NEVŞEHİRLİ ÇANAKKALE GAZİSİ SADIK ATAER (2.BÖLÜM)

=NEVŞEHİRLİ ÇANAKKALE GAZİSİ SADIK ATAER=

=ÇANAKKALE SAVAŞI GAZİMİZ= (2.BÖLÜM)

"ÇANAKKALE İÇİNDE AYNALI ÇARŞI,

"ANA BEN GİDİYORUM DÜŞMANA KARŞI";

"ÇANAKKALE ÜSTÜNÜ DUMAN BÜRÜDÜ,

"ONÜÇÜNCÜ FIRKA HARBE YÜRÜDÜ...

Selâm; yeni yeniden sizlerleyim. Lafı çok uzatmadan "Kısa kes Aydın abası olsun" misali giriş kısmını kısa tutarak; Çanakkale Gazimiz Sadık Ataer'in hayatına kaldığımız yerden devam edeceğim inşaallah.

Yine Rabbime sığınayım, Elim, Dilim, Kalemim, Kelâmım sana emanet diyeyim ve "Bismillah" deyip yazmaya başlıyayım.

Bu arada kısaca diğer yazımı hatırlatıp anlı, şanlı Gazimiz Sadık Ataer'in hayatının devamını yine torunları Bahtışen Ataer Sanlıer, Öznur Ataer Ellialtıoğlu ve Sadık Ataer'in anlatım ve katkılarıyla 2. bölümde anlatıp yazarak tarihin tozlu sayfalarından yaprak, yaprak günümüze taşıyayım didim. Binlerce Teşekkürler.

1915 yılında 1.Dünya savaşı patlak verince; Gazimiz Sadık dede kıdemli bir asker olduğu için Çanakkale'nin "Gelibolu Yarımadasına" Vatanın Müdafası ve Savaşmak için cepheye gönderiliyor. Vatanımızın her tarafı kuşatılmış ve her cephesi savaş halinde birde üstüne üstlük seferberlik ilan edilmiş.

13 ile 15 yaş arası çocuklar dahi askere alınıyor.

İstanbul "Darülbedayi'den de 13 ile 15 yaş arası gençlerde Çanakkale'ye cepheye gönderiliyor.

Sadık dedemiz; henüz bıyıkları bile terlememiş, Darülbedayi'den gelen daha silah tutmayı bile beceremiyen bu gençleri görünce "CİĞERGAH" oluyor. Biliyorki hepsi gözünün önünde birer birer şehit olacak. Hepsi bu vatan için canları pahasına ölmeye gelmişler.

Onlar öleceğine bir can, bir candır. Kendimi siper edeyim, ben öleyim diyerek "ALLAH, ALLAH" nidalarıyla gerilmiş bir YAY'dan fırlayan "OK" misali kendini öne atıyor. Ve ayağından bir rivayete görede bacağından vuruluyor. Hemen gençler siperden fırlayıp Sadık dedemizi yaralı haliyle çekerek tedavisi için sipere indiriyorlar. Savaş'ta bütün hızıyla devam ediyor. ( Sol alt temsili resim.)

Kahramanımız "ALLAH ALLAH" nidalarıyla "OK" gibi kendini öne atınca; yakın bir tepeden dürbünle savaşın gidişatını gözlemleyen "M.K. Atatürk" Sadık dedemizi görüyor. (Sol üst Atatürk'ün dürbünüyle cepheden temsili resmi)

Yanındakilere; Kim bu Kahraman Asker diye soruyor. Yanındaki subayın biri hemen gidip öğrenip gelip, Nevşehir'den Kolağasının Mahmut oğlu Sadık'mış komutanım diye bilgi veriyor. Atatürk not alıyor, bu kıdemli askere "İstiklal Madalyasını" layık görüyor. Savaş bitiminde Sadık dedemizi yanına çağırtıyor ve kendisiyle hasbihal ettikten sonra sırtını tapışlayıp (sıvazlayıp) daha önce not alıp, layık gördüğü "İstiklal Madalyasını" Sadık dedemize takıyor... (Sol orta resim)

O Atatürk'ki 20 Ocak 1915'te 19.Tümen Komutanı olarak cephede görev almış. Çanakkale Savaşlarına "YARBAY" Rütbesi ile katılmış, 1 Haziran 1915'te "ALBAY"lığa terfi etmiş. Arıburnu, Anafartalar ve Kireçtepe bölgesinde Komutan olarak görev yapmıştır.

11 ay süre ilede Çanakkale Cephesinde savaşmıştır. Atamızın Ruhu Şad, Mekânı Cennet Olsun...İnşaallah 

Sadık dedemiz; İstiklal Madalyalı bir GAZİMİZ olarak onur ve gururla Nevşeer'imize geri dönüyor. Akabinde Sadık dede 14 yıllık askerkenmi yada askerlikten sonramı bilinmiyor, geçte olsa görücü usulü ile evlendiriliyor. Kiminlemi Tavukçu'ların Fehmi Beyin kızı Azime ile. Didiğim gibi bu iki gencin evlilik tarihleri ve evlendikleri yaşları net bilinmiyor.

Zifaf gecesi ise savaş gazisi Sadık Ataer eşinin duvağını açınca Azime gelin çok şaşırıyor. Karşısında askerlikte sıcak soğuk hava şartlarından kavrulan, kırış kırış olan yüzüyle damat Sadık duruyor. Buna rağmen yüzünü ilk defa o gece gördüğü erinin aradaki yaş farkınıda önemsemeyip, Erkeğine yani bu yiğit askere kanı ısınıveriyor.

Böylece bu çekirdek aileninde temelleri atılmış oluyor. Peşpeşe 3 kız evlatları oluyor. Kız çocukları bebek yaşta kızamık vb. hastalıklardan vefat ediyorlar.

Oğlu Kemal 1917'de diğer oğlu Rüştü ise 1922 yılında doğuyorlar.

Sadık dedemizde 1877 doğumlu olduğuna göre 40 yaşında erkek çocuk babası oluyor...

Kurtuluş savaşından sonra 29 Ekim 1923'te "CUMHURİYET" ilân ediliyor. Meclis kuruluyor, Askeriye'ninde güçlenmesi lazım. Zaten erkek nüfusu çok azalmış, bu vatana askerde lazım.

İşin ilginci o savaş döneminde çoğu yetişkin kadınımız halk arasında "Aybaşı" olarak bilinen Regl döneminden sıkıntı, stres sonucu kesiliyor. Üreme ve Doğurganlık imkansızlaşıyor.

Umut yeni yetişen kız çocuklarına kalıyor. Hatta nüfus çoğalsın diye halk teşvik ediliyor. 6 çocuğu olan ailelerden "VARLIK" vergisi alınmıyor. Annemin babası Rahmet canına Ali dedemde 6.Çocuk son dayım doğduğunda çok seviniyor. Çok şükür Varlık vergisinden kurtuldum diyor. Ne kadar ağır bir vergiki gerisini siz düşünün..

Askeriyeyi kuvvetlendirmek ve askeriyenin güçlenmesi içinde; "ATATÜRK" eski gazileri geri göreve çağırıyor; Emsalinizle ya askere gelin askerlik yapin yada gelin "KILIÇ KUŞANIN" gençleri eğitin, bu vatana asker lazım, sizler eğitin, asker yetiştirin diye duyuru yapıyor.

"Emir demiri keser" misali bazı gaziler gibi Sadık dedemizde gidip kılıç kuşanıyor ve çömez er olarak girip 14 yıl askerlik yaptığı orduya "Mülâzımevvel" rütbesiyle subay olarak dönüş yapıp, yeni kurulan Askeriye'de görev alıyor ve ordumuza asker eğiterek hizmet ediyor. (1.Resim).

14 yıl süren askerliğinde uzun süre eğitimde olduğu bir dönemde biricik hatunu Azime gelini ve çocukları Kemal ile Rüştü'yü çok özlüyor. Görev yaptığı birlik Ankara'dan, Erzurum'a doğru yola çıkınca; Kayseri'dede mola verileceğini bildiği için Nevşeer'e haber salıyor. Azimeyi ve çocuklarımı çok özledim, onları getirinde göreyim diyor. Nevşeer'den Azime gelin ve çocuklarının yanına aileden bir adam katıyorlar, atarabası ile Kayseri'ye gönderiyorlar. O dönemde kidemli ve görevli er olan Sadık dedemiz ailesini bir çadırda misafir ediyor, bir müddet kalıyorlar, hasret gideriyorlar.

Gazimiz "Sadık Ataer" birliğiyle Erzurum'a doğru yol alırken, Azime gelin ve çocukları atarabası ile gerisin geri Nevşeer'e dönüyorlar...

Türkiye Cumhuriyeti kuruluyor. 1934 yılındada Soyadı kanunu çıkınca "KOLAĞASI" sülalesinden Mahmut oğlu Sadık dedemiz Atatürk'ten mi ilham almış veya Atamızla aynı zamanlarda Çanakkale'de yakın cephede savaştığı içinmi "Atanın Eri" manasında "ATAER" soyadını alıyor.

Torunu Sadık Ataer'de dedesinin adını ve soyadını gururla ve onurla taşıyor. Selâm olsun böyle ecdada ve torunlarına.. 

Bugünde yazıma bir virgül koyacağım. Sadık Dedemizin sivil hayata geçmesi ile birlikte, Hakkı Paşanın Konağını satın almasını, oğulları Kemal ile Rüştünün evlenmesini ve devamındaki süreci gelecek yazımda detaylıca anlatacağım.

Sağlıklı ve Sıhhatli Günler Dileklerimle..."