İLK FOTOĞRAF DENEYİMİ
1961 yılı, yaz dinlencesi …Babamla Nevşehir çarşısını geziyoruz. Pazartesi günü.
Güzel bir haziran sabahı.
Ömer ustanın sürdüğü apal arazöz sulamış caddeyi; serin bir hava yayılıyor.
Baktık, bir kalabalık toplanmış ilgiyle bakıyor ortadaki adama.
Daha uzaktan, bir kolun kalktığını gördüm. Elde bir kutu vardı.
Kalabalığa karışıp, ne olup bittiğine baktık.
Adam bir fotoğraf makinası satıyordu.
Babam eline aldı, inceledi.
Ben markasını okudum : Woightlander.
İlgilendiğimizi anlayınca, satıcı öğmeğe başladı.
“ Halis muhlis alaman malı makine.Gıral,gıral.Bundan üsdünü yok Avrupalarda neyi”.
Babam, bana sordu.
“İster misin, alalım mı? “
Ben, “Oluuur!” dedim.
Adam 40 lira istiyordu. Pazarlık yapıldı; 35 liraya indirdik; aldık.
Doğru Foto Aile’ye.Zaten Nevşehir’de iki taneydi fotoğrafçı. Digeri de Foto Menekşe.
Belediye’nin karşısındaki dükkana uğradık.
Mehmet Sivri, uykulu yüzlü bir adamdı. Galiba dışardan gelmiş,Nevşehir’de yerleşip kalmıştı. Dedikodu sevenler, kalışının “siyasi” olduğunu anlatırlardı.
“Hayırlı olsun! İyi olmuş aldığınız,” dedi.
Elbet, yeni bir müşteri çıktı.
Babam:
“ Mehmet Bey, sen buna bir film tak, öğret nasıl çekileceğini de,” dedi.
Mehmet Sivri makinaya Forte marka ancak 8 tane çekilebilen bir film taktı.
Bir yatay, bir de dikey çekiş özelliği vardı. Gölgede,güneşte de çekmek için basit ayarı …
Elimde gururla taşıyordum yeni fotoğraf makinamı.
Göre’ye vardım. Başladım gördüğüm herkesin filmini çekmeğe.
Sekiz film çabucak bitti.
Çırağımız Ahmet dedi ki,
“ Bahalım bi aç da. Filmimiz iyi çıhmış mı?”
Kutunun kapağını açtık. Boz renkli bir naylonumsu kağıt…Aradık,hiçbir görüntü yok.
Canımız sıkıldı. Bu makina herhalde bozuk. Götürelim şehre,Mehmet Sivri’ye gösterelim.
İkindi vakti geçmişti.
Hiç üşenmedik. Hep birlikte 4 km yolu yürüyüp, daha doğrusu koşup, Nevşehir’e ulaştık.
Foto Aile açıktı. Mehmet Sivri içerdeydi. Elimizde makina, çıkarılmış,açık film. Girdik.
Anlattım böyle böyle. “Sekiz filmi çektim. Sonra baktık. Hiçbir görüntü yok.”
“ Yav delikanlı !” dedi fotoğrafçı,gülerek. “Filmi makinadan ışıkta çıkarmışsın,yanmış bu!”
“Valla yandığını görmedik,” dedim. “Duman ney çıkmadı.”
Fotoğrafçı güldü uykulu, yorgun yüzüyle.
“ Öğrencisiniz, bilirsiniz. Bu yanma görünmez. Kimyevi bir yanma hadisesi,” dedi.
Bilmiyorduk, daha öğrenecektik.
Paraya kıyıp yeni bir film aldık. Mehmet Sivri makinaya taktı,verdi.
“Bundan sonra çekme işini bitirince şöyle geri saracaksınız; sonra da bana getireceksiniz.
Ben, sizin için onları karta basacağım. Hadi bakalım, güneş batmadan bir deneyin! “
Çıktık oradan.
Hakkı Atamulu ustanın yaptığı Hitit anıtı benzeri Atatürk yontusunun kaidesi hazırdı.
Daha asıl anıt yerinde yoktu. Orada iki film çektim
Artık öğrenmiştim. Bu, bize bir ders oldu.1961’den bu yana çeker dururum bu derdi.