Lice’de Doğdu Nice ’de Öldü
Kamuoyunun on çocuk sahibi olduğu ilk eşinden verdiği rekor tazminatla boşanmasıyla, TMSF’nin bankasına ve evine el koymasıyla, Aydın Doğan’la girdiği tartışmalarla ve yaptığı evliliklerle tanıdığı Halis Ağa yetmiş sekiz yaşında vefat etti.
Halis Toprak hakkında hatırladıklarımdan bazıları şöyle:
TMSF’nin elinden malını mülkünü kurtarabileceği düşüncesiyle ilk seçim döneminde Ak Partiye destek verdi. Kendisi gibi Lice’li olan Hikmet Çetin’in hemşerilerinin Ak partiye destek vermesi durumunda cumhurbaşkanı olabileceğini söyledi.
Fatih Altaylı’yla çıktığı televizyon programında yaptığı evliliği savunurken iş dünyasının ileri gelenlerinin hepsinin genç kadınlarla ilişkisi olduğunu ama kendisinin zina yapmamak için evliliği tercih ettiğini söyledi.
TMSF tarafından el konulan aslanlı köşkü meşhur tekstil firması sahibi Remzi Gür tarafından satın alındı.
Elimde televizyon kanalım olsa ben O Aydın Doğan’ı leblebi gibi yerim, dediğini de hatırlıyorum.
En son şirketlerinin yönetimi konusunda çocuklarıyla ihtilafa düştü ve bizzat kendi evlatları tarafından malını mülkünü yönetmek konusunda akıl sağlığının yeterli olmadığı iddia edildi.
1990’larda PKK’ya destek veren ve bu sebeple öldürülecek olan iş adamlarından birisi olarak derin devletin ölüm listesinde bulunduğu iddia edildi.
İngiltere’de ve Avrupa’nın değişik ülkelerinde de malikâneleri bulunan Halis Ağa’nın Diyarbakır’ın Lice ilçesinde doğup önce Adana sonra İstanbul ve Bozhöyük’te geçirdiği hayat hikâyesi Franca’nın Nice şehrinde son buldu.
Halis Toprak’ın son dönemde başına gelenleri Aydın Doğan ile girdiği mücadelenin neticesinde uğradığı haksızlık olarak gören de var, yıllar önce Eskişehir’de fabrikalarını inşa ederken hakkına girdiği ve mallarını zorla ellerinden aldığı köylülerin ahının tuttuğunu, ilahi adaletin bir biçimde tecelli ettiğini düşünen de…
Akla hayale gelmeyecek bir servet; milyar dolarlık fabrikalar, malikâneler, özel uçak ve helikopterlerle dolu ihtişamlı bir hayat süren Ağa, bundan iki yıl önce ölüm listesinde olduğu iddialarına istinaden: “ Zaten gelmişim 76 yaşına, öldüreceklerse öldürsünler.” demişti.
Onun bu sözlerinden artık bu dünyayla ilgili beklentilerinin zaten azalmış olduğunu ve ölümden çok da endişe etmediğini anlamak mümkün. Peki, acaba Toprak son nefesini verdiği dönemde yaşadığı hayata, dünyaya, ölüme nasıl bakıyordu. Yaşadığı ihtişamlı hayatın getirdiği bir tatmin duygusuyla yüzünde bir tebessüm mü vardı, yoksa yapamadıklarının hüznü mü?
Zamanında bir hocam bana kırk yaşından sonra ölümü daha çok hatırladığını söylemişti. Necip Fazıl’ın Muhsin Ertuğrul tarafından sahnelenmiş ve gösterimde olduğu yıllarda intiharlara neden olacak kadar tesirli olmuş meşhur tiyatro oyunu “Bir Adam Yaratmak” kendi ifadesiyle Allah, Kader ve Ölüm olgularına yönelik sorgulamalar içerir. Bu eserde babası, kendisini bir incir ağacına asarak intihar eden bir yazarın aynı konuyu ele alan bir eser yazmasından bahsedilir. Burdaki yazara göre ölüler tozun toprağın mezeleridir ve gözsüz kulaksız kurtların içtiği köpüklü şampanya damlalarıdırlar. Her seherde, her ayrıntısıyla öldüğünü düşünerek tefekkür-ül mevt yapan bir derviş için de, masiva penceresinden bakıldığında çok dolu yaşadığını düşünen bir ehli dünya için de ölüm çözülmesi en zor muamma değil mi?..
“Göğ ekini biçmiş gibi” yiğit iken giden şehitlerimize, bir plastik botla deniz aşmaya çalışan bebelere acımayan ölüm; Ağa Paşa dinlemediğini de Halis Ağayla bir kez daha gösterdi…
Ölmek güzel şey budur perde arkasından haber/ Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber… diyen Akif’e selam olsun. Kendisini bu en büyük imtihana doğru hazırlayanlara da…