GÖRE ‘YE NEVŞEHİR’DEN ÖĞRENCİLER GELİRDİ ZİYARETE.

           GÖRE ‘YE NEVŞEHİR’DEN ÖĞRENCİLER GELİRDİ ZİYARETE.

Dr Emrullah Güney

1957-58 ders yılı.

Göre İlkokulu 5. sınıf öğrencisiyim.

Nisan ayı güzeldi köyümüzde.

Soğuk, karlı bir kıştan sonra, güneş doğayı ısıtıyor, ısınan topraktan buğu buğu dumanlar çıkıyor. Kuzular doğuyor. Bulut bulut...İnsanda yaşam coşkusu uyandıran yavrular...Seyretmeğe doyum olmuyor. Koyunlar gün boyu yaylımdayken onlar kuzulukta meleşiyorlar. Akşam, anaları gelince, kokularından mı anlıyorlar, hemen koşup memelerinden coggur coggur süt emmeğe başlıyorlar.

Nisan ayında bağ, bahçe işleri başlıyor. Herkes dağılıyor toprağına. Oylu,Çevlik,Tekke, Sarıyaprak bağları, Alıçyazısı'nın kumlu ekenekleri, Yuvanlı Boğazı...Yukarı Yazı'nın kuru toprakları : Tek bir ağacın olmadığı, çalısız...

Nevşehir'de günler nasıl geçiyor ?

Açık pazar dedikleri Pazartesi günü canlı idi. Çünkü Orta Kızılırmak Yöresi'nin en işlek pazarı kuruluyordu. Sebze, meyve Çukurova'dan geliyordu. Yörenin yetiştirdiği ürünler ancak temmuz sonlarında, ağustos ortasında yenilecek durumda oluyordu.

Oylu Dağı güneyinden doğan Göre Çayı , köyümüzün bahçelerini suluyor, üç değirmeni döndürüyor, Nevşehir, Nar, Sulusaray bahçelerini de yeşerterek Kızılırmak'a doğru akıp gidiyordu.

Nisan ayında ağaçlar çiçektedir...Zerdali, kayısı, erik, elma, armut ağaçlarının çiekleri değişik boyaklarıyla , güzel kokularıyla dikkati çeker, cana can katar.

Göre Çayı'nın suladığı bahçelerde neler yetiştirilirdi ? Yonca, soğan, patates, patlıcan, biber, domates...Seracılık daha yaygın değildi Akdeniz sahillerinde. Olsa da sebze ( zerzevat ) pek pahalıydı. Ol nedenle yerel gereksinmeyi karşılıyordu bu bahçelerde yetişen göğertiler.

Hemen her evin bağı vardı Nevşehir'de yaşayanların. Bağ olunca neye gerek var ? Merkep...Motorlu araçların yayılmadığı yıllardır 1950 sonları. Bağa gidiş gelişler eşeklerle, ya da onların çektiği iki tekerli yüksek arabalarla sağlanırdı. Batıda Dobada'ya doğru , Gülşehir yolu çevresi, Uçhisar, Avanos yolu dolayları, Kahveci Dağı üzerindeki yanardağ yaylası üzüm bağlarıyla kaplıydı. Pek çeşitli, nitelikli üzümler yetiştirilirdi. Ailelerin çoğu köy-kent arası yaşam düzenindeydi. Evlerde iki koyun, üç keçi, bir inek de olunca elbette yonca önemli bir yem bitkisiydi.

Göre Çayı'nın binlerce yılda oluşturduğu alüvyal koyak tabanında yonca da iyi yetişirdi. Bir yaz mevsiminde eğer iyi sulanır, gübresi verilirse dört kez biçme olanağı vardı.

Çocuklar, gençler ne yapar 17 bin, 18 bin nüfuslu bir kasabada. İl merkezi olsa da, gerçek anlamda bir kentleşme görülmüyordu. Ortaokul, lise öğretmenleri Kale'ye doğru basamak basamak yükselen mahallelerde bir ailenin evinin boş bir odasını bulursa, şanslı sayılıyordu. Diger memurlar da sıkıntı çekiyordu. İçinde akarsuyu, banyosu, tuvaleti olan apartman dairesi yoktu. Daha Hirfanlı Barajı yapım aşamasındaydı ve elektrik, akaryakıtla çalışan santraldan sağlanıyordu; gece yarısı saat 12'de şalter indiriliyor, tüm kent karanlığa gömülüyordu .

Çocuklar, gençler dedik...İki sinema vardı. Haftada bir yeni film gelirdi. Eğer beğenilirse 15 gün gösterilirdi bazı filmler. Çocuklar, gençler için bir değişiklikti bu filmler...Pek etkili filmlerde güldürüşlü konuşmalar hemen sonra ağızdan ağıza, kulaktan kulağa yayılırdı. Film müzikleri de yetenekli gençlerce ıslık olarak çalınırdı.

Radyo izlenceleri önemli. Yurttan Sesler ile Muzaffer Sarısözen özdeş. Sevilen türkücülerin  plakları da satılırdı. Fakat gramofon da denilen pikaplar pahalı ve kolayca alınamaz...

Gazetelere, dergilere ilgi var. Resimli çizgi romanların okuyanı  çok. Öğretmenlerin, ana babaların tüm engellemelerine karşın çizgi romanlar elden ele geçer, okur kitlesi genişlerdi.

Damat İbrahim Paşa Külliyesi içindeki Kütüphane sıcak yaz günlerinde serin bir okuma ortamı sunardı. Buluşmak için de uygun bir yerdi burası.

Nisan dedik, konuyu biraz genişlettik.

Nevşehir'de 1950 sonlarına doğru 4 ilkokul, 2 ortaokul ( MGO ), Kız Sanat Enstitüsü ( orta ve lise ), Erkek Sanat Enstitüsü ( ortaokul sonrası 2 yıllık ) vardı.

Ders yılı boyunca öğretmenler de öğrenciler de bunalmışlardır. Güneşli, güzel günlerde öğrenci sürekli baskı yapar öğretmene. Dışarı çıkmak, kırlara, Göre Çayı'nın Nar'a doğru, çağlayan yaptığı Kadirah'a doğru uzanmak isterler. İstekleri yerine getirilmezse huysuzluk çıkarırlar, sınıfın barış ortamını bozarlar. Onlara da hak vermek gerekir elbet. Ders, ders, ders...Dersliğin, okulun dışında ''davetkar'' bir güneş, baharın, çiçeklerin  güzel kokuları onlara çağrı çıkartmaktadır.

........................

'' Çocuklar, gelecek hafta Nevşehir'den İstiklal İlkokulu öğrencileri gelecek. ''

'' Yavrularım, 7 gün sonra  Nevşehir'den Zafer İlkokulu öğrencileri gelecek.''

'' Çocuklar şimdiden haber vereyim. 20 Temmuz İlkokulu öğrencileri ziyaretimize gelecekler. Mahcup olmayalım. ''

'' Yavrularım, ananıza babanıza haber verin, şöyle dört, beş siz yaşta çocuğu doyuracak kadar yemek yapsınlar, konuklarımızı ağırlayalım. ''

'' Çocuklar, önümüzdeki hafta Sakarya İlkokulu öğrencileri bizi ziyaret edecekler. Mahcup olmayalım, herkes götüremez ama, dörder beşer paylaşalım,  onlara öğlen yemeği yedirmek gerekiyor. Ananıza söyleyin, hazırlık yapsınlar ! ''

5 sınıflı ilkokulumuzda 4 öğretmen yedi gün önceden yoğun bir  çaba içine girerler. İşin içinde mahcup olmak da var. Meslekdaşlar arasında zor durumda kalınmamalı. Hafta sonunda herkes Nevşehir'de biraraya geliyor. Olanaklar elverdiğince konuk öğrenciler iyi ağırlanmalı...

Nevşehir'in ilkokullarındaki öğrenciler bir program çerçevesinde gelirlerdi Göre'ye. Hepsi aynı gün olmaz. Yürüyerek, marşlar söyleyerek. Herkes mutlu...Ders yok ya, oh ne güzel hayat ! Şaka yapanlar, fıkra anlatanlar, gülenler...Güneş ısıtıyor...4.5 km'nin lafı mı olur. İki katı olsa yine yürürler, yorulmak bilmezler...Sorumlu öğretmen başlarında...Niğde şosesi kumlu, geçen az sayıda kamyon ortalığı toza boğuyor. Artık ona da razılar...

...........................

Gelirler...Köy çocuklarına küçümseyerek bakmaları önlenebilir mi ? Her sınıftaki öğretmen, konuk öğrencilere Göre , halkın geçim yolları, ilkokulun durumu hakkında bilgi veriyor. Soru soran var mı ? Yok...Yerli-konuk, herkes birbirini kaş altından inceliyor, sıralara birer birer eklenmeyle , iğreti oturmuşlar...

Önceden dağıtım yapılsa da, birbirinden ayrılmak istemiyor kimi öğrenciler. Öyle olunca 2 değil, 4 kişi götürmek gerekiyor bazı evlere. Olsun. Gönüller ferah...

En çok öğrenci bizim eve yazılırdı öğretmenlerce. Çünkü hangi ailenin ne durumda olduğunu bilirler. Hüseyin Dedemin, duvarları, tabanı  halılarla kaplı, sedirlerinde halı minderler, halı yastıklar olan , ortasında pırıl pırıl parlayan saray işi bakır mangalın olduğu  geniş odasını hayranlıkla inceler konuk arkadaşlarımız. Otururlar, beklerler. İyice acıkmışlardır. Ablalarım seferber. Biraz sonra koca sini ortaya kurulur. Buğu buğu tüten tarhana çorbası, herkes kaşığını daldırır, iştahla...Nar gibi kızarmış Göre çöreği...Ardından ağ pahla ( beyaz fasulye'nin Göre'ce adı ), yanında hıyar, domates, biber, kelek, kireboolu  turşusu...Yüzler gülüyor, birbirlerine göz kırpıyorlar, mutlular...Evimizin ineklerinin sütünden anacığımın yaptığı sütlü (sütlaç) kaymaklı ...

Dedem sedirde, köşesinde izliyor konukları...

'' Yiyin yavrularım , yiyin. Göre'ye gittik de bizi doyurmadılar bile, demeyin.''

'' Aman dedeee! Biz ömrümüzde böyle tadlı fasulye yememişiz ki. Tarhana çorbası da nefisti. Sadece çörek yisek gine doyardık. ''

Yemekten sonra siniyle hevenk üzümü...Kehribar gibi kızarmış parmak üzümü salkımları kapışılıyor. Buludu üzümleri de öyle...Tek bir dane kalmıyor.

Yaşına göre pek ehil öğrenciler var. Delikanlılığa doğru yol alan...Konuşkan. Mutluluklarını dile getirmeyi bilen...

Dedem gülümsüyor tesbihini çekerken. Konukların mutlu olduğunu görüp izliyor ya,  o da mutlu oluyor ...Güzel ,ışıklı yüzlü, Sultan Fatih Mehemmet burunlu, ağ sakallı dedem...

....................

'' Siz ne yediniz lan ! Bize sadece ıslak yufkayla yoğurt yedirdiler. Evden çıkarken teyze,hepimizin cebine birer avuç kuru üzüm koydu.''

Ne yapsın o aile. Gücü ona yetmiş.O da bir nimet.

'' Biz çorba içeceğimizi sandık. Bir de baktık bal, kaymak, tereyağı...Başçişme suyu diyorlar, onunla çay yapmışlar, bardak bardak içtik. Çok gözeldi. Çölmek pindiri diyorlar, yanında hevenkte buludu üzümü ; harikaydı. Ya siz ne yiyip içtiniz, doydunuz mu ? ''

'' Bizi evlerine götüren oğlanın iki güzel ablası vardı, yitişgin. Gelinlik çağında. Yüzleri yanık, bakır renginde.  Tek tek ellerimizi sıktılar. Ben elimin yumuşaklığından utandım. Sanki odunla tokalaşmış gibi oldum. Pamuk gibi kuzular vardı, sevmelere doyamadık. Ayten, bıraksak orda kalacaktı; ağlaya ağlaya ayrıldı o evden. ''

Kolay mı geçim. Aferin, öğrenmiş oldunuz işte. Göre'nin yazıları kıraçtır, toprak bire iki bile vermez bazı yıllar . Yazın en sıcak günlerinde bile, güneş batınca titretir soğuğu. Ocak, tandır yakmak gerekir ısınmak için. Ailenin tüm bireyleri çalışmak zorunda, ya değilse, aç kalırlar.

'' Bizi evlerine götüren gız pek utangaçtı. Sanki biz ev sahibiydik de, o konuk...Amma gözel yimek yidirdiler canım, iyi doyduk,taze  bazlama yapmışlar, yanında çömlek peyniri... ''

'' Bizim gittiğimiz ev bir gazi dedenin eviydi. Gelibolu Yarımadası'nda bir bacağını, gözlerini kaybetmiş. Çorba içtik, pirinç pilavı yedik, erik hoşafı vardı.Tertemiz. Lakabı ''Ağaçayak'' mış o dedenin. Yemekten sonra Harbi anlatmasını istedik. Önce sustu. Sonra konuştu : '' Evlatlarım'' dedi, '' Harp bildiğiniz gibi değil. Biz vatanımızı müdafaa ettik. Fransız,İngiliz hem denizden,  hem karadan Boğaz'ı geçmeğe uğraştı. Başaramadı. Çünkü bizim kumandanımız Kemal Paşa'ydı. Daha o zaman rütbesi yarbay. Alaman mareşallerinin ne umurunda Anadolu çocukları. Biz Göreli üç kardeş harbettik orada. Birimiz şehid düştü. İkimiz böyle yarım adam olarak döndük köye.'' O anlattı, biz hepimiz ağladık.''

Öğleden sonra, saat 15 gibi ziyareti bitmiştir konukların. Yola düşerler. Yine yürüyerek, marşlar söyleyerek evlerine dağılırlar. 50 dakika kadar sürer yolculukları...

O akşam, Nevşehir'de öğrenciler,  evlerinde hep Göre'yi, öğlen yemeği yedikleri evleri, ailelerin davranışlarını anlatmış olmalılar ana babalarına, kardeşlerine...

'' Anneee! Babaaa! Göreli diyip de geçmeyin  haa! Öyle öğretmenler var ki, çocukları iyi yetiştirmişler. Bizi evlere dağıttılar; bi ağırladılar, bi ağırladılar, sormayın ! Göreli öğrenci arkadaş dedesine baba; annesine aba; babasına ağa,; abisine güccağa; ablasına bacı diyordu. Önce şaşırdık, güldük, sonra alıştık. Ya yemekleri, ne güzeldi. Siz sarmısaklı tarhana çorbası nedir, bilmiyorsunuz. Ömrünüzde bulgur pilavlı ağ pahla , parmak üzümü turşusu da yememişsizdir.  ''

Bir yıl, iki yıl sonra Göreli çocuklarla Nevşehirli öğrenciler ortaokulda karşılaşırlar. Birbirlerini tanırlar. O konuk oldukları günleri unutmamışlardır. Gülerek, gülüşerek, sevgiyle  eski günleri anarlar, mutlulukla , yeniden gündeme getirirler...

'' Ha noolur, bizi bi daa evinize götür de aa pahlayınan Göre çöreği yidir, yanında domatis ya da üzüm turşusu olsun...''

-------------------------