininde O’nun kitapları satışa sunulmuş. Gittik, baktık, tam bir düş kırıklığı: Kitap dedikleri teksirdi. Baştan savma, para kazanmak için, ivedice,  notlar mumlu kağıtlara yazılmış, makinadan teksir olarak çıkarılmış ve satışa başlanmıştı. Öğrenci harçlığımız boşa gitti. Aldığımız ders notlarından hiçbir yarar sağlayamadık. Kendi tuttuğumuz notlar daha düzenliydi. Bizim kaydettiğimiz üretim tutarlarıyla Akademi’deki öğrencilerin sattığı teksirlerdeki bilgiler de birbirini tutmuyordu. Yılsonu sınavlar da bir söyleşi havasında geçiyordu. Köyümüzde kasabamızda nasıl vakit geçirecektik yaz dinlencesinde, sözlümüz, nişanlımız var mıydı ? Gülümseyerek soruyor,  yanıtlarımızı sevgiyle dinliyordu. Hocamızın sınavında başarısız olmak sözkonusu değildi.

Danyal Bey  kitap yayımlamak konusunda istekli davranmamıştı. İzmir Limanı ve Hinterlandı adlı doktora tezi keşke kitap olarak çıksaydı. Ne denli yararlı olurdu. Örnek bir çalışma olduğu kesindi (*)

DTCF asistanları, doktoralı elemanları, doçent ve profesörleri bir yarış ortamında makale üretirler ve ya DTCF Dergisinde ya da başka periyodiklerde yayınlatırlardı. Danyal Bey bu yarışa önem vermemişti. Elazığ Harput Buzluk-Beden Buzluğu Mağarası adlı makalesi DTCF dergisinde çıkmış pek ayrıntılı, özenli bir çalışmadır.

Süveyş, Panama, Kiel gibi kanalların dünya ekonomisindeki yerlerini anlattığı makalesi de önemini yayımlanış yıllardaki gibi koruyan değerli bir araştırmadır.

Cuma günleri DTCF Konferans Salonu’nda belgesel film seyrederdik. Daha tv yayınları yoktu. Danyal Bey Hocam, elçiliklerle bağlantı kurar, asistanını gönderir, filmler getirtirdi. O belgesel filmler 1964-66’dan bu yana hala gözlerimizin önündedir.

Konferans Salonu’ndaki derslerine önce asistanı gelir, ortamı hazırlardı. Hocamızın hangi konuyu işleyeceğini açıklardı, sonra aramıza gelir, otururdu. Danyal Bey, ağırbaşlı, soylu insanlara özgü gururlu bir yürüyüşle, gülümseyerek gelirken biz ayağa kalkar alkışlardık. Onun pek mutlu olduğunu görürdük. Dersini verdikten sonra yine ayağa kalkar, veda alkışıyla uğurlardık. Bu, DTCF’de yalnız Danyal Bey’in derslerindeki bir eylemdi ve gelenekselleşmişti (**).

1978 yılının 15 Ekim günü durakta otobüs beklerken yürek durması sonucu aramızdan ayrılan Danyal Bediz Hocamızı rahmetle, minnetle anıyoruz.O’nu unutmayacağız; daima anacağız.

-----------------------------

·         Doktorasını Almanya’da (Heidelberg Üniversitesi)  yapan Osmaniyeli Coğrafyacı H Hilmi Karaboran, Dresden Üniversitesi Kütüphanesinde Danyal Bey’in doktora tezini bulduğunu, pek dağınık ve kullanışsız olan cildini onarttığını anlatmıştı ( 1979. Fırat Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi).

 

** Dekan Prof Dr Şerafeddin Turan ( Diplomamızda O’nun imzası vardır ), Danyal Bey’e gösterdiğimiz bu sevgiyi yadırgadığını anılarında dile getirmiştir.