MUSTAFA PAÇÇI : ORTAHİSARLI HUKUKÇU, YARGIÇ
‘’ Arabanızın plakası 50. Nevşehirli misin ? ‘’
Gayet rahat, güneşte esmerleşmiş şirin bir çehre. Merakla soruyor. İçten, sıcak.
‘’ Evet. Nevşehir’in Göre beldesinden. Eşim de Ürgüplü.’’
‘’ Aman! Ne tesadüf. Özçiçekleri tanır mısınız ? ‘’
‘’ Eşimle aynı okulda öğretmen. Tanışalım artık sizle.’’
‘’ Ben Mustafa Paççı. Ortahisarlıyım. Hakimim. ‘’
‘’ Ben de Göreli Emrullah Güney. Şu anda sürülmüş durumdayım. Yozgat’ ın KD’sunda Kadışehri Ortaokulu Sosyal Bilgiler öğretmeniyim. Danıştay MEB’nı 2 kez mahkum etti; ben kazandım; fakat Ürgüp Lisesi’ne atamamı yapmıyorlar.’’
‘’ Bunları görüşürüz. Hele şöyle sofraya buyurun. Muallime Hanım sen de çocukları çağır, karınlarını doyursunlar. ‘’
……………………..
Neredeyiz ?
Bunalımlı bir dönem. Demirel’in has adamı Kasaba avukatı Nifli Ali Naili Erdem bizi önce Zara’ya, sonra Kadışehri’ne sürmüş. Aile bütünlüğüm sarsıntıda. Eşim Mustafapaşaa İlkokulu’nda öğretmen. Çocuklarımız daha pek küçük.
Neredeyiz ? Gazipaşa cennetinde. Fakat cennet umurumda değil. İnsan cenneti gönlünde yaratmalı, yaşamalı. Böyle bir ortamda nasıl mutlu olunur ki !
Akdeniz kıyılarının sıcağını, esen yeller hafifletiyor.
Mustafa Paççı hemşehrim orada, o kıyı beldesinde yargıç imiş. Komşuları ile kumsalda vakit geçiriyorlarmış. Bizi de aralarına aldılar. Güzel yörük yemekleri, birçok aile evlerinde yapıp getirmiş. Çocukluğumdaki ferfeneleri düşündüm. Herkes çok rahat. Fakat biz, geceyi geçirecek yer arıyoruz. Çadırımız, battaniyelerimiz var.
‘’ Hiç dert etme Hocam. Yemekten sonra bizim eve gideriz. Konuğumuz olursunuz. ‘’
Kimseyi rahatsız etmek istemiyoruz. Anlıyor yargıcımız.
‘’ Eğer bizde kalmak istemezseniz şu yörükler var ya, hepsi Güney ailesini konuk etmede birbiriyle kapışır.’’
Anlıyor. Binbir deneyimi var.İnsan sarrafı.
‘’ Peki, ben bu kampingin sahibine söylerim. Tamam, burada gecelersiniz. Fakat, yarın sabah bir yere ayrılmayın. Gelip sizi bizim eve, kahvaltıya götüreceğim. İtiraz yok.’’
Gülerek söylüyor. İtiraz mümkün mü. Davetin içtenliği…
…………………
Mustafa Paççı…
Ortaokulda turist gezdirerek İngilizce öğrenmiş, harçlığını çıkarmış, öğrencilik masrafını kendi karşılamış..
Kayseri Lisesi’nden sonra bir ders yılı Mersin’in Toros eteklerinde bir yörük köyünde öğretmenlik yapmış. Oğuzlu Türk halkını tanımış, candan bilmiş, sevmiş, özünü de sevdirmiş...
Sonra 1960’larda girdiği Ankara Hukuk Fakültesi’ni bitirmiş.
Erzurum Tortum’a atanmış, mutlulukla görev yapmış.
‘’ Yahu, bir aile nasıl bu denli temiz, insancıl, güzel, konuksever kalabilir. Sanki 500 yıl öncesi nasıldı Türk aile düzeni. Gidip Tortum’da görmeli. Lojman yok. Bir aile bize bir odasını açtı. Sanki oğullarıyız. Eşim de gelinleri. Çocuklarımı da torunları bildiler. Nasıl sevecenler, nasıl ! Anlatamam. Tayinim Gazipaşa’ya çıkınca, benden habersiz durdurmağa çalışmışlar. Sonradan öğrendim. Ayrılırken ağladılar. Taa Erzurum yoluna doğru tüm Tortum halkı konvoylarla bizi uğurla
Gözleri yaşararak anlatıyor. Duygulu insan.
‘’ Gazipaşa bir dünya cenneti. Ömrümün sonuna dek burada görev yapmak isterim. Öylesine bağlandık. Çocuklarımın burada büyümesini isterim.’’
Gazeteci, ressam Fikret Otyam ağabeyin burada olduğunu söylüyorum. İrkiliyor. Sonra esmer yüzü geniş bir gülümsemeyle aydınlanıyor.
‘’ Demek tanıyorsun. İzlemişsin. Evet, Gazipaşa dışında bir ev yaptırdılar. Otyam’ın ikinci hanımı. O da örgü sanatçısı.İyi yere düşmüşler. Bir gün haber aldım ki, Gazipaşa’nın güya milliyetçi gençleri ‘’ Bu solcu herifi, karısını bu ilçeden kovacağız,’’ diyesiymişler. Ulan siz kimsiniz. Hepinizi tutuklarım ha, diye yüksek perdeden bir çıkış yaptım. Sustular. Burada dağbaşı kanunları mı geçerli ulan. Burada Ortahisarlı Paççı var hakim olarak.’’
Gülüyor…
………………..
Ertesi gün bizi evine götürüyor. Servet Hanımla tanışıyoruz. Nostalji. Nevşehir anıları…Görür görmez tanıdım Hanımefendiyi. Lise’de bizden bir sınıf öndeydi. Bu durumda 1963 mezunu.
Yedik, içtik. Çocuklarım Hakim Bey’in çocuklarıyla oynadı, sonra kamp yerine döndük.
O gün, 5 Haziran 1977 seçimlerinin ardından kurulan Ecevit Hükümeti TBMM’nde Güvenoyu alamadı ve düştü. Radyodan bu haberi işitince derin bir üzüntüye kapılıp ağladım. Kampingdeki herkes bir tuhaf oldu. MEB Mustafa Üstündağ’dan çok iş bekliyordum. Tuzbuz oldu düşlerim. Hemen toparlandık, yönümüzü doğuya çevirip Mersin üzerinden gece gündüz demeden, Ürgüp’e döndük.
1978’de Hakim Paççı ile Elazığ’da yeniden biraraya gelince anlattı.
‘’ Yahu Emrullah, bir veda bile etmeden ayrılmışsınız Gazipaşa’dan. Ben size çevreyi gezdirecektim. Otyamları ziyareti de düşünüyordum. Neden o kadar üzüldün ki, bir anda toplanıp Ürgüp’e döndünüz. Bana anlattılar sizi.’’
……………………
1978 Elazığ.
Ürgüp Lisesi’nden gelmiş; Fırat Üniversitesi’ne sınavla girmişim, artık coğrafya asistanıyım Edebiyat Fakültesi’nde.
Fakat gergin günler yaşıyoruz.
Türkiye’yi Ecevit Hükümeti yönetiyor. Valisini Ecevit’in İçişleri Bakanı görevlendiriyor. Fakat, önemli olan Belediye Başkanı Behçet. Sanki yalnız kentin değil, tüm ilin yöneticisi o. Solcularla milliyetçiler çatışıyor. Misillemelerle nice gençlerin yaşamı sonlandırılıyor.
Nedir, ne oluyor? Ülke nereye götürülüyor.
Haber alıyoruz, güvenlik güçleri üniversite yurtlarında konuk ediliyor. İlerisini açıklamağa gerek var mı? Arif olan anlar.
……………………
Ortahisarlı öğretmen arkadaşım Berhan Avcı, Fakülte’ye telefon ediyor. Öyle kolay değil görüşmek.
‘’ Hocam,’’ diyor sevinçle. ‘’ Müjde. Karşılığını isterim haa! Hakim Mustafa Paççı ağabeyim Elazığ Adliyesi’ne atanmış. Gazipaşa’dan evini taşımış. Git, görüş.’’
Evimi taşımamışım daha. Eşim, çocuklarım Ürgüp’teler.
Güvenli bir ortam yok. Kentin, ilin havasında anarşi, terör…Bombalar patlıyor…
Gidiyorum Adliye’ye. Buluyorum odasını. Kucaklaşıyoruz. Berhan ona da benim Elazığ’da olduğumu bildirmiş.
Gurbette iki hemşehri…
Ve bir yanlışlığımı önlüyor Hakim ağabeyim. Bir gün telefonla görüşüyoruz. Dikkat ettim, Fakülte’den bir memur bana bakıyor, gözlerini dikmiş, izliyor, dinliyor. Görüşme bitti. ‘’ Aman Hocam, madem hemşehrin bu Hakim Beg. Yalvarırım , ona söyle.Beni beraat ettirsin.’’
Ne olmuş ? Silah yakalatmış. Yargılanıyormuş. Gidip görüştüm.
‘’ Aman’’ dedi. ‘’ Aman ha! Öyle günler yaşıyoruz ki, ben kendimden emin olamıyorum. Başımızın üzerinde bela eksik değil. Sıkıyönetim var bu ilde. Lütfen ben bunu duymamış olayım, bir daha kimseye, kendi ailenden biri de olsa, aracı olma. ‘’
Tamamdır. Bu, bana ders oldu.
………………..
Evimi Elazığ’a taşıdım.1979 yılı ekiminde artık ‘’Gagguş Diyarı’’nda yaşıyoruz. Eşimi önce Kavaktepe (Aşağı Huh) köyüne verdi MEM. Sonra Osman Telli adlı yönetici kent içinde görevlendirdi. Fakat, atamaları sınırlı. Çünkü Ecevit Hükümeti’nin görevlendirdiği Müdür’ün her davranışı, her kararı mercek altında, eleştiriliyor. Sonra eski Mornik köyü- Çatalçeşme Mahallesi olmuş, pek yoksul bir ortamda yıprak bir ilkokulda görev yapmağa başladı eşim. Oğlum Umut 7 yaşındaydı ve Dumlupınar İlkokulu’nda iyi bir hanım öğretmenin öğrencisi olarak eğitime ilk adımını attı. Mutlu daha 3 yaşındaydı. Zaman zaman 60’lar Sitesi’ndeki evimizde ben ilgilendim. Bazen de annesi okuluna götürdü.
Paççı ailesiyle hemen her hafta, on günde bir birbirimize gidip gelmeğe başladık.
Şen adam. Girdiği ortam karanlıksa aydınlatıyor. Bir fıkra anlatıyor. Asık yüzler gülmeğe başlıyor. Dışarda gergin bir hava var. Paççı ailesinin olduğu ortamda bunun hiç önemi yok. Neşe yenilip, sevinç içiliyor.
Anılar…Duruşmalarda ilginç anlatılar…Yorumlar…Bir gün bir defter gösteriyor. ‘’ Bunun içinde fıkralar var. Belki 30 yıldır bulduğum, duyduğum her fıkrayı buraya yazdım. Bir yayınlansa bu defter kitap olarak, yer yerinden oynar; kıyametler kopar.’’
Açıyor bir sayfa; okuyor. Jest, mimik…Harika. Daha önce hiç duymadığım birkaç fıkra…
Meğer, Hakim Paççı, odasına gelen her ziyaretçisinden, ikram ettiği kahve, çay karşılığı bir fıkra anlatmasını istermiş. Böylece, duyduğunu hemen yazarmış. Bu defter böyle böyle müthiş bir fıkra güldestesi ( antoloji ) olmuş.
‘’ Geldi, kocaman gövdesiyle oturdu. İşim gücüm var; duruşma başlayacak. Başladı seni anlatmağa. ‘’Emrullah’tan bilim adamı olmaz. Magazin yazıları çiziktiriyor, ,fotoğraflı, basit dergilerde yayımlatıyor. Doktora hocası Prof Metin Tuncel benim arkadaşım olur, ona da anlattım. Beni önemsemiyor, saygı göstermiyor. Ben şehircilik, gecekondu önleme konularında bu ilde tek doktoralı adamım. Yarın beni jüri üyesi yapsalar doktora tezi savunmasında, olumsuz not veririm. Ben hayatta oldukça bu Nevşehirli asla Dr, Doç. olamayacak.’’
Kim demiş bunu ?
Anlı şanlı coğrafyacı ağabeyimiz Dr Phil H.Hilmi Karaboran beyefendi…Heidelberg Üniversitesi nasıl yetiştirip Dr unvanı verdiyse !
Ne oldu eyy Cebelibereketli böyük bilim adamı. Dünyada senden başka bilgin yoktu hani. Daha yaşın 50 iken adres değiştirdin. Kime ne ettiysen artık !
………………..
Elazığ’da günler gerginlikle geçiyor.
Ben doktora tezim için Ankara’ya gidiyorum.
Sonra Edebiyat Fakültesi Dekanlığı’nın aldığı kararla İstanbul’da devam ettiriyorum çalışmalarımı.
Uçak bağlantısı olsa da, bilet fiyatları yüksek. Otobüsle yolculuk. Kar kış kıyamet. Uzunyayla’nın tipileri, dönemeçli yollarda savrulan, uykulu sürücülerin direksiyon sallamasının yarattığı tehlike, verdiği tedirginlik…
Fakat o ortamda Hakim Paççı bir güvence…
Kayınbabam Ahmet Ünlü ziyaretimize geliyor Elazığ’a.
‘’ Aman oğlum, dikkatli ol,’’ diyor. ‘’ Yeni bir savcı geldi. Ürgüp Lisesi dosyasında senin adın da varmış. Erdoğan Ünlü adlı, soyadı bizle aynı, fakat akrabalığımız yok, Boyalı köyünden bir adam, Ticaret ve Sanayi Odası Yazmanı, seni sık sık Elazığ Sıkıyönetim Kumandanlığı Mahkemesi’ne dilekçelerle şikayet ediyormuş. Ürgüp Lisesi’ni karıştıran herif o, diyerek.’’
Bir yandan doktora tezine yoğunlaşmak istiyorum. Bir yandan gelen haberlerin verdiği sinirsel rahatsızlık.
Netmeli, neylemeli…
Biz kimiz, neyiz ?
Vatan haini miyiz ?
‘’ Emrullah, okuduğun gazetelere aman dikkat et,’’ diyor Hakim Bey.
Bize geldikleri akşam, önceden hazırladığım 100 kadar diyapozitifle bir slayt gösterisi sunuyorum. Ortahisar, Göre, Göreme, Ürgüp…Başka bir programları yoksa, hemşehrimiz Ürgüp Başdereli Doç Dr Veteriner Mustafa Sarı ve eşi Aynur Hanım da bize geliyor. Komşumuz Fransızca okutmanı Kozanlı Ahmet Necmi Yaşar, eşi Cihan Hanım…Avanoslu arkadaşım Dr Adnan İnce, eşi Ticaret Lisesi öğretmeni Meral Hanım…Güzel bir akşam ,eğlenceli olduğu kadar da didaktik, pek mutlu oluyor herkes.
Ürgüp’te adımız davalarda geçiyor da, neden Elazığ’da herhangi bir ifadeye çağrılma, soruşturma durumu olmuyor. Bunu soruyorum. Gülüyor. Sonra ciddileşiyor.
‘’ Cumhuriyet gazetesinin bir yazarının köşe yazısını okuma sabrını gösteremeyen, okusa da anlamayan doç ve proflar, psikoloji alanında doktora yapanların seni kıskanmaları gayet doğal, olağan,’’ diyor.
Kimleri kastettiğini biliyorum. Fakat üzerinde durmuyorum.
‘’ Hadi, bir fıkra anlat Ağabey ! ‘’
………………..
Mustafa Paççı, Elazığ’dan sonra Bafra İlçesi Adliyesi’ne atandı. Biz Elazığ’da yalnızlık duymağa başladık.
İzledik nerelerde görev yaptığını.
Büyük kızı Konya Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisi olduğu yıl da ,istek üzerine Konya’ya atanmış ve oradan emekli olmuş.
Ve acı haber: Duyduk ki, Eşi vefat etmiş.
…………………….
Ürgüp’te serin bir yaz akşamı.
Hatice Hanım’ın amcası ‘’Emmi’nin Lkantası’’nda ısmarladığımız kebapları bekliyoruz. Günün sıcaklığı geçmiş, bozkırın serinliği giderek ayaza dönüşecek.
Önce eşim ayırdına vardı.
‘’ Hakim Mustafa Paççı bize bakıyor, ‘’ dedi.
Masamıza geldi. Sarılıp kucaklaştık.
‘’ Servet gitti. Ben yalnız kaldım dünyada.’’ Ağlıyor.Yanında bir genç hanım, kızı…
Avutmak ne mümkün…Teselli kabul etmez bir durum…
……………….
Şimdi haberini alıyorum Özçiçek öğretmenimden. Kayseri’de, bazen Ankara’da, bazen de öğretim üyesi olan çocuğunun yanında Tokat’ta yaşıyormuş.
Ortahisarlı Hakim Mustafa Paççı…Onu hiç unutmuyoruz. Onu daima şen kahkahalı, sevinçli, mutlu günlerindeki haliyle, özlemle, düşünüyorum.
Emekliliğinde, Sevgili Hakim Ağabeye sağlık, esenlik diliyoruz.
……………………..
23 Aralık 2024
Diyarbakır