Kırşehir : Ahiliğin doğduğu kutsal vatan toprağı

 KIRŞEHİR : AHİLİĞİN DOĞDUĞU KUTSAL VATAN TOPRAĞI
Dr Emrullah Güney

Ankara’dan yola çıkıp güneydoğuya doğru ilerlersek,dağlardan,bellerden,köprülerden geçerek çevresi çıplak;çukurları, koyakları kavak,söğüt yeşili bir beldeye varırız. Burası Kırşehir’dir.Çevresini yeşerterek akan su Kılıçözü suyudur.Gider gider ol Kızılırmak’a karışır.Bu çaydır Kırşehir’i böylesine yeşil kılan…Kır yazıların ortasında gökçe gövertili bir belde yaratan…Su  hayattır. Evler ağaçlar arasında görünmez olmuştur.
          Kırşehir bir höyükler diyarıdır. Bu höyüklerden biri de şehrin ortasındadır. Hangi yandan bakılırsa görünür.Höyüklerden çıkan eşya incelenince anlaşılmış ki, ol diyarın tarihi çok eski çağlara kadar inmektedir…
          Bu Kırşehir Höyüğü 28-30 m kadar bir yükseklik gösterir. Kaletepe Höyüğü de denir. Burada Eski Bronz, Hitit, Büyük Hitit Devleti sonrası, Helenistik, Roma, Bizans ve Türk Çağı eserleri bulunmuştur.Demek oluyor ki bu çağlarda bir iskan merkezi imiş burası…Saravanca adlı İlk Çağ şehrinin de Kırşehir’de bugünkü yerinde bulunduğu ileri sürülmekte…Kapadokya Krallığı içinde Anapolis adını almış. Yine bir iddiaya göre antik Therma şehri de bugün Terme denilen hamam-kaplıca yerindeymiş…
          Bölge 8.Yüzyılda yani Bizans’ın egemenliğindeyken Arap akınlarına uğruyor. Çünkü önemli geçiş yolları üzerinde bulunuyor. Malazgirt Savaşı’nda Bizans’ı bir daha kalkamayacak şekilde yenilgiye uğratan Selçuk Türkleri bölgeye akınlar düzenliyorlar. Artuk Bey komutasındaki Türk atlıları Kırşehir toprağını giderek Türkleştiriyor.
         En parlak dönemini Anadolu Selçuklu Çağında yaşadı Kırşehir. Anadolu’yu Türkleştiren güneş Kırşehir bozkırında doğmuştu. Türkçülük ülküsünün beşiği oldu bu topraklar. Burada yaşadı üç büyük ülkü eri! Kimdi bunlar? Aşık Paşa, Ahi Evran Veli ve Şeyh Süleyman…
            Bir çağa damgasını vuran, aradan 700 yıl geçtiği halde ülküsü, öğretisi, kurduğu örgütün üstünlüğü unutulmayan, gittikçe takdir edilen Ahi Veli Evran kimdi?
            Ahi Veli Evran!...Halkın gözünde efsaneleştirdiği kişi…İnsanüstü kerametler gösterdiği dilden dile söylene söylene günümüze değin gelmiş, Ahiliğin kurucusu olan bir önder,uluğ kişi …Rivayet çok…Velayetnameden aktaralım:  ’’Meğer ol vakit Kırşehrin adı Gülşehri idi.Dopdolu mescitler,camiler ve medreseler çok idi.Mamur şehir idi. Ve müderrisler,alimler,fazıllar ve kamillerle ol şehrin içi dopdolu idi. Ahi Evran Paşa,Hünkar ululuğu Suluca Karahöyüğü’nee gelip karar edilecek Kırşehri içinde değildi.Sonra gelip karar ettiler idi.Zira Ahi Evran,Padişahın zergüzeşti,velayeti,kerameti,alemde çok olup dururdu.Ta kim Denizliden,Konyadan Kayseriye geldi.Kayseriden Gülşehrine geldi.Anda karar etti,eğlendi.Hünkar Hacı Bektaş Veli ile Ahi Evran Padişah ikizi bir maani idiler.Muhabbetleri birbirine ziyade idiler.Şol maani ile kim,Ahi Evran buyurupdur,esnayı sohbetlerinde,’’Kim ki bizi edine şeyh,Hünkar Hacı Bektaşa vara’’ dedi. Çünkim,bu menakıb Celilülkadirde Ahi Evran Padişah zikrolundu.pes lazım geldi ki, Denizli’den Kırşehri’ne gelinceye dek menakibi zikre gele” .
Ulu gezginimiz Evliya Çelebi de Seyahatnamesinde Ahi Evran Veli’den söz etmiş. Ol ulu kişi meslek olarak debbağlığı yani deri işleme zanaatını seçmiş. Mesleğinde usta ve ehil olmuş. Bu nedenle Ahi Evran Veli’yi  pir bilmiş esnaf. Büyük sabır, emek isteyen bir işmiş debbağlık…Kardeşlik, konukseverlik, düşene yardım gibi konularda bir esnaf ve ahlak örgütü olan ahiliğe önder olmuş Ahi Evran Veli…Bu örgüte yön vermiş, sağlamlaştırmış, kesin kurallar koymuş öğretisine. Barış içinde kardeşçe, yardımlaşarak çalışmayı, miskinliği yeğleyerek bir ömür geçirmeyi değil, üretgenlikle mutlu yaşamayı amaç göstermiş ilkelerinde…Ol ulu zat, yakındaki Sulucakarahöyük bozkırında Türklük güneşini parlatan Hacı Bektaş Veli ile de buluşup görüşürmüş. Yarenlik  edip, düşüncelerini açıklamışlar birbirlerine…Bilgi alışverişi yapmışlar…İki gönül eri, iki ülkü savaşçısı baş başa verip Anadolu’yu Türkleştirme çabalarını birleştirmişlerdir. Nedir ilkeleri ! Gönüllere seslenilecek... Zorlama olmayacak... Ele, dile, bele sahip olarak erdemli bir yaşam sürdürmek… Budur ol hikayet…El hasılı vel kelam…
          O çağlar  Anadolu’sunda Selçuk Sarayı halka yüz  çevirmişti. Yönetenlerle yönetilenler arasında büyük açıklık vardı.Konya Selçukları Acemce söyleşiyor. Acemce şiir dizen şairlere iltifat ediyorlardı. Yaşayışları hep Acemlerinki gibiydi. Çocuklarına koydukları adlar bile Acem adlarıydı. Keykubat, Keykavus, Keyhüsrev…Bu durum gerçek Türkçüleri üzüyordu. Kırşehir’de Aşık Paşa Türklüğün bilincindeydi.Ulusu birleştiren öğelerden en önemlisinin dil olduğunu biliyordu… Bundan dolayı şiirleriyle acı acı kınadı öz halkından yüz çevirenleri :
 
                                     Türk diline kimseler bakmaz idi
 
                                     Türklere her giz gönül akmaz idi
 
                                     Türk dahi bilmez idi bu dilleri  
 
                                       İnce yolu,ol ulu menzilleri.
 
       Selçuklu’un Sarayında Acemce konuşuladursun, Selçuk Sultanlarına, askerine, süvarisine  at yetiştiren Kırşehir yaylasında, Gülşehri dolayındaki yaylaklarda Türkçecilik akımı güç kazanıyordu. Hacı Bektaş Veli de şiirlerini, özdeyişlerini halkın anlayacağı Türkçe ile yazıp söylüyor, ders veriyordu. Aşık Paşa Türkçeyi yerenlere çıkışıyordu:
 
                                  Gerçi kim söylerdi bunda Türk dillerin
 
                                  Malum oldu illa müna menzillerin
 
                                  Çün bilesin cümle bu menzillerin
 
                                  Yerme gel sen Türk ve Tacik dillerin…
 
        Türkçe o çağlarda gerçek sözcüsünü Aşık Paşa’da bulmuştu. Halkça söylüyordu O.
 
                                Ne kaşadur ne gözedür
 
                                Meylimiz güzel yüzedür
 
                                Daima solmaz tazedür
 
                                Bu bizim gülistanımız…
 
        İyi bir öğrenim görmüştü Aşık Paşa; Garibname adlı bir eseri vardır. Anadolu’ nun Türkleşmesinde Aşık Paşa’nın emeği unutulmamalı. Bugün Ankara yolu üzerinde ak türbesinde uyur sonsuzluk uykusunu. Ol ulu insanın mezarına ışıklar yağsın göklerden!
        O dönemde bir bilim yuvasıydı Kırşehri . Üniversite ocağıydı ol kutlu belde. Nusrettin Cibril Bin Caca Bey’in gayretleriyle Kırşehir’e, o dönemlerin en ileri teknik-uygulayım bilgilerinin öğretildiği bir medrese-darülfünun yaptırılmıştı…Vali olarak görevliymiş burada Caca Bey…Moğol yağmasından kurtarmış güzel şehrini…Hünkar Hacı Bektaş Veli ve Mevlana Celaleddini Rumi ile görüşüp düşüncelerini aktarmışlar birbirlerine…Mevlana onun için şöyle demiş:  ’’Emir,büyük kumandan, alim, adil, iyiliksever, zafer kazanmış, dindar, yardımcı, hayır işinde başarılı, ikram edici, cömert, merhametli, affedici, temiz, zeki, Nur’üd-devlet, Müslümanların azizlerinden, meliklerin ve sultanların dayanağı, ululukların babası…” Merhum emir Bahaeddin Caca’nın oğlu Cebrail…O da bir gönül eri…Ülkü savaşçısı… Değerli bir yönetici, Türk ve Türkçe dostu…1246’da kurduğu üniversitede Astronomi, Matematik, Fizik, Kimya, Nebatat, Hayvanat, Felekiyat, Cevri hava ve madenler okutuluyordu.Kare biçimli bir plan gösteren medrese aynı zamanda rasathane yani gözlemevi olarak kullanılmış; tavanı camdan…Ve en güzeli, öğretim dili Türkçeymiş Kırşehir Caca Bey Medresesinde. Müderris Türkçe ders veriyor,talebe Türkçe sorup öğreniyormuş…Böylece o dönemler Anadolu’sunda bilim ocağı güneş gibi ışınlarını dört bir yana saçıyor,binlerce öğrenci koşup geliyormuş Kırşehir’e…Bugün ol bilge kişi kurduğu üniversitenin yanındaki kümbetinde sonsuzluk  uykusunu uyumaktadır. Öte dünyası ışıklar içinde olsun !
         Kırşehir Anadolu’nun Türkleşmeye başlaması ile önemli görevler yüklenmiş bozkır beldesi…Nice tarihi olaylara sahne olmuş… Nice akınlar, yağmalar görmüş…2.Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında Selçuklu’nun zulmüne baş kaldırmış Baba İshak , Malye ovasında yapılan savaşta yenilmiş. Türkmen kırılmış bu savaşta…Haçlı Seferlerinden arta kalmış , artık Selçukluya paralı asker olmuş Konya' ya yerleşmiş çapulcular geçmişteki yenilgilerinin intikamını almak için saldırmışlar Türkmenlere. Bozkırlar bu topraklara sahip çıkma savaşındaki Türkmenlere mezar olmuş ; kırların sarı otlarını Türkmenin kanı apal yapmış…Sonraları ekonomik ve kültürel alanda gelişmelere de sahne olmuş ol belde…İlhanlı Hakanları paralarını ,sikkelerini Kırşehir' deki darphanede bastırmışlardır. Özbe öz bir Türk  tarikatı da gelişecek ortamı Kırşehir toprağında ,Sulucakarahöyük'te bulmuş: Bektaşilik...
           Kırşehir: Bugün, orta halli bir Orta Anadolu kenti…Ama esnaf ve zanaatkarlar pirinin bu kutlu diyarda yaşadığının bilincinde Kırşehirliler…Birleşerek güçlerini ortaya koyarak,Ahilik öğretisinde olduğunca kardeşçe,dostça kalkındırmaya uğraşıyorlar beldelerini ve yörelerini…Yıldan yıla değişiyor ol güzel belde…Selçuklu anıtlarıyla dopdolu oluşu ile, ünlü kaplıcasının kent içinde yer alışı ile… Bu üstünlüğüyle gittikçe önemi artan bir turistik merkez, bir termal terapi odağı olmakta güzel Kırşehir.