GÖREN GÖZ, İŞİTEN KULAK, ANLAYAN AKIL
Materyalistlerin dediği gibi; ‘dünya tesadüflerin sonunda meydana gelmiş” değildir.
Keza canlılar, insanlar, dağlar, ovalar, nehirler, göller, kaynaklar, bitkiler, gözle görülen, görülmeyen nice canlılar ve kâinat tesadüf sonucunda oluşmamıştır.
Bu kadar birbiri ile ilintili, varlık nedeni birbiri olan olay ve olgular tesadüfle açıklanamaz.
Bu ancak bilinçli bir yaratmadır.
Bunu görmeyen göz, en kötü bir gözdür.
Bunu anlamayan akıl, ne kötü bir akıldır.
Bunu duymayan kulak, ne fenadır.
Bunu idrak edemeyen insan ne büyük bir yanılgı içindedir.
İnsan aklı bu durumu anlamak için programlanmış olduğu halde, kimilerinin bu durumu anlamaması, inkâr yolunu seçmesi, hatta doğrulara düşmanlık etmesi nedendir?
Bunda da elbette bir hikmet vardır.
Bunda da bizim için bir hayr vardır.
“O” isteseydi, elbette tüm insanlar inanır, tüm insanlar gerçekleri görür, düşünür ve idrak ederlerdi.
“O” böyle buyurdu
“O” böyle uygun gördü
Bunun hikmeti, bunun sebebi, bunun bilgisi gene “O”nda gizlidir.
Bunu araştırmak bir sonuç vermez
O halde insana düşen şey idrak etmek, düşünmek ve inanmaktır.
Yani gayb’a imandır.
İşte iman budur, inanç budur, huzurun temeli budur, insan olmanın, kul olmanın güzelliği bundadır.
Hayatın zevki budur
Sevmenin, sevilmenin, güzellikleri fark etmenin, samimiyetin, doğruluğun, insan kişiliğinin gelişiminin temel nedeni de budur.
Bu gerçeğe ulaşmak, insana huzur verir.
Namazın, orucun, zekâtın, yardım etmenin manevi huzurunu duyar.
Komşusunun aç olup olmadığını kaygısını yaratır.
Konuşma tatlılaşır
Huy yumuşar
Tebessüm gelir, onun yüzüne yerleşir.
Ve nur, Allah’ın nuru tamamlanır.
Bu hayal değildir
Bu gören göz, işiten kulak, idrak eden akıl için uzak şeyler de değildir.
Olması gerekendir.
“Hamd, âlemlerin rabbi Allah içindir, O rahman ve rahimdir”