KÖYLÜ AYRAN İÇİRİR DE…

KÖYLÜ AYRAN İÇİRİR DE…

 

Bir misafirliğe gitsem,

Bana temiz bir yatak yapsalar,

Her şeyi, adımı bile unutup

Uyusam.

                                              Melih Cevdet Anday

 

‘’ Gazeteci Şahin Kaya bir gün köye geldi. Yetiştirdiğim ceviz fidanlarından meyve almağa daha yeni başlamıştım. Fotograf çekti ve haber olarak bunu gazetesinde yayınladı. Yahu, meğer ne büyük olaymış ! İlçe tarım örgütü…İl tarım örgütü…Ankara’dan Bakanlık görevlileri…Bıktım, usandım. Misafir ağırlamaktan işime gücüme bakamaz oldum. Andavallılar gibi, köyü terkedip gitmeyi düşünmeğe başladım.’’

Adı Rasim olsun. Aydın bir köylü, uyanık bir çiftçi. Tahıl yetiştirmeyi yeterli görmüyor. Meyveciliği de ek iş olarak düşünüyor.Özünü geliştiriyor. Kitaplar okuyor. Taa Kaman’a gidip ceviz yetiştirenlerle görüşüyor. En uygun cins nedir, öğreniyor. İlçede ceviz üretiminde adı yayılan bir çiftçi oluyor. Fakat, ilk ürünleri almağa başladıktan sonra, gazeteci Şahin Kaya’nın haberiyle tüm yaşamı değişiyor. Sessiz sakin bir yaşam sürdürürken, huzuru kaçıyor, kaçırılıyor.

………………..

İlçede Kaymakamlıkta memurlar 8-17 mesaisiyle kendilerini bir robot gibi görmeğe başlarlar. 15,20,30 yıl aynı işi yapmak…Nasıl bıktırıcıdır, bunu ancak yaşayan bilir.

Bir memur grubunun yakındaki bir göl kıyısına, bir pınar başına pikniğe gittiğini düşünelim. Ne tam…Herkes acıkmıştır öğlen olanda. Yakındaki köyden izleyenler vardır gelen memurları. Köylümüz yoksul olsa da konukseverdir. Bir ikram olsun diye bir helkiye, bakraca ayran koyar götürür. Konuklar severek içerler. Mutludurlar gördükleri ilgiden.

Köylünün işi vardır ilçe merkezinde.

Karkoldan çağrılmış olabilir.

Ortaokulda oğlu, kızı vardır; dersleri nasıl?  İyi okuyor mu?

Tapuda işi olur.

Dişi ağrır, bir diş teknisyenine muayene, dolgu…

Askerlik Şubesi’ne işi düşebilir.

Veterinerden bir ilaç almak ister.

Çekingendir. Bir ay önce köy yakınına gelen memurlarla karşılaşır. Selam verir içtenlikle…Tanımaz memur onu, unutmuştur simasını. Gayrı işi gücü yok da…Her gün yüzlerce kişiyle karşılaşıyor. Kimin yüzünü, adın, köyünü belleğinde tutacak ki !

Girdiği dairede de memur o kümeden birisidir. Bir çay bile ikram etme gereğini duymaz. İşi gücü vardır. Oturup kalmasın.Sorununu anlatıp çekip gitsin !

Elbette herkes aynı değildir. İlçe merkezindeki ortaokulun, lisenin köyden çıkmış eğitmenleri vardır. Köylüyü en iyi onlar bilir. Sorunlarını bilirler. Köylünün çocukarını izlemektedirler.

Elbette herkes aynı değildir. Köyden çıkmış, sabırla, binbir zorlukla okuyup hekim olmuş sağlık elemanları vardır. Onlar da bilirler köylünün sorunlarını. Dinlerler, muayene ederler. Eşantiyon olarak verilmiş ilaçlardan da sunarlar ki, eczanede masraf etmesin.

Köylüye verilen ad : Çarıklı erkanıharp…’’ Ne kurnazdır ooo…Bir tas ayran verir de köyde , kasabaya geldiğinde seni esir eder, ziyafete konmak ister. ‘’

Ne dersiniz ?

Yazımızın başındaki şiir Melih Cevdet Anday rahmetlinin. Herkes düşünür bunu. Yollardan ırak, trafik gürültüsünün olmadığı, havanın egzos gazıyla ağulanmadığı bir yaylada, bir köy evinde konuk olmak…Düşlerde kalır…Olabilir de… Fakat, eyy kent insanı, eyy kasaba insanı, demeli eyy burjuva insanı, sen o konuk olduğun köyün sakinlerine ne verdin, ne vereceksin.

Hizmetin karşılığı ne olmalı ?

Köylü- memur ilişkileri düzgün yürüyor mu ülkemizde ?

13 Aralık 2024

Diyarbakır