Mustafapaşa, Nevşehir ilinin Ürgüp ilçesine bağlı bir köydür. Köyün adı, 1476 ve 1927 yılı kayıtlarında Sinason olarak geçmektedir. 1966 yılında beldeye dönüşen kasabanın belediye statüsü, nüfusunun 2000 kişinin altına düşmesi üzerine 2013 yılında sona erdi.
Köy; Nevşehir iline 23 km, Ürgüp ilçesine 5 km uzaklıktadır.
Dünya'nın En İyi Turizm Köyü Mustafapaşa köyü seçildi...
Öte yandan Turizmi kırsal kalkınma, dönüşüm ve toplum refahı için pozitif bir güç haline getirme hedefiyle 2021 yılında "En İyi Turizm Köyleri Girişimi" başlatan Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü Türkiye'den Nevşehir ilinin Ürgüp ilçesine bağlı Mustafapaşa köyünü kırsal turizm destinasyonunu ödüle layık gördü.
Gezilecek Yerler ve Bilgiler ;
Mustafapaşa antik dönemde adı Sinasos olan eski bir Rum köyü. Kapadokya’nın en doğal kalmış yerlerinden olan Mustafapaşa Ürgüp’e 6 km, Nevşehir’e ise 25 km mesafede bulunuyor. Mustafapaşa gezilecek yerler açısından öylesine zengin ki, Ürgüp’e geldiğinizde buram buram tarih kokan bu şirin kasabaya da en az diğer bölgeler kadar zaman ayırmanız gerekiyor.
Mustafapaşa 1924 nüfus mübadelesine kadar Ortodoks Rumlarının yaşadığı ve 700’e yakın taş konağın olduğu bir köymüş. Köyün sakinleri ise o dönemde şarap ve tıbbi ürünler satan varlıklı tüccar Rumlarmış. Mübadeleyle köyün sakinleri Yunanistan’a gönderilip yerine Türk nüfus yerleştirilmiş.
Taş işçiliğini sanatsal bir mimariye dönüştüren Sinasos mimarları, bölgede anlatılan bir rivayete göre Mardin’den ve Suriye sınırından gelmiş. Rivayetin gerçek olabileceğini düşündüren ise Mardin’deki evler ile Mustafapaşa evlerinin gerçekten de birbirine çok benzemesi.
Günümüzde Kültür Bakanlığı tarafından korunan kasaba 1981 yılında turizme açılmış. Mustafapaşa’da asırlık yaşıyla 93 ev, sayısı 30’a yakın kilise ve şapel görsel bir tarih şöleni sunuyor.
Chez İsmail
Mustafapaşa’nın hemen girişinde , Mehmet Şakirpaşa Medresesinin karşısında sizi Chez İsmail karşılıyor. Mustafapaşa’ya gelen herkesin bu harika insan ile tanışmasını öneriyoruz. Sizi güler yüzüyle karşılayacak ve size görmeniz gereken yerleri tüm sıcaklığı ile tarif edecektir. Kalırsanız tabureyi uzatıp sohbete çağıracak, çayınızı çorbanızı söyleyecektir. Bu güzel insanın dükkanı Mustafapaşa’nın ilk hediyelik eşya dükkanlarındandır. Belki birşeyler almak istersiniz. Almasanızda mutlaka merhaba deyin, Mustafapaşa gezinizi güzel başlatın.
Mustafapaşa Gezilecek Yerler ;
Mehmet Şakirpaşa Medresesi
Mustafapaşa gezilecek yerler arasında ilk görülecek yapı olan medrese günümüzde Kapadokya Meslek Yüksek Okulu olarak eğitim amaçlı kullanılıyor. Hemen karşısında ise Mustafapaşa’nın en eski camisi, 1601 yılında yapılmış Cami-i Kebir ile birlikte Şeyh Ali ve Sipahi Camii bulunuyor.
Aziz Nikolaos Manastırı
Konstantin Helena Kilisesi
Mustafapaşa’da hala ziyarete açık ve günümüze sağlam gelebilmiş yapılardan olan Konstantin Helena Kilisesi, Cumhuriyet Meydanı’nda belediye binasının yanında yer alıyor. Kilisenin kapısının üzerinde bulunan kitabeden 1729’da Osmanlı döneminde yapıldığı ve 1829 yılında Sultan Ahmet, 1850 yılında Sultan Abdülmecit zamanında onarımlar gördüğü yazıyor. 1895’te ise yapıya bir çan kulesi ilave edilmiş. Kesme taş mimarili, bazilikal planlı kilisede bulunan fresklerden ise maalesef günümüze çok anlaşılır sahneler kalmamış. Kilise bazı kaynaklarda Konstantin Eleni Kilisesi olarak da adlandırılıyor.
Aziz Vasilyos Kilisesi
Aziz Vasilyos Kilisesi, Bey Deresi Vadisi’nin doğusunda, Mustafapaşa’nın kuzeyinde kalan ve 19. Yüzyılda Post-Bizans olarak yapılmış bir kilise. Mustafapaşa’dan Sümer Caddesi’ni takip ederek yürüdüğünüzde 15 dakikada ulaşabiliyorsunuz. Kiliseye merdivenli küçük bir odadan giriliyor. Girişin sağ duvarında Hz. İsa, Hz. Meryem ve Vaftizci Yahya’nın resmedildiği ‘Deesis’ sahnesi bulunuyor. Bölgedeki kiliseler arasında sadece burada bulunan Aziz Yuannis sahnesinin yanında, aziz figürleri ve ‘Naos’daki Pantaktrator İsa’ freksleri arasında yer alıyor.
Aziz Basil Şapeli
Kasabanın yaklaşık 2 km batısında kalan Aziz Basil Şapeli İkonaklastik döneme tarihlendirilmiş, iki apsisli ve dikdörtgen planlı bir yapı. Tavanları düz olarak yapılmış ve iki nefli şapeli sütunlarla desteklenmiş. Batı nef duvarlarındaki yarı kabartma sütunlar kırmızı aşı boyasıyla boyanmış ve aralarına nişler yerleştirilmiş. Doğu nefinin duvarları ise bitkisel ve geometrik desenlerle süslenmiş. Bu nefin yakınında kilisenin banisine ait olduğu düşünülen bir de mezar bulunmuş. Nefin apsisi tasvir yerine patrik isimlerinin yazıldığı üç malta hacı ve palmetlerle bezenmiş. Sırasıyla İshak, İbrahim ve Yakup peygamberi simgeleyen bu haçlar, bazı araştırmacılara göre Golgota 3 hacını veya cenneti temsilen yapılmış. Tavanda yer alan büyük haç motifi ise yine geometrik ve bitkisel şekillerle süslenmiş. Bu haçında kornişte bulunan yazıtta belirtildiğine göre Aziz Konstantinos’u temsil ettiği düşünülüyor. Ayrıca apsisin ön yüzünde Aziz Basil ile Aziz Gregorios’un resmedildiği önemli sahneler de bulunuyor.
Saklı Vadi (Baltanın Yeri) / Aziz Grigorios Kilisesi
Kapadokya’nın en güzel vadilerinden biri olan Saklı Vadi adını, bölgeyi konser ve piknik alanı olarak düzenleyip halka açan sahibi Mehmet Balta’dan almış. Gerçekten de saklanmış gibi bulunması zor olan vadiye Mustafapaşa’nın meydanından güneybatı yönüne yürüyerek ulaşabiliyorsunuz. Vadinin girişinde göreceğiniz Aziz Grigorios Kilisesi bazilika tarzında yapılmış küçük bir kilise ve yıkıldığında Rumlar tarafından tekrar yapılmış. Tek apsisli kilisenin içinde kilisenin onarımında çalışanlara ait olduğu sanılan iki de mezar bulunuyor.
Kapadokya Sanat ve Tarih Müzesi
Mustafapaşa gezilecek yerler arasında bulunan Kapadokya Sanat ve Tarih Müzesi sonradan restore edilen 150 yıllık bir konakta kurulmuş Kültür Bakanlığı’na bağlı özel bir müze. Kapadokya kültürünü oyuncak bebeklerle anlatarak farklı bir tarz sergileyen müze, bu özelliğiyle Türkiye’de bir ilk olmuş.
Kapadokya’nın tarih evrelerini, sanatını, kültürünü merak ediyor ve hikayesel anlatımları seviyorsanız bu müzeyi mutlaka görün diyoruz. Müzede kullanılan bebeklerin hiç biri fabrikasyon değil, hepsi elle yapılmış ve yurtdışından toplanmış. Pazartesi hariç her gün açık olan müzeyi 10.00-18.00 saatleri arasında gezebiliyorsunuz.
Adres: Yukarı Mahallesi Gazi Sokak No: 6 Tel: 0 384 353 52 21
Gomeda Vadisi
Mustafapaşa Kasabası’nın batı tarafındaki Gomeda Vadisi’ne ‘küçük Ihlara’, ‘Bey Deresi Vadisi’ de deniliyor. Kapadokya’da saklı kalmış, bilinirliği diğerlerine göre daha az olan vadinin doğal oluşumu korku filmlerinin de konusu olmuş. Vadinin girişindeki Gomeda Harabeleri dışında, Bey Deresi’ni takip ettiğinizde vadinin yamaçlarında kiliseler, manastırlar, güvercinliklerle karşılaşacaksınız. Gezinize biraz gizem katmak istiyorsanız ve yanınızda fener bulunduruyorsanız, vadide oldukça fazla sayıda karanlık tünel ve mağaraların olduğunu da söyleyelim. Vadinin bitki örtüsü yürüyüşünüzde rengarenk bir atmosfer yaratacak. Meyve dolu ağaçların dallarına uzanırken uçuşan kelebeklerle de doğanın tadını çıkaracaksınız.
Gomeda Vadisi’nde apartman katlarına benzeyen güvercinliklerin resimlerini çekerken biraz da insan elinden çıkmış sanat görmek istiyorsanız, vadiye henüz girmeden hemen sağ tarafta yer alan Alakara Kilisesi’ni gezmenizi öneririz. Tek apsisli yapıdan günümüze birkaç sanat eseri freks kalmış. Bu frekslerde ise aziz ve melek resimleri ile Kutsal İsa ve 12 havariler tasvir edilmiş.
Asmalı Konak
2002 yılında herkesi ekrana bağlayan ve yayınlandığı saatlerde sokakların boşaldığı dizi, adını 1887’de inşa edilen bu konaktan almış. Aradan yıllar geçse de unutulmayan dizinin ev sahibi konak, günümüzde otel ve restoran olarak Old Greek House adıyla hizmet veriyor.
Maraşoğlu Köprüsü
Mustafapaşa gezilecek yerler arasında hemen fark edeceğiniz Maraşoğlu Köprüsü’nden bahsetmeden kasaba tanıtımını bitirmek istemedik. Üç gözlü bu köprü 1865 yılında iki mahalleyi birleştirmek amacıyla inşa edilmiş. Eğer fotoğraflamak isterseniz Cumhuriyet Meydanı’ndan gireceğiniz Zafer Caddesi’nin biraz ilerisinde bulunuyor.
2003 Yılı başında, ‘Koruma Amaçlı İmar Planı’ çalışması vesilesiyle tanıdığımız Mustafapaşa, ya da eski adıyla Sinasos, beş vadinin çeperlerine kurulu taş yapıların, muhteşem bir doku sergilediği, 1.300 nüfuslu bir yerleşme.(1) 1924-26 yıllarında yaşanan ‘mübadele’ (nüfus değişimi) sürecine kadar, 700 civarında taş konağın bulunduğu kaydedilen; bugün ise 120’si 1990’lı yıllardan buyana yapılmış yaklaşık 750 hanenin olduğu bir yer. Yaklaşık %25’i boş olan tarihi yapıların birçoğu harap ve değişmiş durumda.(2) Ancak Sinasos, 1924 tarihli bir kitapta öylesine iyi fotoğraflanmış ki, eski dokunun tüm izlerini bugün de sürmek mümkün.
Köy’deki Rum halkın Yunanistan’a gitmesi öncesinde yayınlandığı anlaşılan bu bol fotoğraflı Rumca kitap, bugün yerleşmeyle ilgili önemli kaynakların başlıcası. Ayrıca, az sayıda da olsa akademik çalışma yapılmış: Bunların belde tarihine ait özgün bilgi içerenleri, genellikle Yunanlı araştırmacıların çalışmaları. Mimarlık fakülteleri, sınırlı da olsa buraya ilgi göstermişler: ODTÜ ve İTÜ’de yapılmış bir dizi (yayınlanmamış) yüksek lisans tezi ve dönem projesi, bazı önemli yapı ve dokulara ait belge oluşmasını sağlamış. 2002’den buyana Mustafapaşa’ya ilgi gösteren, Ankara kökenli TÜKSEV Vakfı da 2003’de köyün sosyal-antropolojik yapısına yönelik çok yararlı bir araştırma yayımladı.
Belediye ise 2000’den buyana, köyün Yunanistan’a göç etmiş Rum hemşehrileri ile iletişim halinde: Sinasoslular’ın torunları, Belediye’nin davetiyle her yıl köyü gezmeye geliyorlar. Diğer yandan Mustafapaşa nüfusunun %50’sini oluşturan “muhacirlerin” (1926’da Selanik’ten gelenlere ve torunlarına böyle deniyor) torunları da, oradaki ata topraklarını ziyaret ediyorlar.
Bu kültürel barışıklık tesadüf değil; Kapadokya, yüzlerce yıldır hoşgörü ve hümanizma felsefesinin güncel yaşama nüfuz ettiği bir kültürel alan olagelmiş. Farklı dinlerden insanlar burada barış içinde yaşayıp, görkemli yerleşimler yaratan bir ortak kültür oluşturmayı başarmışlar: 13. yüzyılda Hacı Bektaş-i Veli’nin, Sinasoslu bir aziz kadınla, toplumca da onaylanan bir aşk yaşadığı kaynaklara geçmiş. Kurtuluş Savaşı sonrasında, Ege’de ve doğuda ‘kan gövdeyi götürürken’, Sinasos’daki Rumlar ve Türkler, 1924’de gözyaşları içinde sarılarak ayrılmışlar... Bırakın mimari nefasetini, bunlar bile Mustafapaşa-Sinasos örneğinin, dikkatle incelenmeyi hakettiğinin kanıtları sayılmalı.
1924 Öncesi
Köyün, 1924 öncesi ilginç bir sosyal yapısı var: Osmanlı yönetiminde %80 Rum, %20 Müslüman’ın yaşadığı 5000 nüfuslu Sinasos’un ekonomisi, İstanbul’da 13. yüzyıldan beri havyar ticareti yaparak zengin olmuş tüccarlar tarafından döndürülüyor. Çalışan erkek nüfus, yılın 8-10 ayını İstanbul’da geçirirken; kadınlar, çocuklar ve yaşlılar köyde sürekli yaşıyorlar. Yunan-Rum kaynaklarda, Müslüman cemaatin çoğunlukla zengin Rumlara ev hizmetleri, rençberlik, hayvancılık gibi konularda hizmet verdiği; az sayıda kasaplık, kahvehane işletmecisi ve memurun da olduğu ve iki kesimin asırlarca barış içinde yaşadıkları vurgulanıyor.
Sinasos’un Rum halkı, eğitime büyük önem veriyor: 1821 yılında eğitime başlayan ilkokulda, dil (eski Yunanca, Türkçe, Fransızca), matematik, din, tarih ve sanat (güzel yazı, resim, müzik) dersleri veriliyor. 1840’da ise, içinde bir toplantı salonu ve 1.500 kitaplık bir kütüphanesi olan özel bir okul inşa ediyorlar. Bir Laz ustanın yaptığı bilinen bu yapı, ne yazık ki 20. yüzyılın ilk yarısında yıkılmış. 1870’den sonra, kızlar da zorunlu eğitim programına alınıyorlar. Eğitime destek için, Avrupa’dan ressam ve müzisyenler getirtiliyor. Bugün evlerin duvarlarında gördüğümüz resimler, bu sanatçılar tarafından yapılıyor.
Din konusu, Sinasos’da en önemli kültürel bileşenlerin başında geliyor. Rumlar köyde, 2 cemaat kilisesi, 30 civarında şapel ve köy çevresinde yine aynı sayıda kaya-oyma ibadet yeri inşa ediyorlar. Cemaat kiliselerinden Aziz Konstantin ve Helena Kilisesi (1829), bugün de köy meydanının en önemli öğelerinden biri olmayı sürdürüyor.(6) Bundan daha gösterişli olan 1840 tarihli ‘Taxiarhes (Başmelekler) Kilisesi’ ise 20. yüzyılda yıkılıyor. Müslümanların yaptığı üç caminin en eskisi, 1601 tarihli ‘Cami-i Kebir’. Tam karşısına, 1890’da yapılan ‘Mehmet Şakir Paşa Medresesi’ aslında bir “imaret”. Kapadokya bölgesindeki yegane “yerleşim içi-tipoloji dışı” anıt örneği olan ve 1982’de onarılan yapı, bugün yeni ekleriyle birlikte kültürel-ticari bir merkez olarak kullanılıyor. 1800’lerin başında köye su getiren (ve bu nedenle 1920’lerin ikinci yarısında köye adı verilen) Mustafa Paşa’nın adıyla anılan Cami-i Kebir altındaki mütevazi taş çeşmenin, onarım sırasında yeri değişmiş. Sipahi Cami (1834) ve Şeyh Ali Cami (1802)’nin çevresindeki konut dokusu incelendiğinde ise özellikle iç mekân bezemelerinde, İslam kültürünün izleri okunabiliyor.
Kayalara Yaslı Konaklar
Mustafapaşa’nın konut dokusu, hem üstün işçilik ve detay kalitesi, hem (ekolojik tasarımın esasına kaynaklık eden) topografya ve iklime uyumlu yapılaşma, hem de alabildiğine çeşitlenen plan-cephe kurgusu açısından eşsiz bir mimari zenginlik sunuyor. Yapıların, ‘Ürgüp Loncası’na bağlı Rum, Laz, Ermeni, Süryani ve Müslüman taş ustaları tarafından yapıldığı biliniyor. Gayrı-müslimlere demokratik açılımlar sağlayan Tanzimat Dönemi (1839-1856) ile birlikte yaşanan gelişme, Sinasos’da kendini fiziksel olarak gösteriyor; evlerin pek çoğundaki bezemeler, yapıların ustaları, ev sahipleri ve yapım-süsleme tarihleriyle ilgili bilgi veriyor.
Yerleşmenin yüksek taş avlularla çevrili dar ve dik yokuşlarında, bazen tüm cephesiyle, bazen de yüksek duvarlar üzerinde yükselen bezemeli konsollarıyla kendini gösteren konaklar, dış mekânda taşın tek-renk sadeliğini estetize ederlerken, iç mekânlarda rengarenk bir atmosfere bürünüyorlar. Bugün hâlâ birçok konağın özgün duvar resimleri ve tavan süslemeleri, dönemin sanat anlayışının eşsiz belgeleri olarak duruyorlar. Köydeki yapıların bir bölümünün rölöveleri sayesinde, özgüne çok yakın bazı plan şemalarını bilebiliyor; bu vesileyle, konutların ne denli her biri kendine özgü ve tipolojiye gelmeyen, zengin mekân farklılıkları olduğunu söyleyebiliyoruz.
Cumhuriyet Dönemi
Kurtuluş Savaşı sonrasında demografik yapısı tümüyle değişen Mustafapaşa, bu sefer de Selanik’ten getirilen muhacirlerin yerleştirildiği bir karma yapıya bürünüyor. Rumlar’ın terk ettiği evler, önce yerli halk tarafından paylaşılıyor, kalanlarına yeni gelenler yerleşiyor. Belediye’nin kurulduğu 1966’ya kadar muhtarlarla yönetilen Mustafapaşa’da, cehalet ve fakirlik, önemli tahribatların yaşanmasına neden oluyor: Taşları satılan, doğramaları yakılan konutların yanısıra bir hamam, bir kilise ve bir okul yapısı, bizzat dönemin muhtarlarının gözetiminde sökülerek, satılmak üzere yıkılıyor... Ortahisar ve Uçhisar’daki birçok yeni yapının, Mustafapaşa taşlarıyla inşa edildiği söyleniyor. Çoğu sözlü bilgiye dayanan bu gelişmeleri tarihleri ve nedenleriyle ortaya koyabilmek için, yine araştırmalar gerekiyor.
1927’de İlk okul binası yapılıyor. 1972’de yenilenen yapı, 140 öğrenciye, 10 öğretmen kadrosuyla hizmet vermek üzere programlanmış.
1967 tarihli halihazır haritalardan, Mustafapaşa’nın “keşif” dönemi hakkında fikir sahibi oluyoruz. 1973’de bölgeyi turizm amaçlı düzenlemeyi öngören ‘Kapadokya Turizm Bölgesi Çevre Düzeni’ çalışmaları ile, köyün yakın çevresini de etkileyecek karar süreci başlıyor. İlk imar planı 1974’de hazırlanıyor ancak uygulanmıyor. Çevre düzeni tasarıları, 1976’da paraflanıp, 1981’de onaylanan 25.000 ölçekli plan ile somutlaşıyor. Bu çerçevede köyün kuzey-batısındaki alan, 10.000 yatak kapasitesine cevap verecek bir konaklama bölgesi olarak tanımlanıyor. Aynı yıl Kültür ve Turizm Bakanlığı, yatak kapasitesinde azaltmalar yapan 1000 ölçekli bir ‘Turizm Alanı İmar Planı’ hazırlarken, Anıtlar Yüksek Kurulu da köyün 94 yapısını tescilliyor ve çevre arazilerin doğal sit derecelendirmesini yapıyor. 1992’de ise koruma amaçlı imar planı için bir çalışma başlatılıyor ancak sonuçlandırılamıyor. Bizim devreye girdiğimiz 2003 Ocak ayında başlayan koruma amaçlı plan çalışmaları ise Nevşehir Koruma Kurulu’nca Nisan 2004’de onaylandı ve ilgili bakanlıklara iletildi.
İyi Şeyler de Oluyor
Bu gelişmeler çerçevesinde son durumuna bakarak, Mustafapaşa’ya ‘herşeye rağmen şanslı’ demek mümkün. Çünkü, kuzey-batıdaki turizm alanı, 1981’den buyana sadece bir tek çirkin otel ile (5 katlı Gomeda Oteli) kurtarmış sayılabilir.(14) Umarız yeni yatırıcımlar, buraya yakışır nitelikte yapılara imza atarlar. Köyün girişindeki iki katlı yeni konutlar, topografyanın ve yol kıvrımlarının sayesinde henüz fazla göze batmıyor.Bahçelerinde ağaç yetiştirmeye ikna olsalar, hiçbir problem kalmayacak. Tarihi okul binasının yanında yapılan ve Mimar Nuri Arıkoğlu’nun projelendirdiği 120 yataklı Sinasos Oteli (1986) yalın ve uyumlu mimarisiyle başarılı bir çağdaş yapı. Restore edilmiş 14 güzel taş konak (11’i motel-pansiyon, 3’ü hediyelik eşya-lokanta vd.) turizme servis veriyor. Restorasyonların ve işletmelerin genellikle başarılı olduğunu söylemek mümkün. İçlerinden ikisi: Cengiz Kabaoğlu ekibinin projelendirip uyguladığı Gül Konakları, onarım-yenileme kalitesiyle; Klüp Natura ise 1885 tarihli konağı özgün bezemeleriyle koruyarak yaşatan tavrı nedeniyle özel övgüyü hakediyorlar.
Bu arada, ticari amaçla kullanılmaksızın, sadece içinde yaşayanların duyarlılığıyla korunmayı başarmış bazı konaklar da var. Bu yapıları koruyan ve tek tek isimlerini sayamayacağım ‘eski toprak’ Mustafapaşalıları sevgi ve saygıyla selamlamak isterim.
Koruma Planı’na gelince... Yaklaşık 10 ay süren araştırma-değerlendirme dönemi sonrasında, Mustafapaşa’nın Kapadokya içinde ‘görece az zedelenmişliği’ ve çok değerli bir kültürel birikimi hâlâ koruduğu için özel bir yere oturduğuna içtenlikle inandık. Hızlı nüfus kaybı, sınırlı istihdam olanakları, yeni konut talebi, düşük gelir seviyesi, yatırımcıların ilgisi, belediyenin duyarlılıkları, eski plan ve kurul kararları gibi birçok veriyi değerlendirdik. Yapıların hangi nedenlerle tahribata uğradığını inceledik ve yerli halkın eski yapılarını satarak köyün yakınında yeni ev yapma yönündeki egemen talebini, olumlu bir potansiyel olarak kabul ettik. Temel hedefimiz, eski yapılaşmanın koruma önceliklerini belirlemek ve restorasyon sürecini özendirmek kadar, yeni yapılaşmanın fiziksel koşullarında ‘blok-apartmanlaşma’ eğilimine alternatifler tasarlamak oldu. 94 tane tescilliye ek olarak, 211 yapıya plan kararıyla ‘tescilliler statüsünde koruma’ hükmü getirdik. Köyün ve bölgenin sosyo-kültürel gereksinimlerine cevap verecek ve belediyeye gelir kaynağı sağlayacak 4 “özel planlama alanı” tanımladık. Doğuda ve güneyde yer alan yeni yerleşim alanlarının yapılaşma-yerleşim koşullarını belirledik. Yeni yapılaşmanın mimari kalitesine azami önem verdik ve Koruma Kurulu’nu en önemli denetim merci kabul ettik. Şimdi, plan uygulamalarının Türkiye’de nasıl sonuçlar verdiğini bilen bir ekip olarak, merak ve biraz da endişe ile tasarılarımızın nasıl uygulanmakta olduğunu izlemeye çalışıyoruz.
Ankara’ya sadece 4 saat uzaklıktaki bu muhteşem beldeyi, üniversitelerin mimarlık bölümleri başta olmak üzere, ilgili tüm kişi ve kurumların “keşfetmesini” tavsiye ederim. Kapadokya’nın bütününde günyüzüne çıkarılmayı bekleyen zengin ve heyecan verici bir bilgi hazinesi saklı. Ve bu hazine, sahipsiz kaldıkça bozuluyor. Öğrendikçe sevilen, gezildikçe gizemi artan bu büyülü bölgeye sahip olmanın şansını, fazla geç olmadan farkedebilmeliyiz.
Nüfus;
Yıllara göre köy nüfus verileri | |
---|---|
2020 | 1.256 |
2019 | 1.309 |
2018 | 1.301 |
2017 | 1.371 |
2016 | 1.452 |
2015 | 1.501 |
2014 | 1.598 |
2013 | 1.725 |
2012 | 2.087 |
2011 | 1.550 |
2010 | 1.740 |
2009 | 1.775 |
2008 | 2.043 |
2007 | 1.508 |
2000 | 1.804 |
1990 | 1.781 |
Belediye başkanlığı ;
Seçildiği yıl | Belediye başkanları |
---|---|
2009 | Levent Ak (AK Parti) |
2004 | Mustafa Özer (ANAP) |
1999 | Mustafa Özer (ANAP) |
1994 | Hidayet Topaç (MHP) |
1989 | İbrahim Etem Boz (DYP) |
1984 | Şakir Korkmaz (MDP) |
1977 | Hasan Hüseyin Akgüler (AP) |
1973 | Niyazi Karagöz (BĞMSZ) |
1972 | Sayit Güçlü |
Notlar
1. Köyün tarihçesine ait özgün bilgiyi, şimdilik ağırlıkla Yunan araştırmacıların yayınlarından öğreniyoruz. Bu yayınlar -belki de haklı olarak- Sinasos’daki kültürü tümüyle sahiplenen bir üslup sergiliyorlar. Çünkü, 500 yıldan fazla süre Osmanlı yönetiminin istikrarı sayesinde gelişen bu “ortak yaşam kültürü”nün içinde, Müslüman-Türk nüfusun nasıl yaşadığına ilişkin araştırmayan, öğrenmeyen bizlerin, bu kültürün sahipliliği konusunda geri kalması doğaldır. Sinasos’daki ortak kültürün nasıl bu denli zenginleşebildiğini, bu iki farklı toplumun nasıl olup da bunca yıl huzur içinde yaşadığını keşfetmek için, akademisyenlerimizin çalışmalarını bu alanda yoğunlaştırmalarını; burayı en az Yunanlı meslektaşları kadar sahiplenmelerini umuyoruz. İşte ilgilisine özet bir Mustafapaşa-Sinasos kaynakçası:
2. Araştırmacılar ağırlıkla, tüm konutların 1860-1920 arasında yapıldığına inanıyorlar. Bu şüphe ile yaklaşılması gerekli bir varsayım; çünkü 13. yüzyıldan beri önemli bir dini ve ticari merkez olduğunu bilinen yerleşmenin 19. yüzyıl öncesinde tümüyle mağaralarda yaşadığını iddia etmek çok inandırıcı görünmüyor. Bir diğer iddia ise, konakları yalnızca Rumların kullandığı, Müslümanların ‘kaya-dam’ evlerde yaşadığı... Sözlü bilgiye ve 3-4 konakta yapılan araştırmalara dayandırılan bu iddia da, kanımca ancak tarihi araştırmalar derinleştiğinde, ‘evlerin özgün şemaları ve bezemeleri bozulmadan’ yapılacak hassas tipolojik-antropolojik araştırmalar sonrasında güvenle tartışılabilecek konulardan sayılmalı.
3. Nisan 2003-Ocak 2004 arasında Mustafapaşa için yapılan 1/25.000 Çevre Düzeni Planı; 1/5000 Nazım Plan, 1/1000 Koruma Amaçlı İmar Planı; 1/500 Kentsel Tasarım Projesi. Proje müellifi: TH&İdil Mimarlık Şehircilik Ltd. Proje ekibi: Baran İdil (mimar, şeh.pl.), Hasan Özbay (y.mimar), Tamer Başbuğ (mimar), Aslı Özbay (mimar, rest.uzm.), Akif Yılmaz (mimar, rest.uz.), Ayhan Ayatar (y.mimar), Arife Özçelik (inş.tek.), Hatice Baştabak (mimar), Evren Başbuğ (mimar). Danışmanlar: Doç.Dr. Emre Madran, Doç.Dr. Sacit Pekak.(sanat tarihçisi)
Haber : Mustafa Sivritepe