DÜNÜR BEKLEYECEK KIZ ÖĞRENCİLER

DÜNÜR BEKLEYECEK KIZ ÖĞRENCİLER

1972-73 Ders yılı.

Nevşehir Merkez Ortaokulunda ikinci yılım.

Öğretmeyi seviyorum, öğrenmeyi sevdiğim kadar.

Sosyal Bilgiler dersi…Coğrafi mekanda tarih olayları…Ne denli hoş!

Bir şeyin ayırdına varıyorum. Öğretirken öğreniyorum. İki saatlik dersi hazırlarken önceki akşam, belki 3-4 saat zaman ayırıyorum. Değişik kaynaklardan bilgileri ses kayıt aygıtına okuyoruz. Tekdüze olmasın diye eşim Hatice Ünlü Hanım da katılıyor seslendirmeye. Radyo-stüdyo çalışması gibi…

Fakat, okulda, derslikte beklediğim ilgi yok.

Kale altındaki mahalleden gelen üç kız var ki, derslerle hiç ilgileri yok.

Yaşları da olağan öğrenci yaşına  göre iki,üç yıl ilerde.

Mahallenin dedikodu ortamını dersliğe taşıyorlar.

Ha ha ha!

Ho ho ho!

Hi hi hi !

Tüm erkimle bilgimi dağıtmağa çalışıyorum, özenle, sevgiyle.

Bu üçlü öbeğin hiç umurunda değil.

Bir böyle, iki böyle…Sonunda patladım.

Sizin amacınız ortaokulu hakkıyla bitirmek değil, bekar öğretmenlerle gönül eğlendirmek. Gidin evinize çeyizinizi hazırlayın! Sonra da dünür gelecek oğlan analarını bekleyin.”

Yüzümüzü yumuşak bulan, bundan cesaret alarak sürekli konuşan, gülüşen öğrencilerin çoğunlukta olduğu derslikte bıçak gibi kesildi uğultu. Kelebek uçsa kanatlarının açılıp kapanma sesi duyulabilirdi.

Şaşırdım. Ne olmuştu böyle.

Ne demiştim ki, öğrenciler birden seslerini kesmişlerdi?

……..

Ertesi gün, sabah, ilk dersime girmek için hazırlık yaparken hademe geldi.

Müdür Bey seni görmek istiyor,” dedi.

Müdür Kadri Gürhan’ın kapısını tıklattım. İçerden hararetli hararetli konuşma sesleri geliyordu. Girdim. Üç adam sert sert bana baktılar. Sonra, yine müdürü dinlemeğe koyuldular. Müdür, daha önce görev yaptığı yerlerde karşılaştığı ilginç olayları Gercüş aksanıyla anlatıyordu. Oturdum, ben de dinledim .

Müdür bana baktı.

Emrullah Bey kardeşim,” dedi. Sesi biraz kırgın, sinirli. “ Dün derste ne anlatmışsın öyle?”

Bir an, dünkü derslerimi düşündüm. Altı saat ders. Hangisini anımsayayım?

Ne anlatmışım, şimdi aklıma gelmiyor?”

Hani, kız öğrencilere…Çeyiz, dünür falan…”

Gülümsüyordu…

Fakat üç adamın kaşları çatıktı.

Bunlar, senin o sözü söylediğin kızların babaları…Diyorlar ki, biz bu meseleyi burada bırakmayacağız. Valiliğe, Eğitim Müdürlüğü’ne bildireceğiz. Müfettiş isteyeceğiz.”

“………………..”

“Ne diyorsun bu işe ?”

Aile ortamında, kızlarına öğüt versinler önce. Okul yeterli değil. Burada 5-6 saat kalıyorlar. Geri kalan 18-19 saat evde, sokaktalar. Ailelerinde konuşulan tüm dedikoduları burada birbirlerine aktarıyorlar. Derslerle hiç ilgileri yok. Turan Bey’e, Hünkar Ülkü Hanıma , Hüseyin Bey’e, Tanju Bey’e, Ahmet Bey’e, Aysel Hanım’a da sorun. Onlar da aynı şeyi söyleyeceklerdir.”

Makinelı tüfek gibi atış yapıyorsun, yavaş biraz.”

“……………….”

Valiliğe bildirirlerse, soruşturma derinleşir. İşin içinde sürgüne gönderilmek de var. Daha yeni evlendin. Aile düzenin sarsılır sonra.”

Ben gerekli uyarıyı yaptım. Ana babalar da görevlerini bilsinler.”

Üç adam, benim yüzüme bakmadan, Müdür’ün elini sıktılar,

 odadan çıkıp gittiler.

Veliler çıkınca,  müdür gülmeğe başladı.

İyi söylemişsin bu haylaz kızlara. Ben de izliyorum. Başlarına bir bela gelecek ya, nasıl, nereden ? Fakat, keşke, uluorta, bütün öğrencilerin önünde değil de, öğretmenler odasına çağırıp , bir köşede söyleseydin. Eğitimde bir kural var: Sınıfta 20 öğrenci varsa,40 tane müfettiş var demektir. Neyse, olan olmuş artık. Söz ağızdan bir kez çıkar ve geriye alınamaz. Kağıda yazılmış yazı değil ki bu, silesin.”

 

………………………..

 

Olaydan alınacak ders : Hiç kimsenin eğitim-öğretim hakkı kısıtlanamaz. Uyarılar zamanında ve doğru yapılırsa etkili olur. Hiçbir öğrenci, arkadaşları içinde azarlanmamalı, gönlü incitilmemeli.