KİTAP BOLLUĞU
Haziran ortasından başlayarak 5 hafta yaşadığımız İstanbul...
Olumlu gelişmeler yanında, eleştirilecek nice durumlar da var.
Bir kitapsever olarak gözlediklerimi yazmak isterim.
Kadıköy Vapur İskelesi...Nezih bir yer...Merdivenlerden çık, yukarı katta otur; çayını kahveni yudumla, kitaplara göz gezdir. Balkona çık Kadıköy'ün dağdağasını seyret, Haydarpaşa Garı'nın bitmek bilmeyen, bıktırıcı onarımını izle, düşün, üzül...
Fakat önemli olan kitap bolluğunun yarattığı isteksizlik, ruhu daraltan durum.
Biz taşrada yaşayan eğitmenler için kitap ne denli önemli.
Ya burada, Kadıköy Vapur İskelesi yapısında ?
Merdiven boşluğunun duvarları raflarla kaplanmış. Çıkarken, inerken seyret kitapları. Sonra...Bir kitaba takıldı gözlerin. Uzun zamandır arayıp bulamadığın bir eserdir bu. Alıp okumak istiyorsun. Kimden isteyeceksin. Yok. Hevesin söner. Okuyamazsın. O binlerce kitap oraya niçin yerleştirilmiş ? Kim karar vermiş buna ? Yanıtı olmayan sorular...
Elbette, yaşlandıkça uzağı rahat göremeyen gözlerle kitapların sırt yazılarını okumak da bir sorundur burada. Dürbün mü kullanacaksın. Sanki hemen el altında, başvurana sunuluyor da.
Nereden gelmiş de burada toplanmış o binlerce kitap ?
Gazeteciler, diplomatlar, emekli eğitimciler, aydın insanlar mı armağan etmişler?
İyi niyetle yapılmış bağışlar ; ''Biz zamanında okuduk, tamam artık, bundan sonra gençler yararlansın, ''müstefid'' olsun, düşüncesiyle...''
Hem böylece evler de rahatlayacak, kitaplık ortadan çekilince...
.............
Kadıköy bir sahaf cenneti...Çoğu artık üniversite hazırlık test kitapları da satar olmuş.
Bizim daha 10 yaşında başladığımız kitap biriktirme eylemi için binbir olanak var. Fakat, o denli önemsediğimiz kitaplar, dergiler yığın yığın, yerlere saçılmış, üzerine basılıp geçiliyor yer yer...Dergiler görülüyor, içinden haritası düşmüş...Oysa, bir coğrafya eğitmeni taşrada, arayıp da bulamaz bu dergiyi, armağan olarak verilen harita ekini.
..............
Kütüphanelere girip birkaç saat yayınları tarıyorum.
Dışardan çocuk kavgalarının, argo konuşmaların tantanası doluyor içeri.
Ne aile verebiliyor kitap sevgisini, ne okul? O dövüşken çocuklar buraya gelseler de açıp bir kitabı, dergiyi okusalar, argoyu değil, düzgün sözcüklerle konuşmayı öğreneceklerdir.
1960'ların, 70'lerin gazete kolleksiyonları var. Vakit olsa her gün bir cilt taranabilir.
Fakat daha önce gelişlerimde gördüğüm, okuduğum Bütün Dünya'nın 1950'li yıllara ait cildleri yokolmuş. Nereye göçürüldüler acaba? Görevliye soruyorsun. Gözünü bilgisayar ekranından ayırmadan, bıkkın yanıt veriyor: ''Bilmiyorum. Ben burada yeniyim.''
Yılda bir ay kısa bir süre. Gönül ister ki her mevsimde birer ay yaşanmalı bu koca kentte. Binbir olumsuzluk yanında, taşrada yaşanılamayacak nice güzellikleri de var.
..................
25 Temmuz 2024