DÜNYEVİLEŞME HASTALIĞI ‘’SEKÜLERİZM’’
Modern dünyanın hastalığı sekülerizm.1800’lü yıllarla beraber gelişen sanayi ,bilimsel bulguların tabulaşmaya başladığı ve bilimin dinin yerini almasıyla insanoğlu hakikatten büyük bir kopuş yaşamaya başladı.Artık inandığını zannedenlerde modern kültürün şekillendirmesiyle yaşıyordu inancını yani idraksiz,yani anlamadan öylesine.
İnsan ahiret algısından uzaklaştığında hayat ve olaylar yeniden şekillenir zihnimizde ve biz her şeyi ona göre anlayıp ona göre yaşamaya başlarız.Biz inandığımızı söylesek de ahrete,gerçekte idrak edilmemiş bir inançla tamamen ahiret dışı bir dünya algısıyla şekillenmekte hayatlarımız ne yazık ki.Bu yüzden bu kadar bencilleşti,bu yüzden b u kadar değersizleşti ve anlamsızlaştı insanlık.Zaten modernizmin asıl gayesi buydu,insanı değerlerinden ve aidiyetinden koparıp ‘bireyselleştirmek’.Buna da özgürlük dedi.Biz yalnızlaştıkça özgürleşeceğimizi zannettik.Oysa insanın asıl ihtiyacı Güven’di.Yani aidiyet duygusunu bize yaşatan değerlerimiz.Bunun neticesinde de ruhsal sorunlar ve fizyolojik hastalıklar fazlasıyla çoğalmaya başladı.Aile anlamını yitirdi,evlilik anlamını yitirdi,insan anlamını yitirdi ve bütün bunlara sebep bizi biz yapan dini değerlerimiz anlamını yitirdi.
Kendimize yabancı yaşıyoruz,kendimize en yakınlarımıza kör.Diğerlerine ise gözümüz çok keskin.Kim, kiminle, ne yapıyor?Ne almış,ne giymiş,ne yemiş.Birbirini arkadan çekiştirme ahlaksızlığı toplumun ahlakı olmuş.
Evet çok karamsarım belki ama gerçekliğin bir yönü de bu.Bunu görmeden hareket edemeyiz elbette.Ciddiye almamız gereken şeyler var hayatta.Şöyle bir silkinmemiz gerek zaman zaman.Ne için yaşıyoruz,hayatımızın anlamı ne?Yiyip içip gezip yatmak mı?
Ahiret algısının hayatımızdan çekilmesiyle birlikte ‘’dünyalık işler ve ahretlik işler’’ diye bir kavram ortaya çıkardılar.Yani namaz kılmak,oruç tutmak gibi ibadetler ahretlik işler oluyordu,onun dışında kalan sosyal ilişkilerimizde,iş hayatımızda Allah bizden kopuk algılanıyordu.Bunun neticesinde de ibadetlerini çok güzel yaptığı halde sosyal ilişkilerinde Müslüman gibi davranmayan haksızlık,adaletsizlik yapan,çok rahat yalan söyleyen tipler ortaya çıktı.Çünkü din algımız değişmiş sekülerleşmişti.Bunu nasıl mı yaptılar?Elbette medya ve televizyonlarla.O hepimizin özellikle kadınların ve gençlerin ayıla bayıla izlediği diziler ve o aptal yarışma programlarıyla.Bilinçaltımıza işlendi ahlaksızlık,değersizlik.Artık en yanlış şeyleri doğru algılamaya ve yaşamaya başladık hem de hiç rahatsız olmadan.Evli insanların eşlerini en yakınlarıyla aldatması kadar doğal bir şey yok artık.’Olabilir ama aşııık’ diyoruz.Ve sonra dağılan yuvalara birer birer şahitlik etmeye başlıyoruz.
Kendimizi ve birbirimizi ‘dinleyip anlamaktan’ o kadar uzaklaştık ki…
Ve bütün bu olumsuzlukları görüp eleştirmekten öteye de gitmedik.Kendimiz her türlü pisliğin içine girerken diğerlerini yargıladık,kınadık.Kendimiz gezip her türlü pisliğe bulaşırken(özellikle erkekler) en yakınlarımızı onlardan sakındırmak adına hayatına ipotek koyduk.Erkeklerin namuz algısının neredeyse hiç olmayıp da kadınların ‘namus’ adına bu kadar baskılandığı bir toplumda olsa olsa sonuç bu olurdu zaten.
Kendimizi sorgulamak,kendimizle yüzleşmek zorundayız.O gün gelmeden önce…
İnandığını varsayan bizler,ahiret eylemlerimizin hepsinde yaşatılması gereken bir kavram.İşte,ilişkilerimizde,otururken,gezerken,sohbet ederken.Sadece ibadet ederken değil…
Tabi bu kavramın hayatımızda etkisini göstermesi öncelikle Allah algısına,Onu ne kadar tanıyıp tanımadığımıza bağlı.Ondan ne kadar uzağız,Ona ne kadar yakınız?O kim,
biliyor muyuz,bütün benliğimizde Onu hissedebiliyor muyuz?
Onu bilmek de kendini bilmekten,kendini bilmek haddini bilmekten geçiyor.Acziyetini ve sınırlarını bilmekten.Kişi acziyetini ve sınırlarını bilip kabullendiğinde kendini keşfetmeye ve kendisiyle barışmaya başlıyor.Bunu kabullenememenin götürdüğü sonuç ise kişilik bozuklukları,ruhsal sorunlar ve yalnızlık…
Şimdi bazı seküler kafalar bu yazıdan rahatsız olabilir, bir de psikolog olarak bunları yazmamın ne kadar geri kafalı olduğumu düşündürtebilir birilerine.Ahiret gibi sonsuzluğu içeren ve ileriye ait olan bir kavramı düşünmek geri kafalılıksa ben kabul ediyorum.Ve din in insan psikolojisinden ayrılamaz bir bütün olduğuna kesinlikle inanıyorum.İnsan ondan bağımsız değerlendirildiğinde eksik kalır ve bu insanlığa haksızlık olur.Tabii doğru din alıgısı! Allah hakikati doğru okumayı nasib etsin…
Psikolog/Psikoterapist
Fatma ÇAKIR ÇALIŞKAN