OCAK BAŞI
Erciyes Dağı ile Hasan Dağı arasındaki yüksek yanardağ yaylasında yılın onbir ayı ocak yanar. Isınmak, yemek pişirmek için. Ocağın yanması, dumanının tütmesi ailenin varlığı için de gereklidir. Aile bireyleri ocak başında toplanır, o gün yaptıklarını, ertesi gün yapacaklarını, ürün durumunu, hasadı, pazarı konuşurlar. Arada sırada konuk da katılır bu yarenliğe.
Erdaş Dağı, Melendiz Dağı, Göllüdağ, Aşıklıdağ, Oylu Dağı, Topuz Dağı, Tekke Dağı kardan kuşak bağlamağa başlamıştır. Doruklardan etkeklere doğru ağartı giderek büyümektedir.
Kasım ayının ilk günleri. Kış haber veriyor: Geliyorum!
Sulusepken kar atıştırıyor. Kuz yeller esiyor, üşüten.
Patates sökümü sürüyor ekeneklerde. Toprakla savaşım var. Toprak çamurlu. Topraktaki yumruları çıkaran el, el olmaktan çıkmış. Sanki bir meşe ağacının gödesi,dalı. Yine de, yumrular iriyse, toprakaltı verim yüksek ise, aile bireyleri seviniyorlar. Çektikleri sıkıntıyı unutuyorlar.
Arada sırada kar serpiştiriyor. Yazıda yabanda sığınacak bir yer de yok. At arabasının, traktör vagonetinin (römork) altı…Islanmaması için özen gösterilen çalı çırpı ile, keven ile burada ateş de yakılıyor. Hem ısınmak için, hem öğlen yemeği için. Bulgur pilavı. Tereyağı az; olsun. Salçalı. Yanında yufka ekmeği, soğan...Ayran da var. Üstüne tatlı…Yok…Olmasa da olur.Hasta hali mi sorarsın!
Gün boyu sürmüştür söküm işi. Çamurlu yumrular çuvallara konur. Islana ıslana daha da ağırlaşmış; 70-80 kiloyu bulmuştur her bir çuval. Bunların yüklenmesi ayrı bir dert arabaya, vagonete. Yazıda yabanda bırakılmaz . Eve götüreceksin. Her bir yumru sırtına cingitaş gibi dokunur. Taşıyanı sersemletir. Toprak da çamurlaşmıştır, yürümek zordur. At arabasının, traktörün ilerlemesi de. Kimi zaman tekerler, lastikler batar çamura; insan gücüyle çıkarılır oradan.
İş bitti mi? Çuvalların üzerinde bir yolculuk, köye doğru. Bir saat de sürebilir, iki saat de. Ingıl ıkış, yollar yokuş. Yarılmış, yırtılmış yazı yollarında eve doğru bir yolculuk. Kar yağmaktadır. Arabanın yeli de eklenince buna, soğuk dayanılmaz olur. El, ayak şişer. Yorgunluk…Eve bir varsak da, ıslak giyitlerimizi değiştirsek. Açlık…Öncelikli değil açlık. Önce kurulanmak, ıslak giysileri değiştirmek…
Çalışarak, çamurlu toprakla uğraşarak geçirilmiş bir günün ardından, ortalık karardığında varılan ev. Açılan hayat kapısından içeri giren araba…Islandı zaten ıslanacağı kadar. Hele dursun çuvallar. “Gelin, geliiin! İyice üşümüşsünüüüz, donmuşsunuuuz! Hadi, üstünüzü başınızı değiştirin. Ocağın başına gelin.” Kazasız, belasız geçirilmiş, kazançlı bir günün ardından sıcak bir çağrıdır bu. İnsan, yorgunluğunu unutur. Çağrıya uyar. Denileni yapar. Ocakta odun, kuru keven yanmaktadır. Zerdali dalları çıtır çıtır. Gaz lambasının ışığının da yardımıyla tandır evi, oda aydınlanmaktadır loş da olsa. Odaya tarhana çorbasının kokusu yayılmıştır. Kekikli…Yanında Göre çöreği…İsteyen yufka da yesin. Kalaylı sininin çevresine oturur aile bireyleri. Örtüyü dizlerinin üstüne çekerler. Gözlerinden uyku akmakta…Bu çorba içilecek önce. Sonra yarenlik başlayacak. Gün boyu yapılanlar…Yarın yapılacaklar. Bir anlamda üretim planlaması, hasat sorgulaması…Piyasa…Fiyatlar…
Tüccar ne veriyor? Ele geçen nedir, ne olabilir?
Ocak başı deyip geçmemeli…Köylünün yaşamında yeri önemli…