Konuk Reklamcılar

Nevşehir, Orta Kızılırmak Bölümü'nde Avanos-Gülşehir, Göreme...Damsa Koyağında Ürgüp, Sultan Sazlığı-Yay Gölü havzasında Soğanlı Dere...Tuz Gölü hidrografik aklanında yer alan Ihlara Koyağı...Herkes bilir ki bu alanlar görsel çekiciliğe sahiptir. Yalnız güneş altındaki açık alanlar değil, yeraltı yerleşim birimleri de gizemli yerlerdir.
Elbette, bu özellikleriyle Kapadokya, daima reklamcıların ilgi alanı içinde kalır.
Haber antika dükkanı olan arkadaşım Veli Kırcı'dan geldi. Benim adımı vermiş İstanbul'dan gelen iki reklamcıya. Yöreyi iyi bilen kim var, sorusunun karşılığı olarak...Vardım. Adamlar bir an önce bir ön çalışma yapıp İstanbul'a kaçmak peşindeler. Burunları havada. Adımı öğrenme gereği bile duymuyorlar. Nedir benden istedikleri? Etkili görünüm sunan yerleri merak ediyorlar. Altlarında lüks bir jeep, ellerinde son derece güzel, son model bir kasetli video kamera.
Bir an düşündüm...Nereler ilgilerini çeker bu efendilerin! Mustafapaşa, Cemil, Taşkınpaşa, Şahinefendi üzerinde volkanik tüf platonun üst düzlüğüne çıktık. İlgi çekici buldukları yerlerin filmini çekiyorlar, ben de açıklama yapıyorum; kaydediyorlar. Şahinefendi köyünün yukardan görünümü güzel...Gelir düzeyi yüksek gurbetçilerin sarı taş evleri birer saray yavrusu...Yol da güzel...
Kızılırmak havzasını Erciyes Çevresi Çukurluklarından ayıran sınır...Burdan sonra eski adı Mavrican olan Güzelöz. Soğanlıdere...Reklamcı efendilerin tarihi coğrafya, kültürel gelişim umurlarında değil. Soğanlı Koyağını Derinkuyu'ya bağlayan yol dikkatlerini çekiyor. Volkanik tüf  yamaçtan verevine  giden yol etkileyici: Hemen kaydediyorlar; bir mim koyuyorlar oraya.
Soğanlı Köyü'nde kadınlar bez bebeklerini satışa çıkarmışlar. Her evden birkaç kadın, gelin, genç kız, çocuk var burada. Tezgahlarda yapma bebekler...Köy kadınlarının ingilizce konuşması insanı etkiliyor. Belki ilkokulu bile bitirmemişler, fakat, turistlerle rahatça konuşabiliyorlar.
Bez bebek satılan yerin yakınında bir çay bahçesi var, oturup çay içiyoruz. Kendi aralarında konuşuyorlar reklamcı beyler. Güya biz rehberiz. Hiç umurlarında değil. Elleri ceplerine de gitmiyor; sanırım akrep var orada. Oldukça yüksek "turistik çay" bedelini ödüyoruz kuzu kuzu...
Derinkuyu'ya giden yolda ileri - geri birkaç kez gidip gelerek film çekiyorlar. Belli ki, beğenmişler. İlerde tüm ekipleriyle gelip burada asıl reklam filmlerini çekecekler. Derinkuyu üzerinden ilerliyoruz. Nar Gölü'nü anlatıyorum. Hiç umurlarında değil. Oysa dikkat çeken bir yer. Aldırmıyorlar. Ihlara Koyağı da öyle pek hoşlarına gitmiyor. Zığa Kaplıcası'nı anlatıyorum, dinlemiyorlar bile. Adamlar İstanbul'dan gelmişler; bir taşra beldesinden bir öğretmen "rehberlik" yapıyor. Nedir ki anlamı?
Aksaray'a kestirmeden gidelim diye bir yola sapıyoruz. Pişmanlık...Geri de dönemiyoruz. Akşama Konya'ya varıp, kiraladıkları jeepi  teslim edip İstanbul'a uçacaklarmış. İkisi birden başlıyorlar şikayete..." Bu nasıl yol böyle! Güya turistik...İl merkezi Aksaray'da Karayolları Birimi yok mu? Rezalet..." Durmadan söyleniyorlar; sokur sokur sokurdanıyorlar. Direksiyondaki adamın midesi bozulmuş. Güya Soğanlı'da içtiği çaydanmış. Beni suçluyor. Bre efendi, içmeseydin! Direksiyona öbür beyefendi geçiyor. Tarla yolları gibi , inişli çıkışlı bir yoldan toz toprak içinde ilerliyoruz. İşte Aksaray...İlk görüyorlarmış. İlgilendikleri yok. Elde ettikleri yetiyor demek ki. Tamamdır. Sabahtan beri rehberliğimiz sürüyor. Fakat, bu yolu önermekle iyi puvan alamamışız. İkisi birden beni suçluyor. Anlıyorum, böyle bir turda rehberlik bedelini açıklayacağımdan ileri geliyor bu sıkıntıları. Adam yerine koymadılar ki bizi...Bir günlük rehberliğimizin de bedeli olmayıversin...Yöremizi tanıtmış olmanın mutluluğu yeter de, anlayan kim, değerini bilen kim?
Orhan Ağaçlı Dinlenme Kuruluşlarının orada vedalaşıyoruz (!).
" Hocam, sana bir ödeme yapalım,"
Böyle bir söz söylüyorlar mı? Hayır.
" Hocam, nasıl döneceksiniz Ürgüp'e, paranız var mı?"
Bu da yok. Ne gereği var, bunları konuşmanın? Efendileri maddeten zarara sokarım da sonra...
Ve bu fakir, Aksaray'da, Nevşehir yol ayrımında kalakaldı...
Kendi kendisiyle bir hesaplaşma, bir sorgulama, bir bilanço: " Suç sende! Ben öyle sıradan bir rehber değilim. Bir günlük refakatimin bedeli şu kadar,  demediğine göre..."
Ve aradan zaman geçti. Ünlü bir İtalyan motorlu araç lastiği firmasının Kapadokya'da yaptığı reklam tv kanallarında yayınlanmağa başladı.
Seyrederken o reklamı acı acı gülümsüyordum  ve Aksaray'da nasıl dımdızlak kalakaldığımı düşünüyordum...
Nerdeyse 40 yıl geçmiş...