Nevşehir'in Ürgüp ilçesine bağlı Mustafapaşa köyünün adı, 1476 ve 1927 yılı kayıtlarında Sinason olarak geçmektedir. 1966 yılında beldeye dönüşen kasabanın belediye statüsü, nüfusunun 2000 kişinin altına düşmesi üzerine 2013 yılında sona erdi.

Mustafapaşa Halkı Beldesini Geri İstiyor!

Nüfusu 2 binin altında kalan belde belediyelerinin kapatılmasını öngören yasa ile Mustafapaşa Belediyesi tasfiye edilerek belde olmaktan çıkartılıp, köy statüsüne alındı.

Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi’nin 2022 yılı verilerine göre, köyün nüfusu her ne kadar 1295 olsada, Üniversitesinde eğitim gören öğrencileri ve yılın 12 ayı turizm faaliyetleri süren köydeki turist sayıları Mustafapaşa köyünü belde olması için özel kılan sebepler olarak gösteriliyor. Köyün böylesine bir konjektürde olması sebebiyle temizliğinden altyapı ve üst yapı çalışmalarına kadar hizmetlerin düzenli bir şekilde sağlanabilmesi, tarihi yapıların korunması restore edilmeleri adına Belediyeliğe dönmesini kaçınılmaz kılıyor.

Türkiye'nin merkezi bir “köy” de bulunan tek yükseköğretim kurumu olan Kapadokya Üniversitesi, 2005 yılında Mustafapaşa'da kuruldu.

Mustafapaşa Köyü Muhtarı Gültekin Kan, FİB Haber Merkezine yaptığı açıklamasında; "Üniversitesi olan tek köy konumundaki Mustafapaşa köyünün tekrar Belde statüsü kazanması için tüm Mustafapaşalıların öncelikli olarak ikametgâhlarını getirmeleri konusunda çağrıda bulundu.

Muhtar Kan; Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü’nün de ödüllendirdiği köyümüz; kültürel zenginliği, görkemli taş yapıları ve doğallığıyla görenleri hayran bırakıyor. Ayrıca camilerden kiliselere, taş evlerden medreselere, manastırlardan konaklara pek çok yapıya ev sahipliği yapan eski bir Rum köyü. Doğallığını muhafaza eden bin 300 sakinli köyümüz her yanıyla “buram buram” tarih kokuyor. Üniversitemiz var, 55 otelimiz var, jeotermal suyumuz var, tarihi, doğası ile daha ne olsun. Bu özel kriterleri ile Mustafapaşa belde olmasın mı?" sözleriyle tekrar belde olarak Belediyeliğe kavuşmayı istiyor.

Köy; Nevşehir iline 23 km, Ürgüp ilçesine 5 km uzaklıktadır.

Bugünkü adıyla Mustafa Paşa Köyü eski adıyla Asuna, Sinason (Sinasos ya da Sineson) veya Taşkaya Köyü, oldukça eski bir tarihe sahip Türklerle Rumların, Hristiyanlarla Müslümanların yüzyıllarca dostça yaşadığı bir köydür. Ne yazık ki köydeki tüm tarihi yapılar ve dini yapılar aynen korunamamıştır.

Mustafapaşa köyünün 1990-2020 yılları arasındaki nüfusu şöyleydi;

Yıllara göre köy nüfus verileri
2020 1.256
2019 1.309
2018 1.301
2017 1.371
2016 1.452
2015 1.501
2014 1.598
2013 1.725
2012 2.087
2011 1.550
2010 1.740
2009 1.775
2008 2.043
2007 1.508
2000 1.804
1990 1.781

Belediye başkanlığı

Seçildiği yıl Belediye başkanları
2009 Levent Ak (AK Parti)
2004 Mustafa Özer (ANAP)
1999 Mustafa Özer (ANAP)
1994 Hidayet Topaç (MHP)
1989 İbrahim Etem Boz (DYP)
1984 Şakir Korkmaz (MDP)
1977 Hasan Hüseyin Akgüler (AP)
1973 Niyazi Karagöz (BĞMSZ)
1972 Sayit Güçlü
1968 Hamit Aka (AP)

Mustafapaşa Köyü, Nevşehir İline 27 Km, Ürgüp İlçesine 5 Km uzaklıkta yer almaktadır. Köyün adı, 1476 ve 1927 yılı kayıtlarında Sinason olarak geçmektedir. 2021 yılında “En İyi Turizm Köyleri Girişimi” başlatan Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü Mustafapaşa Köyü kırsal turizm destinasyonunu ödüle layık görmüştür. Mustafapaşa köyü, 1924 yılında nüfus mübadelesine kadar Ortodoks Rumlarının yaşadığı ve 700’e yakın taş konağın olduğu bir köymüş. Köyün sakinleri ise o dönemde şarap ve tıbbi ürünler satan varlıklı tüccar Rumlarmış. Mübadeleyle köyün sakinleri Yunanistan’a gönderilip yerine Türk nüfus yerleştirilmiştir.

          Taş işçiliğini sanatsal bir mimariye dönüştüren Sinasos mimarları, bölgede anlatılan bir rivayete göre Mardin’den ve Suriye sınırından gelmiştir. Rivayetin gerçek olabileceğini düşündüren ise Mardin’deki evler ile Mustafapaşa evlerinin gerçekten de birbirine çok benzemesidir. Mustafapaşa’da asırlık yaşlarıyla 93 ev, sayısı 30’a yakın kilise ve şapel görsel bir tarih şöleni sunmaktadır. 

*******************************************

Mustafapaşa Gezilecek Yerler ;

Mehmet Şakirpaşa Medresesi

Mustafapaşa gezilecek yerler Mehmet Şakirpaşa Medresesi

Mustafapaşa’nın hemen meydanında bulunan Mehmet Şakirpaşa Medresesi kasabanın en önemli Osmanlı eseri. Yapım yılı 1900 olan bu eserin adı Kervansaray olarak da biliniyor. Medresenin mimari planı asimetrik U şeklinde, giriş kapısı ise taç başlıklı yapılmış. Kapının önündeki Arapça kitabede Mehmet Şakir Paşa’nın hayrından bahsedilmiş ve cephedeki mermere bir Osmanlı Tuğrası işlenmiş. Medresenin taç kapısından üstü açık olan avluya girilince sekiz kenarlı sütunlarca desteklenen kemerli bir revakla karşılaşılıyor.

Mustafapaşa gezilecek yerler arasında ilk görülecek yapı olan medrese günümüzde Kapadokya Meslek Yüksek Okulu olarak eğitim amaçlı kullanılıyor. Hemen karşısında ise Mustafapaşa’nın en eski camisi, 1601 yılında yapılmış Cami-i Kebir ile birlikte Şeyh Ali ve Sipahi Camii bulunuyor.

Aziz Nikolaos Manastırı

Mustafapaşa gezilecek yerler Aziz Nikolaos Manastırı

Mustafapaşa’nın biraz dışında ama oldukça yakın dini yapılarından biri olan Aziz Nikolaos Manastırı hem Müslüman hem Hristiyanlarca saygı gören bir manastır. Bir kısmı kagir, bir kısmı kayaya oyulmuş manastır alt seviyede birbirine bitişik dört mekandan oluşmuş. Bu bölümlerden güneyde olan yapının duvar resimleri şimdi zor seçiliyor olsa da, üslup bakımından en önce yapılan olduğunu işaret ediyor. Söz konusu yapıların üstünde ise niçin yapıldıkları anlaşılamamış iki farklı seviyede mekanlar bulunuyor. Bu mekanların güneybatı yönünde beşik tonozlu, iki odalı ve yine işlevi bilinmeyen başka bir kagir yapı bulunuyor. Aziz Nikolaos Manastırı büyük bir bölümü tahrip olmuş şekilde kaderine terkedilse de, Mustafapaşa’da görmeye değer tarihi eserlerden.

Konstantin Helena Kilisesi

Mustafapaşa gezilecek yerler - Konstantin Helana

Mustafapaşa’da hala ziyarete açık ve günümüze sağlam gelebilmiş yapılardan olan Konstantin Helena Kilisesi, Cumhuriyet Meydanı’nda belediye binasının yanında yer alıyor. Kilisenin kapısının üzerinde bulunan kitabeden 1729’da Osmanlı döneminde yapıldığı ve 1829 yılında Sultan Ahmet, 1850 yılında Sultan Abdülmecit zamanında onarımlar gördüğü yazıyor. 1895’te ise yapıya bir çan kulesi ilave edilmiş. Kesme taş mimarili, bazilikal planlı kilisede bulunan fresklerden ise maalesef günümüze çok anlaşılır sahneler kalmamış. Kilise bazı kaynaklarda Konstantin Eleni Kilisesi olarak da adlandırılıyor.

Aziz Vasilyos Kilisesi

Aziz Vasilyos Kilisesi, Bey Deresi Vadisi’nin doğusunda, Mustafapaşa’nın kuzeyinde kalan ve 19. Yüzyılda Post-Bizans olarak yapılmış bir kilise. Mustafapaşa’dan Sümer Caddesi’ni takip ederek yürüdüğünüzde 15 dakikada ulaşabiliyorsunuz. Kiliseye merdivenli küçük bir odadan giriliyor. Girişin sağ duvarında Hz. İsa, Hz. Meryem ve Vaftizci Yahya’nın resmedildiği ‘Deesis’ sahnesi bulunuyor. Bölgedeki kiliseler arasında sadece burada bulunan Aziz Yuannis sahnesinin yanında, aziz figürleri ve ‘Naos’daki Pantaktrator İsa’ freksleri arasında yer alıyor.

Aziz Basil Şapeli

Mustafapaşa gezilecek yerler Aziz Basil Şapeli

Kasabanın yaklaşık 2 km batısında kalan Aziz Basil Şapeli İkonaklastik döneme tarihlendirilmiş, iki apsisli ve dikdörtgen planlı bir yapı. Tavanları düz olarak yapılmış ve iki nefli şapeli sütunlarla desteklenmiş. Batı nef duvarlarındaki yarı kabartma sütunlar kırmızı aşı boyasıyla boyanmış ve aralarına nişler yerleştirilmiş. Doğu nefinin duvarları ise bitkisel ve geometrik desenlerle süslenmiş. Bu nefin yakınında kilisenin banisine ait olduğu düşünülen bir de mezar bulunmuş. Nefin apsisi tasvir yerine patrik isimlerinin yazıldığı üç malta hacı ve palmetlerle bezenmiş. Sırasıyla İshak, İbrahim ve Yakup peygamberi simgeleyen bu haçlar, bazı araştırmacılara göre Golgota 3 hacını veya cenneti temsilen yapılmış. Tavanda yer alan büyük haç motifi ise yine geometrik ve bitkisel şekillerle süslenmiş. Bu haçında kornişte bulunan yazıtta belirtildiğine göre Aziz Konstantinos’u temsil ettiği düşünülüyor. Ayrıca apsisin ön yüzünde Aziz Basil ile Aziz Gregorios’un resmedildiği önemli sahneler de bulunuyor.

Saklı Vadi (Baltanın Yeri) / Aziz Grigorios Kilisesi

Mustafapaşa Geilecek Yerler - Balta'nın Yeri

Kapadokya’nın en güzel vadilerinden biri olan Saklı Vadi adını, bölgeyi konser ve piknik alanı olarak düzenleyip halka açan sahibi Mehmet Balta’dan almış. Gerçekten de saklanmış gibi bulunması zor olan vadiye Mustafapaşa’nın meydanından güneybatı yönüne yürüyerek ulaşabiliyorsunuz. Vadinin girişinde göreceğiniz Aziz Grigorios Kilisesi bazilika tarzında yapılmış küçük bir kilise ve yıkıldığında Rumlar tarafından tekrar yapılmış. Tek apsisli kilisenin içinde kilisenin onarımında çalışanlara ait olduğu sanılan iki de mezar bulunuyor.

Kapadokya Sanat ve Tarih Müzesi

Mustafapaşa Gezilecek Yerler Sanat ve Tarih Müzesi

Mustafapaşa gezilecek yerler arasında bulunan Kapadokya Sanat ve Tarih Müzesi sonradan restore edilen 150 yıllık bir konakta kurulmuş Kültür Bakanlığı’na bağlı özel bir müze. Kapadokya kültürünü oyuncak bebeklerle anlatarak farklı bir tarz sergileyen müze, bu özelliğiyle Türkiye’de bir ilk olmuş.

Kapadokya’nın tarih evrelerini, sanatını, kültürünü merak ediyor ve hikayesel anlatımları seviyorsanız bu müzeyi mutlaka görün diyoruz. Müzede kullanılan bebeklerin hiç biri fabrikasyon değil, hepsi elle yapılmış ve yurtdışından toplanmış. Pazartesi hariç her gün açık olan müzeyi 10.00-18.00 saatleri arasında gezebiliyorsunuz.

Adres: Yukarı Mahallesi Gazi Sokak No: 6 Tel: 0 384 353 52 21

Gomeda Vadisi

Mustafapaşa Geilecek Yerler Gomeda Vadisi

Mustafapaşa Kasabası’nın batı tarafındaki Gomeda Vadisi’ne ‘küçük Ihlara’, ‘Bey Deresi Vadisi’ de deniliyor. Kapadokya’da saklı kalmış, bilinirliği diğerlerine göre daha az olan vadinin doğal oluşumu korku filmlerinin de konusu olmuş. Vadinin girişindeki Gomeda Harabeleri dışında, Bey Deresi’ni takip ettiğinizde vadinin yamaçlarında kiliseler, manastırlar, güvercinliklerle karşılaşacaksınız. Gezinize biraz gizem katmak istiyorsanız ve yanınızda fener bulunduruyorsanız, vadide oldukça fazla sayıda karanlık tünel ve mağaraların olduğunu da söyleyelim. Vadinin bitki örtüsü yürüyüşünüzde rengarenk bir atmosfer yaratacak. Meyve dolu ağaçların dallarına uzanırken uçuşan kelebeklerle de doğanın tadını çıkaracaksınız.

Gomeda Vadisi’nde apartman katlarına benzeyen güvercinliklerin resimlerini çekerken biraz da insan elinden çıkmış sanat görmek istiyorsanız, vadiye henüz girmeden hemen sağ tarafta yer alan Alakara Kilisesi’ni gezmenizi öneririz. Tek apsisli yapıdan günümüze birkaç sanat eseri freks kalmış. Bu frekslerde ise aziz ve melek resimleri ile Kutsal İsa ve 12 havariler tasvir edilmiş.

Asmalı Konak

Mustafapaşa Gezilecek Yerler - Asmalı Konak

2002 yılında herkesi ekrana bağlayan ve yayınlandığı saatlerde sokakların boşaldığı dizi, adını 1887’de inşa edilen bu konaktan almış. Aradan yıllar geçse de unutulmayan dizinin ev sahibi konak, günümüzde otel ve restoran olarak Old Greek House adıyla hizmet veriyor.

Maraşoğlu Köprüsü

Mustafapaşa gezilecek yerler - Maraşoğlu Köprüsü

Mustafapaşa gezilecek yerler arasında hemen fark edeceğiniz Maraşoğlu Köprüsü’nden bahsetmeden kasaba tanıtımını bitirmek istemedik. Üç gözlü bu köprü 1865 yılında iki mahalleyi birleştirmek amacıyla inşa edilmiş. Eğer fotoğraflamak isterseniz Cumhuriyet Meydanı’ndan gireceğiniz Zafer Caddesi’nin biraz ilerisinde bulunuyor.

2003 Yılı başında, ‘Koruma Amaçlı İmar Planı’ çalışması vesilesiyle tanıdığımız Mustafapaşa, ya da eski adıyla Sinasos, beş vadinin çeperlerine kurulu taş yapıların, muhteşem bir doku sergilediği, 1.300 nüfuslu bir yerleşme.(1) 1924-26 yıllarında yaşanan ‘mübadele’ (nüfus değişimi) sürecine kadar, 700 civarında taş konağın bulunduğu kaydedilen; bugün ise 120’si 1990’lı yıllardan buyana yapılmış yaklaşık 750 hanenin olduğu bir yer. Yaklaşık %25’i boş olan tarihi yapıların birçoğu harap ve değişmiş durumda.(2) Ancak Sinasos, 1924 tarihli bir kitapta öylesine iyi fotoğraflanmış ki, eski dokunun tüm izlerini bugün de sürmek mümkün.

Köy’deki Rum halkın Yunanistan’a gitmesi öncesinde yayınlandığı anlaşılan bu bol fotoğraflı Rumca kitap, bugün yerleşmeyle ilgili önemli kaynakların başlıcası. Ayrıca, az sayıda da olsa akademik çalışma yapılmış: Bunların belde tarihine ait özgün bilgi içerenleri, genellikle Yunanlı araştırmacıların çalışmaları. Mimarlık fakülteleri, sınırlı da olsa buraya ilgi göstermişler: ODTÜ ve İTÜ’de yapılmış bir dizi (yayınlanmamış) yüksek lisans tezi ve dönem projesi, bazı önemli yapı ve dokulara ait belge oluşmasını sağlamış. 2002’den buyana Mustafapaşa’ya ilgi gösteren, Ankara kökenli TÜKSEV Vakfı da 2003’de köyün sosyal-antropolojik yapısına yönelik çok yararlı bir araştırma yayımladı.

Belediye ise 2000’den buyana, köyün Yunanistan’a göç etmiş Rum hemşehrileri ile iletişim halinde: Sinasoslular’ın torunları, Belediye’nin davetiyle her yıl köyü gezmeye geliyorlar. Diğer yandan Mustafapaşa nüfusunun %50’sini oluşturan “muhacirlerin” (1926’da Selanik’ten gelenlere ve torunlarına böyle deniyor) torunları da, oradaki ata topraklarını ziyaret ediyorlar.

Bu kültürel barışıklık tesadüf değil; Kapadokya, yüzlerce yıldır hoşgörü ve hümanizma felsefesinin güncel yaşama nüfuz ettiği bir kültürel alan olagelmiş. Farklı dinlerden insanlar burada barış içinde yaşayıp, görkemli yerleşimler yaratan bir ortak kültür oluşturmayı başarmışlar: 13. yüzyılda Hacı Bektaş-i Veli’nin, Sinasoslu bir aziz kadınla, toplumca da onaylanan bir aşk yaşadığı kaynaklara geçmiş. Kurtuluş Savaşı sonrasında, Ege’de ve doğuda ‘kan gövdeyi götürürken’, Sinasos’daki Rumlar ve Türkler, 1924’de gözyaşları içinde sarılarak ayrılmışlar... Bırakın mimari nefasetini, bunlar bile Mustafapaşa-Sinasos örneğinin, dikkatle incelenmeyi hakettiğinin kanıtları sayılmalı.

1924 Öncesi

Köyün, 1924 öncesi ilginç bir sosyal yapısı var: Osmanlı yönetiminde %80 Rum, %20 Müslüman’ın yaşadığı 5000 nüfuslu Sinasos’un ekonomisi, İstanbul’da 13. yüzyıldan beri havyar ticareti yaparak zengin olmuş tüccarlar tarafından döndürülüyor. Çalışan erkek nüfus, yılın 8-10 ayını İstanbul’da geçirirken; kadınlar, çocuklar ve yaşlılar köyde sürekli yaşıyorlar. Yunan-Rum kaynaklarda, Müslüman cemaatin çoğunlukla zengin Rumlara ev hizmetleri, rençberlik, hayvancılık gibi konularda hizmet verdiği; az sayıda kasaplık, kahvehane işletmecisi ve memurun da olduğu ve iki kesimin asırlarca barış içinde yaşadıkları vurgulanıyor.

Sinasos’un Rum halkı, eğitime büyük önem veriyor: 1821 yılında eğitime başlayan ilkokulda, dil (eski Yunanca, Türkçe, Fransızca), matematik, din, tarih ve sanat (güzel yazı, resim, müzik) dersleri veriliyor. 1840’da ise, içinde bir toplantı salonu ve 1.500 kitaplık bir kütüphanesi olan özel bir okul inşa ediyorlar. Bir Laz ustanın yaptığı bilinen bu yapı, ne yazık ki 20. yüzyılın ilk yarısında yıkılmış. 1870’den sonra, kızlar da zorunlu eğitim programına alınıyorlar. Eğitime destek için, Avrupa’dan ressam ve müzisyenler getirtiliyor. Bugün evlerin duvarlarında gördüğümüz resimler, bu sanatçılar tarafından yapılıyor.

Din konusu, Sinasos’da en önemli kültürel bileşenlerin başında geliyor. Rumlar köyde, 2 cemaat kilisesi, 30 civarında şapel ve köy çevresinde yine aynı sayıda kaya-oyma ibadet yeri inşa ediyorlar. Cemaat kiliselerinden Aziz Konstantin ve Helena Kilisesi (1829), bugün de köy meydanının en önemli öğelerinden biri olmayı sürdürüyor.(6) Bundan daha gösterişli olan 1840 tarihli ‘Taxiarhes (Başmelekler) Kilisesi’ ise 20. yüzyılda yıkılıyor. Müslümanların yaptığı üç caminin en eskisi, 1601 tarihli ‘Cami-i Kebir’. Tam karşısına, 1890’da yapılan ‘Mehmet Şakir Paşa Medresesi’ aslında bir “imaret”. Kapadokya bölgesindeki yegane “yerleşim içi-tipoloji dışı” anıt örneği olan ve 1982’de onarılan yapı, bugün yeni ekleriyle birlikte kültürel-ticari bir merkez olarak kullanılıyor. 1800’lerin başında köye su getiren (ve bu nedenle 1920’lerin ikinci yarısında köye adı verilen) Mustafa Paşa’nın adıyla anılan Cami-i Kebir altındaki mütevazi taş çeşmenin, onarım sırasında yeri değişmiş. Sipahi Cami (1834) ve Şeyh Ali Cami (1802)’nin çevresindeki konut dokusu incelendiğinde ise özellikle iç mekân bezemelerinde, İslam kültürünün izleri okunabiliyor.

Kayalara Yaslı Konaklar

Mustafapaşa’nın konut dokusu, hem üstün işçilik ve detay kalitesi, hem (ekolojik tasarımın esasına kaynaklık eden) topografya ve iklime uyumlu yapılaşma, hem de alabildiğine çeşitlenen plan-cephe kurgusu açısından eşsiz bir mimari zenginlik sunuyor. Yapıların, ‘Ürgüp Loncası’na bağlı Rum, Laz, Ermeni, Süryani ve Müslüman taş ustaları tarafından yapıldığı biliniyor. Gayrı-müslimlere demokratik açılımlar sağlayan Tanzimat Dönemi (1839-1856) ile birlikte yaşanan gelişme, Sinasos’da kendini fiziksel olarak gösteriyor; evlerin pek çoğundaki bezemeler, yapıların ustaları, ev sahipleri ve yapım-süsleme tarihleriyle ilgili bilgi veriyor.

Yerleşmenin yüksek taş avlularla çevrili dar ve dik yokuşlarında, bazen tüm cephesiyle, bazen de yüksek duvarlar üzerinde yükselen bezemeli konsollarıyla kendini gösteren konaklar, dış mekânda taşın tek-renk sadeliğini estetize ederlerken, iç mekânlarda rengarenk bir atmosfere bürünüyorlar. Bugün hâlâ birçok konağın özgün duvar resimleri ve tavan süslemeleri, dönemin sanat anlayışının eşsiz belgeleri olarak duruyorlar. Köydeki yapıların bir bölümünün rölöveleri sayesinde, özgüne çok yakın bazı plan şemalarını bilebiliyor; bu vesileyle, konutların ne denli her biri kendine özgü ve tipolojiye gelmeyen, zengin mekân farklılıkları olduğunu söyleyebiliyoruz.

Cumhuriyet Dönemi

Kurtuluş Savaşı sonrasında demografik yapısı tümüyle değişen Mustafapaşa, bu sefer de Selanik’ten getirilen muhacirlerin yerleştirildiği bir karma yapıya bürünüyor. Rumlar’ın terk ettiği evler, önce yerli halk tarafından paylaşılıyor, kalanlarına yeni gelenler yerleşiyor. Belediye’nin kurulduğu 1966’ya kadar muhtarlarla yönetilen Mustafapaşa’da, cehalet ve fakirlik, önemli tahribatların yaşanmasına neden oluyor: Taşları satılan, doğramaları yakılan konutların yanısıra bir hamam, bir kilise ve bir okul yapısı, bizzat dönemin muhtarlarının gözetiminde sökülerek, satılmak üzere yıkılıyor... Ortahisar ve Uçhisar’daki birçok yeni yapının, Mustafapaşa taşlarıyla inşa edildiği söyleniyor. Çoğu sözlü bilgiye dayanan bu gelişmeleri tarihleri ve nedenleriyle ortaya koyabilmek için, yine araştırmalar gerekiyor.

Sinason adının, Sinuwa-Assos kelimelerinden oluştuğu Sinesos-Sineson adının Doğu Roma öncesi Anadolu dilinden devralınan Luwice-Luwidengeldiği ,kelimenin“Güneşin şehri” anlamında olduğu iddia edilmektedir. Asurların Ay tanrısının adı Sin’dir.Asurların kullandığı yazı dilinin Luvi ve Hititçe’den etkilendiği pek çok kelimenin Asurcaya geçtiği bilinmektedir.Sineson isminin ay tanrısı Sin’den geldiğini de söylemek mümkündür.

Köyün Ortaçağ’daki adının Asuna olduğunu yazan Alman seyyah II.Rolt çevredeki bazı kiliselerin adını da vermektedir.SinesonMüslümanları ;köylerinin ilk bilinen tarihi isminin Taşkaya Köy(Taş Köy) olduğunu ileri sürmektedir. Köyün ahalisinin zengin olması sebebiyle Eski zamanlarda sık sık eşkıya baskınlarına uğrayan köylerden biridir.

Osmanlı Devleti kayıtlarında yazılı eski köy olan Sineson köyü arşiv belgeleri arasında 1530 tarihli ve 387 Numaralı Muhâsebe-i Vilâyet-i Karaman ve Rum Defterinde yer alan kayıtlara göre; Sinesonköyünde 14 hane Müslüman, 200 haneGayrimüslim vardır.

Vilayat-ı Karaman’a ait 15/16 YY. Tapu Tahrir kayıtlarına göre;Sinason 10 Müslüman,70’i Hıristiyan toplam 80 vergi mükellefinin bulunduğu köydür. Köyün Vergisini Çaşniğir Çelebi adlı şahıs tarafından toplanmaktadır.

Hacı Bektaş Velayetname’sinegöre ; Hacı Bektaş Veli ,Ürgüp’ten Kayseri’ye giderken yolu Sinason’dan geçer. Bu köyden karşılaştığı bir kadın, daha iyisini sunamadığı için özür dileyerek, Veli’ye çavdar ekmeği verir, “Bizim toprağımızda hiç buğday yetişmez” der.Çavdar ekmeğini eline alan Veli’nin doğa-üstü güçlerini yansıtan cevabı gelir:“Bundan böyle çavdar ekecek ama buğday biçeceksiniz”der.

GerasimosAugustinos’un“Küçük Asya Rumları” adlı kitabında ;Kapadokya topraklarında,Rum cemaatler birkaç istisna hariç çoğunlukla Türkçe konuşuyorlardı. Fertek kasabasındakiler hem Rumca hem Türkçe konuşmaktadırlar. Cemil,Damsa,Sinason köylerinde Rumca konuşulmadığı Türkçe konuşulduğu ifade edilmektedir.

Sinasonlular ticarette de öncüdür. İstanbul ve Samsun’da yaşayan Sinesonluların köylerinde ve şehirde yaşayan Sinesonlu dul kadınların geçimlerini sağlamak amacıyla ”Sineson Dul Kadınları Himaye Cemiyeti” kurdukları bilinmektedir . Fakir Sinesonlu kadınların özellikle İstanbul’da sokaklarda satıcılık yaparak yumurta, peynir’ vs satarak. geçindikleri ,zaman içerisinde zenginleşen Sinesonluların fakir kadınların bu durumunu düzeltmek için bir dernek kurdukları anlaşılmaktadır.

Evengelia Balta’ya göre; İstanbul’daki Sinasosluların en eski geleneksel meslekleri havyarcılıktı, Karadeniz ve Marmara Denizi’nin balıklarını tuzlama zanaatı. Sardalye, uskumru, çiroz, palamut (lakerda) tuzluyor ve Rusya’dan getirttikleri siyah havyarın ticaretini yapıp Osmanlı İmparatorluğu’nun taşrasına dağıtıyorlardı. Her Sinasoslu ailenin İstanbul’un bir havyarcısında çalışan bir üyesi vardı.Boyacılarda; patron, müdür, usta ve çırakların tümü Sinasosluydu.

Mustafapaşalılar, güz hasadının ardından evlerinden ayrılıp, iki ila beş yıl İstanbul’a çalışmaya giderler; düğün ve cenaze gibi önemli olaylar dışında, emeklilik zamanına kadar kesin dönüş yapmazlarmış.Keten tohumu, susam yağı ticareti ve İstanbul’daki havyar üretimi, İstanbul’a gelene kadar denizi tanımayan Mustafapaşalılar’ın tekelinde olmuş hep. Ondokuzuncu yüzyılda kazançlarını artıran Sinasonlular, memleketlerini unutmamışlar, gurbette kazandıkları paralarla, köylerinde kargir ve kayaya oyma kiliseler, büyük konaklar yaptırmışlar.

Sinasonlular30 Ocak 1923 tarihinde imzalanan Mübadele Antlaşması öncesi buna karşı çıkarak mübadeleyi kabul etmediklerini ,Yunanistan’a gitmek istemediklerini sürekli olarak anlatmışlardır.İşgalleri kınayan Türk Ortodoks Cemaatinin ruhani temsilcileri ve murahhasları arasında Nevşehir Türk Ortodoks Cemaati Murahhası GüdürlüoğluAnarkius ve Ürgüp Türk Ortodok Cemaati Murahhası Hacı EftimoğluEfdad’da bulunmaktadır.

1924 Mübadelesi ile göç eden Sineson’lu ve Cemil köylü Karamanlı Ortodokslarının çoğu Yunanistan’da Pagasetic Körfezinde yeralanEuboca adasında ve Selanik’te zorunlu ikamete tabi tutulmuşlardır.Euboca(Eğriboz) adasına yerleşen eğitimli ve varlıklı Sinesonlular ilk şaşkınlıkları geçtikten sonra kısa sürede evlerini ,yollarını inşa ederek yerleştirdikleri yere Nea Sineson(Yeni Sineson) adını vermişlerdir. Nea Sineson adıyla bir dernek ve bir müze oluşturarak Anadolu’dan götürdükleri kültürlerini yaşatmaya gayret ederek Yunan halkından farklı olan kültür varlıklarını sürdürmektedirler.

1924’ten sonra 1800’lerin başında köye su getiren Mustafa Paşa’nın ismi, köy ihtiyar heyetinin kararıyla kasabaya verilmiş. Bu tarihten sonra ise kasabanın demografik yapısı tümüyle değişerek Rumların yerine ise Yunanistan’ın Kastoria şehrine bağlı Jerveni Köyü‘nden gelen muhacirlerin yerleştirildiği bir karma yapıya bürünmüştür. 1966 Yılında belediyelik olan Mustafapaşa, Nüfusun 2.000 in altına düşmesi sebebiyle yeniden köy konumuna düşmüştür.

Ayrıca bir dini merkez konumunda olan Sinason’da Hristiyan ahaliden kalma çok sayıda tarihi yapı bulunmaktadır.

Bunlardan birisi de Keşlik Manastırı’dır. Keşlik Manastırı’nın en dikkat çekici yapısı Arkhangelos Kilisesi olan manastırdaki Stefanos Kilisesi ise manastır kompleksi içinde ayrı bir blokta yer alıyor. Aziz Konstantin Kilisesi ve 1829’da inşa edilen Helena Kilisesi bugün de kasaba meydanında yer almasına rağmen, 1840’ta inşa edilen Başmelekler Kilisesi ise ne yazık ki yıkılmıştır. Bu yapıların haricinde Mustafapaşa’da, henüz adları konulmamış çoğu kaya oyma, irili ufaklı kilise, manastır ve tarihi yapı bulunuyor.

1601 yılında yapıldığı sanılan Merkez Cami bölgenin en eski camisi. Mehmet Şakir Paşa Medresesi ise mimari açıdan Kapadokya bölgesindeki en önemli anıt örneğidir.

Gömede Vadisi ise jeomorfolojik açıdan Ihlara Vadisinin küçük bir benzeri. Aynı şekilde Ihlara’da olduğu gibi burada da kaya oyma kiliselere, barınaklara ve vadinin içinden geçen bir dereye sahip bulunmaktadır.Vadide Aziz Basil Kilisesi, Aziz Nicola Manastırı ile Golgoli Tepesindeki kilise görülmeye değer eserlerdir. Bir diğer önemli vadi olan Saklı Vadide ayrıca kayalara oyulmuş Aziz Grigorios Kilisesi de yer alıyor.

Kültür Bakanlığı’na bağlı Özel Müze statüsünde bulunan Kapadokya Sanat ve Tarih Müzesi, bölgenin tarihi, kültürel ve mimari özelliklerinin yanı sıra Türkiye ve dünyadan el yapımı bebekleri de sergileniyor.

Bu güzelim tarih kokan eski bir dini merkez olan kasaba bir Avrupa ülkesinde olsa idi her yıl milyonlarca turisti ağırlardı. Ne yazık ki tarihi yapıları koruyamadığımız gibi hala Sinason’u tanıtabilmiş de değiliz.

Yararlanılan Kaynaklar:

-Evengelia Balta; Mübadeleden Önce Bir Kapadokya Kasabası, Sinasos, Bir zamanlar Yayıncılık 2007.

-Ersin Kalkan ; 14.11.2003 Hürriyet Gazetesi

-Fehmi Dinçer; Sinasoslu Bir Muallim AnastasiosAngelidis, 19.02.2008 Milliyet Bloğ

-Ekrem Memiş:Eskiçağ Türkiye Tarihi,Konya 2002,sh.16,17

B.O.A.;Kayseri Liva –Arabsun Kaza-Sineson Karyesi nüfus Defteri,1757-1761) 987/ 1530 tarihli ve 387 numaralı” MUHÂSEBE-İ VİLÂYET-İ KARAMAN VE RUM DEFTERİ”