Göre Kasabası

Borusçayın’ın hikayesini anlatmak için, Yuvanni mevkiinden, Nevşehir’e doğru ilerliyoruz. Göre kasabasındayız, geniş çay yatağına yapılmış, gittikçe çoğalan tek tük evler bizi karşılamaya başlıyor. Kasabanın Batı cenahı kahveci dağının uzantısı olan, aniden yükselen tepeler bir duvar görünümü verirken, Tepelerdeki bazalt kanyonlar kasabaya masalsı bir görünüm vermektedir. Kasabanın Doğu cenahını ise Uylu Dağı (1622 Metre) kapatmaktadır. Batı yönümdeki dik yapıya nazaran geniş ve uzak görünümlüdür. Tarıma elverişlidir. Kuzey ve Güney yönleri açıktır. Arazi Nevşehir istikametine yaklaştıkça yükselti azalmaktadır.

Nevşehir’den, Göre-Kaymaklı ve Niğde’ye devam eden kara yolu her bakımdan mükemmel bir yapıya sahiptir. Bu yol Borus Çayı ile birkaç kez kesişse de devamlı Doğusuna paralel olarak devam etmektedir.

Göre Kasabasında kavaklar.

Göre Kasabası günümüzde dört Mahalleden oluşmaktadır. Kasapoğlu, H. İbrahim Ağa Mahallelerin in yanı sıra İvrişi mahallesi ve Afat Evleri Mahallesidir. Tepelerdeki evler terk edilip, vadi tabanına veya yolun doğu cenahındaki Afat evlerine geçmişlerdir. Bir ölçüde Nevşehir’le aynı kaderi paylaşmışlardır. Nevşehir’in de Kale ve civarı evleri yıkılmıştır.

Konuya değişik bir bakış açısıyla bakacak olursak, bu evlerin mamur olduğu yıllarda topluma Ataerkil aile sistemi hakimdi. Bu yüzden evlerde; Kilerler, şirahaneler, ahırlar, odalar, düvenhaneler, hayatlar, Eyvanlar bulunmaktaydı. Evler sıkışık, yolları dardı. Evlerin yapısı yörede çok bulunan kepez taşlardandı. Damlar genelde topraktı. (Kil) Hezenler (Ağaç gövdeleri) dama serilir. Sızdırmazlık sağlanınca da kil toprakla damlar kapatılırdı. Bu aynı zamanda doğal ve mükemmel bir ısı yalıtımı demektir. Öte yenden yine yöremizin işlenebilir ve nispeten yumuşak taşlarından kemer yapılar da yaygın bir şekilde kullanılmıştır,

Bu evlerin mamur olduğu günlerde tüm yöre genellikle kapalı ekonomik sistemle geçiniyordu. Para pek bulunmasa da insanlarımızın emeğe dayalı refahı vardı. Hayat yavaş geçiyordu. Yani bu insanlarımız hayatı doya doya yaşıyorlardı. Hava temiz, su temiz, manzara temiz, insan çok kıymetli, yaşam hırsı yok… Yok ama doyasıya yaşanmış güzel ve doğal hayatlar… Günümüzde insanlar o günleri özlemiş olacak ki “Yavaş şehir” Projeleri çıkartıp hayat kalitelerini yükseltmeye çalışıyorlar. İzmir’in Sefer hisar projesine bakmanızı tavsiye ederim.

Göre Kasabasında kanyonlar ve evler.

Vadinin Doğu yönüne bakacak olursak, genelde briketten yapılmış rengarenk evlerin albenisi olmayan bir görüntü karşılıyor bizi. Nevşehir’in 350 Evler Mahallesini andırıyor. Yollar yine dar, batı cenahında yıkılmış evlerin görüntüsü bile aynı… Bu kadar benzerliğe yurdumuzda pek sık rastlanmıyor.  Göre Kasabasının tarihini anlatan o evler yıkılmayıp değerlendirile bilir miydi? Film platosu ola bilir miydi? Yoksa taş evler müzesi ola bilir miydi? Diye düşünmeden edemiyorum. Bu yurdumuzun sorunu aslında… Bu yaşanmışlıklar yıkılmadan önce iyi düşünülüyor mu?  Pek değişen bir şey olmamış gibi duruyor. Bunun yanında Kanyonlardan dökülebilecek kaya riski ortadan kalkmış olduğu görülmektedir. İnsanlarımız evlerinin küçük bahçelerini ağaçlandırmaya ve yeşil tutmaya çalışmaları dikkatimizden kaçmıyor.

Kanyonların tepesinde vadi muhteşem bir manzara sunmaktadır. Uylu Dağı, Aşıklı dağı manzaralarını tamamlayan Erciyes Dağı bu doğal tabloda fonu tamamlayan en önemli figürü oluşturuyordu. Göreliler bu kanyonlara burun derler. Karşıdaki dağa da Karşı dağ derler. Nevşehirliler de Küçük Dağ ve silsileye aynı biçimde Karşı Dağ demektedirler. Kanyonlar bazalt kayalardan oluşmuş yüksek duvarlardır. Vadinin batısında yer alan ve Kahveci Dağının silsilesi olan bu tepelerde irili ufaklı birçok kanyon bulunmaktadır.

Kanyonlar adeta vadinin sınırlarını belirlemiş ve vadinin oluşumunu tutmuş gibi görünse de taş düşme tehlikesinden bahsedildiği için vadinin yapısının hâlâ çalıştığı da düşünülebilir. Çayın suyu artık akmıyor desek te suyun bazı yerlerde gizlendiğine şahit olacağız. Artı binlerce, on binlerce yılı hesaba dahil edersek yeryüzü şekillerinin değişken olduğu gerçeği yöremizde daha sık karıştığımız bir olgudur. Yine aynı şekilde turistik yörelerimizdeki vadilerde de çatlakların ve kaya düşmelerinin bizim dahi şahit olduğumuz yer yüzü faaliyetlerindendir.

Terk edilen evler ve eski Nevşehir yolu.

Kısaca kayaların parçalanma nedenleri üzerinde durmak isterim. Buz kamaları tabiri kullanılmaktadır. Kaya yarıklarına dolan sular donmakta ve hacmi genişlemektedir. Aynı ağaç gövdesinin çivilerle yarılması gibi kayalar da gücüne göre yarılmakta, parçalanmaktadır. Bununla birlikte ta oluşumdan gelen damarlar eğreti yapıştığı için buz kamalarının kayaları parçaladığı görülmektedir. Aynı sistemi bazalt kayalardan duvar ören ustalarda uygulamaktadır. Fazla zorluk çekmeden kayaları istenilen şekilde parçalayıp duvar yapımında kullanmaktadır. Karacaşar’da aynı taştan kemer yapıldığını dâhi görmüştüm. Günümüzde bu taşı kum ve mıcır olarak betona katmaktadırlar.

Vadinin batı yönündeki dağın tepelerinde ufakta olsa düz yapısından yine batıya doğru bakacak olursak manzaranın tamamen değiştiğini görürüz. Karşımıza uçsuz bucaksız bir bozkır uzanır. Aynı dağın batı ucunda karşımıza daha oluşmamış kanyonlar çıkmaktadır. Bir değişle her tarafı toprak örtülü cingi taş (Bazalt) kümeleri…  Bu görünüş bile borus Çayının vadiyi tepelerden beri nasıl şekillendirdiğine en güzel bir örnek teşkil etmektedir.

Dağın iç yapısı bolca bazalt kayalardan oluşmuştur. Yöremizde çok bulunan yer altı şehirleri ve tünellere Kahveci Dağı da katılmıştır. Sarı Yaprak mevkiinden Göre kasabasına uzanır bir tünelin varlığından bahsetmişlerdi. Üstelik bu tünelin bazalt kayalardan olduğu da söylendi. Yapı bakımından bu tünelin yöremizde ayrı bir özelliği olduğuna inanıyorum. Zira yer altı şehirleri ve olan tüneller hep yumuşak tüf kayalardan oyulmadır. Bu tüneli gezenlerin söylediğine göre içinde kelebekler ve yarasaların çok olduğudur. Gezelim mi? Teklifimi “Netameli” bir mekân diye geçiştirdiler. Genişliği ise yüklü bir eşeğin Sarı yapraktan Göre vadisine çıkabilecek bir yapıda da olduğunu söylemişlerdi.

Göre kasabası Terk edilen evlerin yakın çekimi

Yöremiz insanı taş evleri yaparken duvarı ve harcı terazide tuta bilmek için bu taşların saylağını kullanmışlalardır. Tepeler tarla görünümünde olsa da vadi yemyeşildir. Zira hayatın idamesini sağlayan su vadi tabanında veya yüzeye yakın bulunmaktadır.

Göre kasabası Asker uğurlaması (Bu adet günümüzde yasaklanmıştır.)

Göre Vadisinde ilerlerken, Borus çayı civarında kavak ve söğüt ağaçları eski görkeminde olmasa da bolca bulunmaktadır. Bu ağaçlar bir yönüyle pusula ağaçlar olarak da değerlendire biliriz. Bu ağaçlar suyun yakın olduğunu gösterme açısından önemlidir.

Kavak deyince size günümüzde unutulmuş bir töremizi hatırlatmak isterim. Ailede bir çocuk doğduğu zaman onun adına bir kavaklık hazırlarlardı. Çocuk büyür, kavak büyür. Kavak belli bir yıldan sonra da bakım istemez. Aradan yıllar geçer, çocuk askerden geldiğinde bu kavaklar ya çocuğa iş olur ya düğün masraflarını karşılayan bir sermaye, okumaya veya gurbete giderse yine eline hazır sermaye olurmuş.

Göre Kasabasında Afat Evleri mahallesine bir bakış.

Nevşehir’de elmalıklarımız olduğu için biz bu töreden yararlanamadık. Lâkin ailemizde doğan çocuklar adına dikilmiş elma ağacı olurdu. Ne zaman o elmalığa gitsem elma ağacımın yanına varır, yapa bileceğim bakımları ona özel bir şekilde yapardım. Ne zaman bir misket elması görsem beni ta çocukluğuma götürür ve kendi elma ağacımı hatırlarım.

Büyük kanyonun Küçük Dağ’dan görünümü.
 

Göre Kasabası ve Nevşehir’de yıkılan evlerin beraberce görünümü.

İnsan psikolojisi öyle değil mi? Dikkatini çekebilmek için sunulan bir olguda insan bir faydayı görmesi ya da kendinden bir şey görmesi dikkatini celp etmez mi? Bu yüzden yapılan yeşil mücadelelerde kişilerin diktikleri ağaçlara veya ağaçlıklara kendi adlarını veriniz. Bu insanlara yeşil mücadelede çok önemli bir farkındalık oluşturacak ve doğa sevgisini artıracak yönde geliştireceğini savundum ve savunmaktayım.

Göre yolundan Nevşehir’in görülmesi.

Suyun sadece toprağın üstünden çekildiği gayet açık bir şekilde anlaşılmaktadır. Tepelerden süzen suların yanı sıra hâlâ çayı besleyen suların varlığı da unutulmamalıdır. Göre Mezarlığının arkasındaki akar, Uyuz pınarı, Hızarcı mevkiinden çıkan iç akar, kadirah, kanlı göl bunlara örnek teşkil etmektedir. Önceki yıllarda bu seremoniye vadideki yüzlerce pınar da katılmaktaydı.

Göre kasabasını anarken çayın batısındaki has kayalardan oyulmuş soğuk hava depolarından bahsetmek gerekmektedir. Bu kayaların yapısı daha homojen ve narin olduğu için Ortaokulda iş eğitimi dersinde kullandığım kaya parçasını buradan almıştım.

BORUS ÇAYIN IN SELLERİ VE YÖREMİZ SULARI
Borus Çayı binlerce yıl aka aka bu geniş vadiyi oluşturmuştur. Eminim ki kadim zamanlarda kızıl ırmağı aratmayacak suların aktığı kesindir. Yakın zamanlara kadar da Yirmi küsur buğday ve yağ değirmenlerini döndürdüğü nü düşünürsek bu büyük ameliyenin yapısını da çözmüş olacağız. Kısaca oyulan toprakta heyelan meydana gelir ve su götürür prensibi olsa gerektir. Koca çayın yatağında bulunan devasa bir kayanın sel tarafından getirildiğinin söylenmesi suyun yöremizdeki gücü hakkında önemli ip uçları vermektedir. Bu yüzdendir ki Borus Çayının selleri günümüzde de pek ünlüdür. Narlı bir dostum; “Çay kabarınca üzerinde hışır (Ponza) parçaları görürsen az sonra sel gelecek demektir.” Demişti. Borus Çayı sele dönüşmeden hemen önce bilen insanlara işaret veriyor. İnsanın doğayı tanıması ve okuması ne kadar güzel değil mi?

Göre Kasabası, Borus çayındaki hali hazırdaki bir su kaynağı (Mezarlık arkası) ve bir zamanlar suyun aktığı çay yatağının günümüzde görünümü.

Nevşehir’de bir kanal girişi ve önceden gitmiş küçük bir selin izleri

Çocukluğumun geçtiği ev bu vadide olduğu için çok sel izlemiştim. Debisi çok kuvvetli ve oldukça bulanıktır. Söktüğü büyük ağaçlar, kütükler ve hatta bir seferinde otomobil bile götürmüştü. Tüm bu sellerin büyüğünü de rahmetli babaannem anlatmıştı. Söylediğine göre selin bir ucu bademliğin altı (Bu günkü Halk Eğitim Merkezi) diğer ucu ise vadinin karşı tarafında Eski yetiştirme Yurduna yakın bir yer… Böyle bir seli günümüz nasıl kaldırır bilemem ama doğal afetin de insan gücünün üzerinde olduğu bir gerçektir.

Yöremiz su çeşitliliği konusunda oldukça zengindir. Kızılırmak gibi büyük bir akarsuyu olmasının yanında; Tuzlu suyu, acı suyu, içilebilir yer altı sularının yanında sıcak suyu da vardır. Kozaklı termal suyunun yanında Bayram hacılı termalinin bulunması yöremiz su zenginliğini göstermektedir. Göre Kasabasından da sıcak suyun çıkması son zamanlara tesadüf etmiştir.

Kozaklı Belediye Başkanı ile yaptığımız bir sohbette termal otellerin gelişmesiyle sıcak su kaynaklarındaki suyun kesildiğini söylemişti. İlgimi çeken kısmı ise, yer altında devasa boyutlarda olan mağaralarda basınç altında kaynama noktasının çok üstünde bu suların biriktiğini söylemesiydi. Bu tasvir bir cehennemi andırıyordu. Sohbetimiz sırasında sıcak suyun yer altından ve Nevşehir’den geldiğini söylemesi beni oldukça şaşırtmıştı.

Borus Çayındaki su değirmenlerinin kalıntıları. Raşitbey Mah. Ve Kadirah Mevkii.

Sıcak suların tepeleri aşarak Yeni Toki, terminal ve ilerisinde olduğu da düşünülmektedir. İlgi alanım olmasa da MTA’nın bölgede araştırma yaptığını da duymuştum. Bu sıcak su zenginliği bölgemizin volkanik yapıda olduğunun da bir göstergesi olduğunu hatırlatmaktadır. Ayrıca soğuk su hazneleriyle karışmaması yer kabuğu çatlağı veya çatlaklarının lokal olduğunun bir işaretidir diye düşünüyorum.

Bu termallerin kullanılması yönünde bazı projeler duymuştum. Sanırım hayata geçirilemediler. Sadece Kozaklı ’da iç ve dış turizm için kullanılmaktadır. Oysa İzlanda termallerini en verimli bir şekilde kullanıp Avrupa’nın muz ihtiyacının büyük bir kısmını dahi karşılamaktadır. Bilindiği gibi İzlanda Kuzey denizi adası olup, Kuzey kutbuna yakın bir yerde durmakta ve şiddetli kışlar görmektedir. Belgeselde 1500 ton domates ürettiklerini de söylediler. Hani gönül ister ki, bizde bizim termallerimizden yararlanalım, Misli Ovası, Aksaray Ovası ve çevremizin kalkınmasında hatırı sayılır katkıları olsun. Termalin bitmek tükenmek bilmeyen bir enerji olduğunu herkes bilmektedir.

Karayaa vadisinden bir görünüş.
 
Yöremizde sıcak olmayıp da tuzlu veya acı sular(Mineralli) da bulunmaktadır. Nevşehirliler eskiden Karaya vadisindeki acı suyu içmece olarak kullanırlardı. Ekseriyetle bağ bozumu mevsiminde kalabalık gruplarla gidilirdi. Aç karnına içilen suyun ardından kahvaltılar yapılır, eğlenilirdi. Halkımızın bu içmeceyi bağırsak temizliği için yaptığı söylenmektedir. Mineralli suların çokluğu dikkate şayan bir olaydır. Çevremizde Erciyes ve Hasan Dağlarının eski yanar dağlar olduğunu unutmamak gerekir.

İkibin Evler Mahallesinde tuzlu su çeşmesi günümüzde de akmaktadır. İnsanlarımız bu suyu şifa niyetine içerlerdi. Tuzun tansiyon yükseltici olduğunu, bu suları içemeden doktorlara danışılması gerektiğini buradan bir kez hatırlatmak isterim. Avanos’ta, Acıgöl’de yine bu sular bulunmaktadır.

Yöremiz binlerce yıl öncesinde iç deniz olduğu kitaplarda yazmaktadır. İç deniz çekilmiş ve sadece Tuz Gölünde varlığını korumaktadır. Deniz kumuyla 90 metre toprağın altında karşılaşmıştık. Kum aynı Havai adalarının siyah kumuydu. Kim bilir belki de milyonlarca yıl denizin altında veya sahilinde kalmış ama volkanik temelli bir kumun dünya jeoloji tarihinden bir kalıntı olması beni heyecanlandırmıştı. Yöremizde çok bulunan masa tipi dağlarda bu toprakların önceden deniz olduğunun göstergesidir. Okuduğum bir makalede Erciyes Dağının 8-9 milyon yıl aktif olduğunu okumuştum.

Vilayetimizde 2 büyük su çanağı olduğunu bilmekteyim. Birisi Misli Ovası, Diğeri Kalaba- Boğazlıyan çanağıdır. Bu sular yöre insanı için bir potansiyel güçtür. Her bakımdan korunması gerekmektedir. Misli Ovası sularından önceki makalelerimde bahsetmiştim. Kalaba-Boğazlıyan çanağında ise günümüzde altın aranmakta ve sular kirletilmektedir. Suların kirlenmesi yavaş ve geniş toprakların potansiyel gücüyle orantılı olduğu için günümüzde zararı pek görülmemektedir. Geleceğin de bir gün geleceği hakikati bir gerçektir.