FİB Haber Merkezi olarak Nevşehir'imizin köylerinin sizlerle buluşturmaya devam ediyoruz. Şimdi ki durağımız Nevşehir'in Hacıbektaş ilçesine bağlı bir Türkmen köyü: Kösektaş köyü.
Köşektaş, Nevşehir’in Hacıbektaş ilçesine bağlı olup, Ankara- Kayseri asfaltının güneyinde; Hacıbektaş'ın doğusunda; Kapadokya ile Kızılırmağın kuzeyinde; buğday tarlaları ve volkanik tepelerle dolu Orta Anadolu Platosu'nun tam orta kesiminde yer alan bir köydür.
Yerel köy halkını Danişmendli Türkmenlerinin parçası olan Boynuinceli Yörüklerinin Herekli (Herikli) cemaati oluşturmaktadır. Köyün adı, 1919 yılı kayıtlarında Küşektaş olarak geçmektedir.
Köşektaş köyü adını volkanik kayadan alıyor
Köşek: Deve yavrusu. Köşek kelimesi Türkçe'de "Bir yaşına kadar olan deve yavrusu." anlamına gelir.
Köşektaş Köyü köyünün adı, bir yer adıdır. Anadolu'daki çoğunlukla köy adları gibi, bir aşiret, ya da bir oba, ya da bir kişi adından türetilmiş değildir.
Köşektaş`a adını veren kaya, köyün kuzey kıyısındadır. Tek katlı ev büyüklüğünde bir kaya ve yanında bir metre çapında top biçiminde başka bir taş kütlesidir. Söylencelere göre: büyük kaya “deve”, küçüğü de onun yavrusu yani “köşeği” dir. Son yıllara kadar her iki kaya yan yana iken zaman zaman Köşek`in yuvarlanarak Ahmetli bahçelerine indirildiği olmuştur. Büyük kayanın çok yakınına evler yapılmıştır.
Anlatıldığına göre köyün kurulduğu yer, Körçeşme, Göllüpınar, Ortaçeşme gibi birçok pınarın kaynadığı çayırlık, yeşillikli dolayısıyla da geçen kervanların dinlenmek için konakladıkları, develerini otlatıp karınlarını doyurdukları bir alanmış.
Zaman içinde burada konaklayan kervandan bir deve ile yavrusu kaçmış. Sahibi tutmak için koşmuş, arkasından yalvarmış, bağırmış, boşuna. Kervancı ermiş biri olmalı ki; kaçıp giden deve ile yavrusuna,
“Olduğunuz yerde taş olasınız” diye kargışı vermiş. Kargışı tutmuş ki deve büyükçe bir kaya parçası, köşeği de yuvarlakça bir taş olmuş. Yüzyıllar boyu anlatıla gelmiş bu söylence; buraya yerleşen halkın köyüne ad olmuş.
Köyün Tarihçesi:
Köşektaş Köyü`nün kurulduğu yıllar, kesin olmamakla birlikte, Anadolu`daki köylerin birçoğu gibi 1800-1830 yılları kabul edilmektedir.
Köşektaş Köyü`ne yerleşen ilk kişinin “Deli İbrahim” olduğunu kabul edip, ondan türeyen “Delioğlanlı” aile grubunun soy kütüğünü geriye sayacak olur ve her kuşak arasında yirmi yaş olduğunu kabul edersek karşımıza yine yukarıda saptanılan 1800-1830 yılları çıkmaktadır.
Adem Güneş tarafından yapılan bir araştırmada Köşektaş Köyü`nün de kayıtlı olduğu Arabsun (Gülşehir) Tahrir Defteri`nde 1872 yılında köyde 38 evin olduğu ve nüfusun da 900 dolayında olduğu tespit edilmiştir.
Hacı Hakkı Şen`in anlatımına göre, 1900`lü yılların başında Köşektaş Köyü`nün otuz hane kadar olduğu bilinmektedir. Buna dayanarak köyün ilk kuruluşunda on veya on iki hane olduğunu; savaş, talan, kırım, kıtlık ve salgın hastalıklarla ancak yetmiş seksen yıl sonra otuz haneye ulaşabildiğini söyleyebiliriz.
Yıllara göre köy nüfus verileri | |
---|---|
2022 | 356 |
2021 | 359 |
2020 | 348 |
2019 | 362 |
2018 | 363 |
2017 | 343 |
2016 | 355 |
2015 | 372 |
2014 | 385 |
2013 | 380 |
2012 | 389 |
2011 | 416 |
2010 | 425 |
2009 | 462 |
2008 | 453 |
1990 | 744 |
1985 | 872 |
ADI: KAÇKAÇ MEVKİİ TÜMÜLÜSÜ
GENEL TANIM: "Kaçkaç Mevkii Tümülüsü" olarak adlandırılan alan Köşektaş Köyünün yaklaşık 1,5 km güneydoğusunda, Kızılağıl Köyünün yaklaşık 2,5 km güneyinde, Topaklı Kasabasının yaklaşık 6 km güneybatısında konumlanmıştır. Yaklaşık 5 metre yüksekliğinde ve 50 metre çapındaki Tümülüs yığma toprak malzeme ile oluşturulmuştur. Tümülüste birkaç adet kaçak kazı çukuruna rastlanmış olup, tepe noktasında 2 adet, eteğinde 1 adet kaçak kazı çukuru mevcuttur. Kaçak kazı çukurlarında mezar odasına rastlandığına dair herhangi bir emareye rastlanmamıştır. Tümülüsün etekleri ve yakın çevresinin ağaçlandırıldığı, ayrıca tarımsal faaliyetlerin yürütüldüğü görülmüştür.
*****************
KÖŞEKTAŞ SÖYLENCESİ
Köyün alt başında, çevresinde başka bir benzeri bulunmayan, tek bir kütle halinde, yerden gri bir ur gibi bitmiş, büyükçe, volkanik bir kaya vardır. Çevresindeki doğal yapıya baktığınızda bu kayanın olağanüstülüğü anlaşılır.
Yine bu kaya türünden, 20 -30 metre yakınlarında, aynı renkte aynı yapıda, büyüklüğünü 80.80.80 cm olarak varsadığım, küre biçiminde bir kaya daha bulunmaktadır. Ancak bu kaya parçası büyük kaya gibi köklü değildir. Köyümüzün yaşlılarından, aynı böyle, bu ölçülere yakın, büyük kayanın batı tarafında köksüz, küre biçiminde bir kaya parçasının daha varolduğunu duydum, her nedense o kayayı kırmışlar.
İşte Köşektaş köyünün adı bu kayalardan, bu taşlardan gelir.
Yüzyıllardır dilden dile anlatılan, nesillerden nesillere aktarılan bir söylencesi vardır, bu kayaların.
Her söylence gibi, değişik şekillerde anlatılarak, kuşaktan kuşağa aktarılarak, bu söylence de bugünlere ulaşmıştır.
Yıllar yıllar öncesinde bu yörede yaşayan insanlar, bu kayalardan büyüğünü yatan dişi bir deveye(maya), diğer kaya parçalarını da o devenin yavrusu, köşeklere benzetirler . Sonra da şöyle bir söylenceye bağlarlar:
Derlerki , bu deve ermiş bir kişinin devesidir.
Kimdir, hangi ermiştir diye sormayın. Onu bilmiyoruz, şunu bilirizki, yurdumuz ermiş bakımından dünyanın en bereketli coğrafyasıdır.
İşte o ermişin devesi, günlerden birgün köşeği ile birlikte alır başını gider, kaybolur.
Eh mal canın yongasıdır , Ermiş kişi de düşer devesinin ardına , şura senin bura benim, dağ demez, taş demez devesini armaya başlar. Sormadık, çiftçi, çoban, yolcu yolakcı komaz, olgörüp devesini bulamaz.
Söylence bu ya, birileri de derki:
-Ermiş kişi devesini bulmaya bulur da, koşar, kovalar devenin ardından yetemez. Deve ile köşeği, Ermiş arkada onlar önde, lömbür lömbür kaçar yine kaybolurlar. Sanki yer yarılır da yerin altına girerler .
Söylence bu olsa gerek, bir başkası da derki:
-Ermiş devesini arayı arayı, tam da orada, bugünkü kayanın bulunduğu yerde, bizim köyün altbaşında bulur bulmasına da, ne etti, ne eylediyse, olgörüp deveyi yerinden kaldıramaz .
Eh şimdi siz varın istediğiniz söylenceyi seçin gayrı... Biz dönelim Ermiş ile deveye.
Yiter bulunmaz.
Kaçar yetilmez.
Yetsen tutulmaz.
Yatar kalkmaz bir devedirki, deve inadı dedikleri tam da bu olsa gerek.
Ermiş olunca nice, onun sabrının da bir sonu vardır. Ermiş sabrı da olsa tükenir. Ne yapsın?
O Allah'ın sevgili kulu Ermiş başlar ilenmeye :
- Eeeyyy.... Her birşeyi bilen, herşeyi gören, sabrı sonsuz Allah'ım !...
Ben yoruldum !...
Ben bıktım, usandım !...
Ben canımdan bezdim, bu huysuz hayavanların yüzündem. Gayrı dermanım kalmadı, gayrı sabrım kalmadı .
Herşeye gücü yeten, ululardan ulu Allahım !... Bu deve her neredeyse orada taş et, der.
Bir daha kalkamasın !...
Bir daha kaçamasın !..
Bir daha yitmesin !...
Ben ondan geçtim !..
Neredeyse o sana sır değildir, orada taş et. Kıyamete kadar durduğu yerde dursun, der, Allah'a yakarır.
Ermiş'in bu dileği kabul olup, o deveyi ve köşeği, oracıkta, Köşektaş köyünün altbaşında, sessiz sakin birşeycik olmamış gibi yayılırken, tüm öteki durdan duraktan anlamayan develere ibret olsun diye, taş olur.
Deve ile köşeği taş kesilir, donar kalırlar öylece.
KÖŞEK/TAŞ olurlar .
Derlerki, bağışlayıcı Allah'ımızdan bir destur olmazsa, orada öyle, kıyamete kadar duracaklardır.
Kaç yıl olmuş bu böyle olalı, kimse bilmez .
İşte böyle, o gün bu gündür, bu taşlaşmış köşekler, köşek gibi taşlar, bizim köyün altbaşında KÖŞEKTAŞ olmuş, yatar dururlar.
Karla, yağmurla, rüzgarla, insan zoruyla durmadan da aşınırlar, küçülürler, kıyamete kadar halleri nice olur bilinmez.
Yalnız, lanetlenmiş, taş edilmiş bir devennin simgesi de olsalar, yöredeki kimi komşu köylüler daha yakınlara kadar bu kayayı ziyarete gelirlerdi .
Hemen kayanın yanı başında marangoz atölyemiz vardı . Çoğunlukla, Baraklardan, İğdeli Kışla'dan, Büyük Kışla'dan, Kuyulu Kışla'dan gelen Köşektaş'ın ziyaretçilerini ilgiyle izlerdim. Bazen heybelerinde, torbalarında fındık, fıstık, akide şekeri, könbe de olurdu, yakınlarda bulunanlara, bizlere dağıtırlardı.
Türkmenler için, yeryüzünde gördüğün her şey; yalnız o şey değildir.
Doğada gördüğün, olağanüstü yanları ile belirmiş, dışa vurmuş, ne varsa her nesne kutsaldır.
Toprak ananın, yeraltı dünyasının (yağız yir) dışa vurumudur.
Türkmenler için doğada varolan canlı, cansız, karada, denizde, ağzı var dili yok, ne varsa kutsaldır.
Dağlar, taşlar, akarsular, ağaçlar, kurtlar, kuşlar, herşey kutsaldır, herbirinin bir ruhu vardır.
İyi, ya da kötü, olağanüstü bir güce sahiptir .
Hangi gözle gördüğünüze bağlı .
'Yağız yirin' altından coşkun akan soğuk soğuk sulara yol verilmişse, dağlarında karaca, ulu ormanların boy vermişse, meyvelice ağaçların büyümüşse ovada...
Atların, koyunların, kuzuların için yemyeşil otlar, çayırlar serilmişse 'yağız yirin' üstüne ; Göktengri de, Yirtengri de senden hoşnut demektir.
Ancak, herşey senin değildir. Yalnız senin için, seninle var olmadı, seninle de yok olmayacaktır.
Doğada varolan herşeyi, sayacaksın, sevceksin, artıracak eksiltmeyeceksin, taşacak ama dökmeyeceksin .
İlle de koruyacaksın.
Öyle ya, herşeyiyle doğayı kutsayan o ulu güçler, yerden gri bir ur gibi bitmiş, bizim Köşektaş kayasını da boş bırakmamışlardır(!)
Onun da sahip olduğu kutsal bir gücü vadır (!)
Varmışki, özellikle çocuğu olmayan kadınlar, KÖŞEKTAŞ kayasının dertlerine bir deva, sorunlarına bir çere bulacağını umarak gelirlerdi.
Kutnu kumaştan, bağlamalı büzme donlarının üzerinde, renk renk üçeteklerini yeldire yeldire, altınlarla, peneslerle, gözboncukları ile rengarenk poşularla süslü, tartımaklı başları önlerine eğik, Köşektaş kayasının çevresinde iniler gibi dualar okuyarak dönerlerdi.
Sorununa çözüm bulunmasını isteyen kadın, şefaat isteyen, kayanın uygun bir yarığına, yine dualarla, bir çivi çakar. Sonra giysisinin biryerinden kopardığı bir parça bezi bağlayıp, dilleğini tutarken, diğer kadınlar tonunu daha da yükselterek dualarına devam ederlerdi.
Artık bu ritüelde sıra, adanmış kurbanı sunmaya sıra gelmiş olurdu. Heybelerinde, torbalarında getirdikleri bir horozu çıkarırlar, nedense tavuk olmazdı, çaktıkları çivinin, bağladıkları bezin altında bir yerde, kutsal(!) kayanının dibinde, horozu keserler, kanını da kayanın o bölgesine sürerlerdi.
Kadınlar kurbanlarını kestikten sonra, türlü renklerden oluşan giysileriyle, öbek öbek oturdukları harman yerinde daha da beklemez kalkarlar, sonra da kimi eşeklerine, kimi atlarına biner, kimi yaya geldikleri gibi giderlerdi.
NOT: Köşektaşlı olan herkes yaşamında en az birkaç kez, köyün adı ile ilgili bir soruyla karşılaşmıştır. Duyduğunuz, bildiğimiz kadarıyla yukarıdakilere benzer bir söylenceyi siz de dinlemiş , anlatmışsınızdır. Hiç kuşkusuz, sizlerin bildikleriniz, duyduklarınız , anlattıklarınız da benim anlattıklarımın benzerleridir .
Ben bu söylenceyi. hatta söylenceleri ayrılıklarını, benzerliklerini de göz önüne alarak bir başlık altında yazdım .
İlk kez bir bütünlük içinde yazıya geçtiğini sanıyorum .
Söylenceyi yazın diliyle, kendi anlattım tekniğimle, işleyerek anlattım.
Dilerim beğenilir, dilerim kalıcı olur .
Kaynak: Ercihan TANDOĞAN
Aralık 2023 / ANAMUR