KASIM YAĞCIOĞLU

KASIM YAĞCIOĞLU

Ahmet BELADA | 09.03.2025

İlkokulu henüz bitirmiştim ki rahmetli babam hafız olmam için beni Kur’an kursuna vereceğini söyledi. Bir müddet sonra rahmetli babam, eski ismiyle “Babayan” şimdiki ismiyle “İbrahimpaşa” köyünden tanıdığı ve peynir tüccarı Ali Yağcıoğlu’nun tavassutuyla Nevşehir’de ismi geçen kursa verdi. Küçük, henüz oyun yaşında olduğumdan gittiğim günden itibaren ağlamaya başladım… O zaman çok anlamadığım, daha sonra idrak ettiğim sebepten dolayı 1971 muhtırasında sistem tarafından kurs kapandı. Bir sabah, alaca karanlıkta, kurs askerler tarafından sarıldı. Korktuk! Titremeye başladık. Bizleri bir odaya topladıktan sonra pencereden kaçan bir hocamızın dışında diğer hocalarımızı tutukladılar. Bizleri de evlerimize/köylerimize gönderdiler.

Hâliyle ben de köye geldim. O esnada Almanya’da çalışmakta olan amcam izne gelmişti. Kursumuzun kapandığını öğrenince beni İstanbul’daki bir kursa götüreceğini söyledi. O esnada büyük ağabeyimin düğün hazırlıkları başlamıştı. Babam, düğünü bile beklemeden askerdeki yeğenini ziyarete gidecek olan komşumuzla beni İstanbul’a gönderdi.

Gideceğim kursun yönetiminde bulunan amcamın asker arkadaşının Karaköy’deki dükkânına vardım. Dükkânda bir müddet bekledikten sonra elimden tutarak Arap Camii Kur’an Kursu’na götürüp kısa sürede olsa hocalığımı yapan Kasım Yağcıoğlu’na teslim etti. Artık İstanbul’da Arap Camii Kur’an Kursu talebesiyim.

Babamın en büyük arzusu hafız olmamdı. Önceden Kur’an’ı yüzünden okuduğumdan kısa bir müddet sonra hafızlığa başladım. Sebebini bilmediğim, hâlâ da bilemediğim bir sebepten dolayı Kasım Hoca’nın tayini Beyoğlu Emin Camii’ne çıktı… Onun yerine Kırşehirli rahmetli Abdullah Taşdelen Hoca geldi. Ne söyleyeyim rahmetli Abdullah Hoca benimle çocuğu gibi ilgilendi. Gittiği yere götürdü. Haliyle bu durum ezberleri zamanında sağlıklı yapmama mani oldu. 

Bu arada hafızlık deyimiyle on sayfayla gidiyordum, yani günde on sayfa ezber dinletiyorum. 1973-74 Eğitim-öğretim döneminin başlamasına az bir zaman kalmıştı. Abdullah Hoca, “Ahmet seni İmam-Hatip Okuluna göndereceğim” dedi. Dedi demesine, ama babamın bu duruma tepkisinin ne olacağını az-çok tahmin ediyorum… Çünkü o benim hafız olmamı istiyordu. Çünkü babama göre okumak hafızlıktan ibaretti. Derhal yazdığım bir mektupla rahmetli babamı bilgilendirdim. Babam mektubu alır-almaz hemen İstanbul’a geldi. Görüşme sonunda Abdullah Hocam benim gibi babamı da ikna etti. Nitekim 1973-74 sezonunda İstanbul İmam-Hatip Okuluna kaydımı yaptırdı.

Artık ben İstanbul İmam-Hatip Lisesi talebesiyim. Yedi yıl okudum. Girdiğim üniversite imtihanı sonrasında Marmara Üniversitesi Yüksek İslam Enstitüsünde okumaya hak kazandım. Dört yılın sonunda mezun oldum. Görev konusunda tercihimi Milli Eğitimden yana kullandım. Gerekli prosedürü tamamladıktan sonra Van’ın/Erciş Atatürk İlköğretim Okulunda göreve başladım.

Askerliğimi yapmak için okuldan ayrıldım. Fakat daha önce müracaatta bulunduğum eş durum tayinim Nevşehir’e çıktı. Askerliği tehir ederek Nevşehir Lisesine göreve başladım. Lisede beş yıl görev yaptım. 1989-90 yıllarında Kütahya Hava Er-Eğitim Tugayında kısa dönem askerliğimi yaptım. Askerlik dönüşü Nevşehir İmam-Hatip Lisesinde göreve başladım. Burada da beş yılı aşkın görev yaptıktan sonra Nevşehir Anadolu Lisesine tayinim çıktı.

Nevşehir Lisesinden talebem olan Necmi isimli bir genç Ramazan Bayramı’nda ziyaretime geldi. İstanbul’da çalışan bu talebem, Kasım Yağcıoğlu Hocadan selam getirdi. Her daim veya haftada bir gün mutlaka sohbetinde bulunan Necmi’nin deyimine göre bunca yıldan sonra hemen her sohbetinde bir şekilde benden bahsedermiş. Gıyabımda benim için nasıl bahsediyordu, bilmiyorum ama yıllar sonra karşılaştığımızda daima yanında ve hizmetinde bulunan bir talebesi gibi muamele etti. O günden bugüne çok sık olmasa da her fırsatta ya telefonla ya da vicahi olarak görüşmelerimiz devam etti/ediyordu.

Bu uzun girişten sonra artık Hocamdan bahsedebilirim...

Şabaniyye ricalinin günümüz temsilcisi Kasım Yağcıoğlu, 1936 yılında Giresun’un Alucra ilçesinde dünyaya geldi. Medrese tahsili ile yetişmiş bir babanın çocuğu olarak dokuz yaşlarında hıfzını ikmal etti. Memleketinde, Samsun'da ve İstanbul'da birçok hocadan ilim tahsil etti. Memleketimizin birçok yerinde, çocuk denilebilecek yaştan itibaren cami ve Kur'an hizmetlerinde bulundu.

Hafızlığını Samsun'da Selman Efendi’den tamamladıktan sonra İstanbul'a geldi. 1957 yılında Abdulhay Efendi’den icâzet aldı. İrşatla görevlendirildi. Ayrıca Kâdirî ve Rifâî usulünü de Muhiddin Ensari Efendi’den öğrendi.

1959 yılı Ekim ayında, rüyada gördüğü bir işaret üzerine, memleketi olan Alucra kazasına, oradan da Boyluca (Zun) köyüne gitmiş. Köy halkı tarafından hüsnü kabul gördü. Halk tarafından çok sevilmiş. Köylüler: “Burada kalıp çocuklarımızı okutup, imamlığımızı yapar mısınız?" diye teklifte bulunmuşlar. Günün şartlarına göre bin lira yıllık ücretle anlaşarak orada kalmış. 1966 yılına kadar tam yedi sene görev yapmış.

Oysa o, mana âleminde gördüğü zatı arıyordu. Oysa bahsi geçen zat o köyde metfun Seyyid Mahmut Çağırgan Veli’ydi. Köye vardığında, okul denilebilecek bir bina yoktu. Cami harap, dergâh perişan, Çağırgan Hazretlerinin türbesinin de içinde bulunduğu mezarlık, köyün sığır ve davarlarının yaylağı otlak gibiydi. Önce köye yeni ve modern bir ilkokul kazandırdı. Daha sonra camiyi tamir ettirdi. Ardından dergâh ve yanına bir de misafirhane yaptırdı. Sonra da Seyyid Mahmut Çağırgan’ın kabrinin bulunmasını sağladı. Tüm bu yapılan hizmetlerde köy halkı, hocalarına güvendiklerinden olacak ki yardımlarını hiç esirgemediler. Mezarlığın etrafı da şanına yakışır şekilde duvarla çevrilip hayvan otlağı olmaktan kurtarıldı.

Kasım Hoca: “Zun'da benimle birlikte ahirete kadar gidecek olan birçok manevi işarete şahit oldum.” derdi. Nitekim bu sırrı kendisiyle birlikte gitti.

Arap Camii Kur’an Kursu’nda talebelik yaptığım yıllarda metruk ve mezbelelik hâlde bulunan, aynı zamanda serkeşlerin mekânı durumunda olan, İstanbul’un fethinden hemen sonra yapılan camilerden, Bereketzâde’yi Beyoğlu Belediyesinin nezaretinde vakıflardan kiralayarak tadilat ve tamiratını yaptırdı.

İlk önce oradaki içkiciler ve ihtiyaç sahipleri olmak üzere o tarihî mekânda birçok talebeye ikram ettiği yemeğin yanı sıra para yardımında da bulundu. Bu usul, İstanbul’a geldiği ilk yıllarda kendine de yardımda bulunan Gönenli Mehmet Efendi’den tevarüs etmiş. Aynı geleneği ölene kadar sürdürdü. Okumayı çok önemseyen Kasım Hoca, ilerlemiş yaşına rağmen ne haftalık sohbetlerini ve ne de ihtiyaç sahibi talebelere yardımı bırakmadı.

İtikaden, amelen ve ahlâken istikamet üzere olan Kasım Hoca, yaptığı hizmetlerdeki şeffaflığından dolayı birçok kesim tarafından takdirle karşılanmaktadır. Özellikle Bereketzâde’nin hizmete girmesinde kendilerine ciddi katkı sağlayan dönemin Belediye Başkanı, şimdiki Cumhurbaşkanıyla da gayet iyi ilişkiye sahipti.

2 Nisan 2018 tarihinde ülkemizin seçkin şahsiyetlerinin katıldığı Eyüp Mevlevihane’sinde Diyanet tarafından yapılan bir toplantıda beraber olduk. Hocamı yaşlanmış yaşlandıkça da nurlanmış gördüm. Yürümede biraz sıkıntı çektiğini fark ettim. Bastonla yürüyordu. Biraz yürüdükten sonra dinlenme ihtiyacı duydu. Fakat bu durumuna rağmen hizmet aşkının zindeliği dikkate şayandı. O durumuna rağmen mevcut toplantıya geldiği gibi, hizmet için gideceği şehirlerden bahsetti.

02 Nisan 2018 İstanbul Bahariye Mevlevihanesi

Bugün itibariyle birçok talebesi muhtelif makamlarda ve değişik memleket ve illerde dinine ve ülkesine hizmet etmektedir.

Yürürken düştü. Tedavi için hastaneye gitti. Bir müddettir hastanede yatıyordu. 09.03.2025’te rahmetli oldu. Dünya sürgününü tamamladı. İnşallah öbür dünyası bu dünyasından çok daha iyi olur. Cenabı Hak’tan rahmet diliyorum.