Bir bebeğin anneyle kurduğu ilişki özellikle 0-2 yaş döneminde çok önemlidir, o dönemde güvenli bağlanabilen bebek hayatı boyunca benlik algısı pozitif olur, hayatla ilgili algısı ise güvende hissederek şekil alır ve bu bebek büydüğünde karşılaştığı bütün zorluklara başa çıkarken daha güçlü ve umutlu olur. Ancak güvenli bağlanamayan bebeklerde olumsuz benlik algısı ( değersizim, sevilmiyorum, yetersizim vs) oluşur ve hayatla ilgili de hep güvensizlik içinde yaşar, sanki her an tehdit altındaymış gibi. İşte bu süreç böyle devam ederken biz büyürüz kendimize partnerler ararız, bizi tamamlayacak bize göz aydınlığı olacak eşler. Ancak ne kadar aşık olursak olalım bilinçdışı seçtiğimiz kişi ebeveynlerimizden birini yansıtır bize ve biz ardından evlilikte ebeveyn çocuk ilişkisini yeniden deneyinlemeye başlarız.
Buradaki süreçte geçmişten getirdiklerimizle yeniden karşılaşırız( yetersizlik, suçluluk vs.) Bize bunları yaşatanın eşimiz olduğunu zannederken aslında onun sadece bir tetikleyici olduğunu anlamadan onunla savaşır, onu değiştirmeye çalışırız. Oysa süreç bizim kendi içsel dönüşüm sürecimizdir.
Eğer güvenli bağlanmışsak ebeveynimizle eşimizle de daha sağlıklı bir sürece gireriz, dolayısıyla sorunlarla baş etme yeteneğimiz daha güçlü olur; ama eğer güvenli değil de kaygılı ya da kaçıngan bağlanmışsak aldık başımıza belayı. Çünkü karşılaştığımız en küçük sorunda başetme stratejimiz ya kaçmak ya da üstüne üstüne gitmek olacağı için sorunları içinden çıkılmaz bir hale bizzat biz sokarız. Bir de bunları paylaşmak yerine şikayetlenmeyi, suçlamayı ve söylenmeyi tercih etmişsek işte asıl felaket bu olur.
Artık işin içinden çık da görelim.
Paylaşmak, sağlıklı iletişim diliyle yargılamadan, suçlamadan, şikayetlenmeden dinleyerek anlamaya çalışmak ve kendi duygularını açık ve şeffaf olarak ifade edebilmek "muhatabına" başkasına değil.
Aile yapımızda karşılaştığımız en yaygın sorunlardan biri duygu ve düşüncelerimizi muhatabımızla değil de hep başkasıyla paylaşmak oluyor maalesef. Anlatıyoruz önümüze kim gelirse, annemize, ablamıza, babamıza vs. Bu da bizim eşimizle olan ilişkimizde ondan duygusal olarak daha çok uzaklaşmamıza sebep oluyor. Ve biz başkasıyla ortak anlam inşa ederken eşimiz kendi baktığı pencereden çıkamıyor. O ordan bakmaya biz de başka pencereden bakmaya devam ettikçe " anlaşılmazlıklar" bitmiyor. Ortak bir noktada buluşamıyoruz.
Anlatmasak kimseye o da başka bir felakete kapı açıyor bu sefer kendi zihnimizin içine hapsoluyor büyüttükçe büyütüyoruz her ayrıntıyı.
Burada olması gereken şey yaşadığımız her ne varsa eşinizle paylaşmanın bir yolunu bulmaktır. Bu ille de dille olacak diye bir şart yok, beden diliyle de olur, yazıyla da. Bir yol bulup oradan ilerleyebiliriz. Her ilişkinin işlevi kendine hastır dili de öyle.
Ortak anlam inşa edemeyen çiftler sürekli tartışır. O A der öteki Z anlar.
İnsan yaşadığı olayları zihninin arka planındaki arka plana göre tanımlar ve anlamlandırır. Bu yüzden hepimiz aynı şeyi yaşasak da bambaşka anlamlar yükleriz. Yaşadıklarımız o anlamlara göre şekil alır ve bizim için ya çok önemli ya da önemsiz olarak nitelendirilir. Ailelerin kendine has ortak anlam dünyaları olur, ve bu yüzden iki kişi evlendiği zaman diğerinin aile yapısı ve anlam dünyası çok ters gelir. Önce bunu olduğu gibi kabullenerek başlamak gerekir. Kabullenmeyerek sürekli eleştiri ve yargılamayla devam ettiğinizde ortak anlamı inşa edemezsiniz.
Ortak anlam inşa edebilmek için yaşadıklarımızı belii aralıklarla birbirimizle paylaşmalıyız. Ona geribildirim vererek, olayın bendeki yansıması & anlamını belirterek.
Bunu dinleyen tarafın ise duyduklarını asla küçümsemeden yargılamadan dinlemesi şarttır. Eğer olayları ya da duyguları küçümseyerek yaklaşırsa bu durum karşı tarafta anlaşılmamışlık ve değersizlik hissi yaratır ve bu ilişkideki en büyük ihtiyaçlardandır. Bu ihtiyaçları karşılayamamak ve anlaşılamamak giderek ilişkide boşluklar, uçurumlar oluşturur.
Sonra " Her evlilikte yaşanan küçücük şeylerin birikmesiyle " ilişkiniz bitme noktasına gelir, anlamlandıramazsınız.
Gelin bunu yaşamadan, önce kendimize sonra yanımızdakine kulak verelim. Onunla ortak anlam inşa etmeye çalışalım ve bunun yıllar içerisinde olabileceğini unutmayalım.
Sevgi ve güven evlilikte yeniden inşa edilir. Bu süreçte zedelenmeler yaşanır, yıkılır, biter ve yeniden devam eder ilişki . Kök ailede yarım kalmış tamamlanmamış ne varsa yeniden karşımıza çıkar ki bu sefer aktif rol alıp tamamlayalım. Kendi içimizdeki çıkmazları aşalım.
Unutmayın eşiniz ve çocuklarınız sadece tetikleyicidir. Sorunun kaynağı bizim geçmişten getirdiklerimizde, ordan aldığımız anlam kalıplarında.
Hep aynı anlamı çıkarırsanız hep aynı süreci yaşarsınız.
Anlam değişmeden hayat değişmez...
Fatma Çalışkan
Psikolog/Psikoterapist/ Aile Danışmanı