Evlilik ve Cinsellik

Bir bebeğin büyümesi için nasıl ki emmeye ihtiyacı varsa, evlilikte de ilişkinin büyüyüp sağlıklı bir zemine oturması için "Cinsellik", bir ihtiyaçtır. Ancak bu sadece erkeğin değil kadının da temel ihtiyacıdır. 

Toplumumuzda cinsellik kadınlar için hep bir
 " görev" olarak tanımlanır. Oysa görevden ziyade cinsellik psikolojik ve  biyolojik bir ihtiyaçtır. Bu konu ihtiyaç değil görev olarak algılandığında  o zaman bir yük ve sorumluluk gibi görülmeye başlanır. Bu durumda da gerekli olan bütünleşme her iki çiftte de sağlanamaz. Bu bütünleşme sağlanamazsa da çiftin duygusal ilişkisi zarar görmeye ve iletişimi bozulmaya başlar. 

Evlilikte Cinsellik ilişkinin beslenip büyümesinde büyük öneme sahiptir. Bu anlamda bilinmesi gereken önemli ayrıntılar vardır. Örneğin Kadın için Cinsellik öncelikle duygusallıkla başlar. Kadın dünyasında sonuç değil süreç daha önemlidir. Ancak erkek için tam tersi durum söz konusudur. Süreç' ten ziyade sonuç önemlidir. Kadın geç uyarılır geç orgazm olur ancak erkek erken uyarılır ve erken orgazm olur. Bunlar cinsiyetin getirdiği farklılıklardır. Bu farklılıklar bilinmeden hareket edildiğinde ilişki yine zarar görmeye başlar. 
  
Evliliklerde karşılaştığımız en büyük sorunlardan biri de eşlerden birinin baskın rol oynayıp diğerini pasifize etmesidir. Bu durumda pasifize olan kişi duygularını ifade edemez geribildirim vermezse eşine, her zaman tek taraflı mutluluk yaşanacaktır. Eşlerden biri hep diğerinin mutluluğu üzerine kurgulayacaktır kendi mutluluğunu. Bu da diğer eşte egosentrik bir hal oluşturup hep kendi istek ve ihtiyaçları doğrultusunda şekil vermeye çalışacaktır ilişkiye. İlişkide kendini var edemeyen eş ( ister kadın ister erkek olsun) duygusal ve cinsel anlamda geriçekilmeye başlayıp (cinsel isteksizlik vb.) kendini var edebileceği başka arayışlara girme ihtiyacı oluşabilecektir. Ya da bu durum  yetersizlik duygusu ile birlikte öfke sorununa yol açabilmektedir. 

 " Senin için ihtiyaç olan şey benim için öyle değilse bile sana saygı duymalı ve bunu önemsemeliyim." 

Kadın ve erkeğin biyolojik yapıları farklı olduğu gibi kişilikleri de farklıdır. Öyle ki bu farklılıklar çoğu zaman zıtlık olarak tabir edilir. Elbette ki fizik kanunudur zıtlıklar birbirini çeker. Bu farklılıklar örneğin Sevgi Dilleri olabilir. Birinin sevgi dili Dokunsal Temas iken diğerininki hoş sözcükler duymak olabilir. Bu anlamda bana göre önemli olmayan şey eğer muhatabımın temek ihtiyacı ve ben bunu önemsemiyorsam bunun bedelini en çok yine ben öderim.

Cinsel isteksizlik sorununda yaşanan süreç eşlerden birinin talebinin olup diğerinin bu durumu ötelemesi ile ilgilidir. Burada öteleme sebebi çoğunlukla ilişkideki çözümlenmemiş, üstü kapatılmış,yok sayılmış sorunların bir yansıması olarak karşımıza çıkar. Görünürde bu çiftler çok ideal ilişkileri var gibidir. Ancak gerçekte iç dünyalarında başka alemdedirler. 
İletişim kurma konusunda çok yetersiz olduğumuz kanaatindeyim. İletişimi sadece konuşmak olarak anlıyoruz. Oysa asıl olan şey
 "Duyabilmektir". Elbette kendini ifade edebilmek de çok zaruri bir hadisedir. Ancak bu konudada  ne dediğimizden çok "Nasıl dediğimiz" belirleyicidir. Ve bu anlamda usül bilmiyoruz. Her ilişkinin kendi içinde bir üslubu vardır. Bu üslüb o ilişki içerisinde inşa edilir. Bu anlamda çözümleyici olan ne ise onu uygulamak gerekir. 

Hayatta hiçbir sorun kendiliğinden içinden çıkılmaz hal almamaktadır. Bizim onu algılayış şeklimiz ve ona gösterdiğimiz tepkilerle birlikte kronikleşmeye başlamakta ve çıkılmaz hal almaktadır. Aksi halde sorun doğru okunur/anlaşılır ve sağlıklı ve gerekli tepkiler geliştirilirse içinden çıkılabilineceği gibi hayatımızda bizi geliştiren işlevsel bir hal almaktadır.
 
Ancak bilmek de bir yere kadardır. Bir yerden sonra insan kendine yetemez, kendini objektif göremez ve kendini tedavi edemez.Terzi kendi söküğünü dikemez. Dolayısıyla işin ehli olan güvenilir birinden yardim almak sorunun kronikleşmeden çözümlenmesinde büyük rol oynamaktadır.

Sağlıcakla kalın.

Psikoterapist / Aile Danışmanı
Psikolog Fatma Çakır Çalışkan