Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi (NEVÜ) İlahiyat Fakültesi Arap Dili ve Belagati Anabilim Dalı ile Kapadokya İrfan Kulübü iş birliğinde “Dünya Arapça Günü Programı” düzenlendi.
NEVÜ Vali Şinasi Kuş Kültür ve Kongre Merkezi Karavezir Salonu’nda düzenlenen programa; NEVÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Adem Çatak, İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Zülfikar Durmuş, İlahiyat Fakültesi Dekan Yardımcıları Dr. Öğr. Üyesi Cengiz Güneş ve Kapadokya İrfan Kulübü Akademik Danışmanı da olan Dr. Öğr. Üyesi Mustafa Sağlam, üniversitenin akademik ve idari personeli ile öğrencileri, Nevşehir Anadolu İmam Hatip Lisesi, Şehit Demet Sezen Proje İmam Hatip Lisesi öğretmen ve öğrencileri ile davetliler katıldı.
İlahiyat Fakültesi öğrencilerinden Abdurrahman el-Hamed’in Kur’an-ı Kerim tilavetinin ardından program açılış konuşmalarıyla başladı.
Programın açılışında konuşan Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Adem Çatak, Kur’an-ı Kerim’in dili olan Arapçanın önemine değindi. Çatak “Hepimiz ‘Arapça güzel ve önemli bir dil deriz’ ve Kur’an-ı Kerim ile bağdaştırırız. Kur’an öyle bir kitaptır ki; indiği ay 11 ayın sultanı Ramazan Ayı, indiği gece bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi, indirildiği zât bütün peygamberlerin efendisi ve insanlığın gurur kaynağı Peygamberimiz Muhammed (s.a.v.) efendimiz ve indiği şehir ise şehirlerin anası mübarek ve kutsal şehir olan ümmü’l-kurâ Mekke’dir. Kur’an’ın kendisiyle indirildiği dil olan ‘Arapça’ ise böylece dillerin efendisi olmuştur. Arapçadan bahsediyor isek, Kur’an-ı Kerim’den bahsetmememiz mümkün değildir. Arapçaya bu havasını ve bu karizmasını katan yegâne şey Kur’an’dır. Dolaysıyla bizim Arapçaya olan sevgimiz, muhabbetimiz ve aşkımızın temeli Kuran’a olan sevgimizin, muhabbetimizin ve aşkımızın bir göstergesidir. Yoksa Arapçanın herhangi bir başka dilden üstünlüğü ve kıymeti olmazdı” diye konuştu.
İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Zülfikar Durmuş ise Arapça’nın önemini Kur’an-ı Kerim’den aldığını ve Kur’an-ı Kerim’in zannedildiği gibi zor bir dil olmadığını söyledi.
Durmuş konuşmasında “Hiçbir dilin diğer dilden üstünlüğü söz konusu değildir. Ancak Kur’an-ı Kerim’den kaynaklı olarak Arapça önem kazanmıştır. Normal durumlarda Arapça zaten konuşuluyordu ama Allah-u Teâlâ’nın Kadir Gecesi’nde indirmesiyle Arapça bambaşka bir hüviyet kazanmış oldu. Nitekim er-Rûm suresinin 22. ayetinde Allah-u Teâlâ “Gökleri ve yeri yaratması, dillerinizin ve renklerinizin farklı olması O'nun delillerindendir” der. Ancak diller farklılık arz ederler. Bu bakımdan Arapça çok geniş bir anlam alanına ve kelime hazinesine, dünyada müstesna bir yere sahiptir. Bundan böyle Müslümanlar, Kur’an-ı Kerim’e gönül veren insanlar Arapçanın bu ikliminde ve atmosferinde dolaşıp duracaklar ve Allah-u Teâlâ’nın kimi zaman gönüllere hitap eden, kimi zaman akıllara hitap eden kimi zaman da insanları korkutan ayetleriyle karşı karşıya kalacaktır. Böylece insan içindeki fikri ve psikolojik durumuna göre ya iman dairesinde kalacaktır, ya da inkârı tercih edecektir.
Allah-u Teâlâ tarihin çeşitli duraklarında din dilini farklı kalıplarla ifade etti. Son olarak hikmeti gereği Allah Arapça olarak bunu bizlerle buluşturdu. Bundan böyle bütün insanların ve insanlığının tek adı ve adresi Kuran’ı Kerimdir. Kuran’ı Kerim’in emir ve yasakları hayata taşınmadıkça insanlık gün yüzü görmeyecektir. Bu bakımdan Arapça önemini Kur’an-ı Kerim’den almaktadır. Kur’an-ı Kerim’in dili zannedildiği gibi zor bir dil değildir. Çünkü Rabbimiz Kamer Suresinin 17., 22., 32. ve 40. ayetlerinde dört kez “Andolsun biz bu Kur’an’ı, iyice anlaşılıp öğüt alınabilmesi için kolaylaştırdık. O halde düşünüp öğüt alacak kimse yok mu?” diye vicdanlarımıza soruyor. Çalışkan bir öğrenci edasıyla Rabbimizin bu ve benzeri ayetlerini okuduğumuz zaman “Rabbim biz seni anlamak istiyoruz. Çünkü bu senin kelamındır, bana nasıl insan olmam gerektiğini öğretiyorsun. O halde ben bir inanan olarak, bir Müslüman olarak senin sözlerini tutmak zorundayım” diyerek rabbimizle konuşmamız gerekiyor. Allah-u Teâlâ nasıl Hicri yıl olarak 1446 yıl öncesinden bizlerle böyle konuştuysa, bizlerinde aynı şekilde rabbimizle konuşması ve onun emirlerini hayatımıza geçirmemiz gerekiyor. Yani mesleğimiz ve sosyal statümüz ne olursa olsun kesinlikle Allah’ın ezelden bize söylemiş olduğu kelamını anlamalı, anladıklarımızı kavramalı ve kavradıklarımızı da hayatımıza geçirmeliyiz” dedi.
“Arapçanın İslami İlimlerdeki Yeri”
Yapılan açılış konuşmalarının ardından İlahiyat Fakültesi Arap Dili ve Belagati Anabilim Dalı öğretim üyelerinden Dr. Öğr. Üyesi Mehmet Sıddık Özalp’in Arapça sunumu ve Dr. Öğr. Üyesi Elif Tekin Yılmaz’ın da tercümesi ile “Arapçanın İslami İlimlerdeki Yeri” üzerine konuşma gerçekleştirildi.
Konuşmada “Arapça yalnızca bir iletişim aracı değil, aynı zamanda ümmetin kimliği ve köklü medeniyetinin mirasıdır. O, bilim ve bilginin, edebiyat ve sanatın dilidir. Ayrıca, ümmeti asırlar boyunca birleştiren Kur’an-ı Kerim’in dilidir. Din açışından Arapça, Kur’an-ı Kerim ve sünneti anlamanın anahtarıdır. Bu durum dinini anlamak için çabalayan her Müslümana her kimseye onun öğrenimini gerekli kılar. Tarihte ise Arapça, dünya medeniyetleriyle etkileşim sonucunda Türkçe, Farsça ve İspanyolca gibi birçok kültür dillerini etkilemiştir. Edebiyatta şairler ve yazarlar en ince duyguları ve en derin anlamları belli bir üslupla ifade etme konusunda Arapçayı başarılı bir şekilde kullanmışlardır. Bilim alanında ise Arapça, İslam medeniyetinin altın çağında bilgiyi koruma ve geliştirme noktasında merkezi bir rol oynamıştır” vurgusu yapıldı.
Öğrencilerde Tiyatro Gösterimi ve Şiir Dinletisi
Programda ayrıca İlahiyat Fakültesi öğrencileri Filistin’de iki gencin hayata ve umuda dair bakış açısını konu alan tiyatro ile birlikte Arapça öğrenirken karşılaştıkları zorlukları mizahi ve eğitici bir üslupla ele aldıkları iki ayrı tiyatro gösteriminde bulundu.
Arapça şiir dinletisi, Arapçanın zenginliğini ve güzelliğini konu alan video gösterimlerinin ardından program, katılımcılara çeşitli ikramların yapılmasıyla sona erdi.