ÖĞRETMEN ADAYLARI

ÖĞRETMEN ADAYLARI

- Baban ne iş yapıyor ?

- 657.

-Senin ?

- Babam öldü.

- Senin ?

- İşsiz.

- Ya senin baban, kızım !

- Çiftçi idi. Bıraktı ekim dikimi.

- Ya senin baban, oğlum !

- İşçi idi, çıkardılar.

Üniversite kente hayli uzak. Dur kalk,otobüsle bir saat çekiyor yolculuk. Mardin yolundan, Urfa Bulvarı'ndan, Elazığ caddesinden, Silvan yönünden Üniversite kampüsüne binlerce öğrenci geliyor. Daha doğrusu gelmesi gerekiyor. Nerdee !

Dersler saat 8'de başlıyor. Dersliğe giriyorum. Günaydın diyorum. Karşılık  yok. Masanın üzerinde öğrenci ad çizelgesini açıyorum. 35 öğrenci olması gerekiyor. Sayıları 8. Dersin sonuna doğru 2 öğrenci geliyor. Toplam sayı ancak 10.

İlk dersimi tam tamına işliyorum: 50 dakika. Ders arası...

Alt kattaki kantine iniyorum.

Her bölümün öğrencisi, ayrı ayrı yerlerde toplanmış.

Çay içerek, kahkaha atarak vakit geçiriyorlar. Dertsiz, tasasız görünüyorlar. Ders umurlarında değil. Tek tek soruyorum yazımın başındaki soruları ? Önemsizcesine, ilgisiz yanıtlıyorlar. Daha doğrusu, gülümsüyorlar, yanıt vermeksizin  ( saygılarına diyeceğim yok, babaları yaşındayım  ) . Sinirlenmemeğe çalışıyorum, fakat elimde değil.  Bunlar son sınıf öğrencileri.  Öğretmen adayları... Eğer KPSS'nda başarılı olurlarsa bir liseye atanıp ders vermeğe başlayacaklar.

Sorumluluk bilinci var mı ?

'' Sevgili gençler,'' diyorum, sakin olmağa çalışarak, '' Şimdi anneniz, babanız sanıyor ki, oğlum, kızım fakültede sınıfında oturmuş güzel güzel öğretmenini dinliyor. Kavga döğüş yok. Mesleğini kazanacak. Zorlanıyoruz para göndermede, biz yeni giysi almasak da olur, az yesek de olur; fakat çocuğumuz iyi giyinsin; arkadaşları arasında mahcup olmasın; iyi yesin ki derslerini iyi izlesin, sınavlarında başarılı olsun ! Doğru mu düşündükleri  ! ''

'' ........................ ''

'' Ya sen , babam öldü diyorsun. Fakat buradasın, bir dersi kaçırdın,  üzülmüyor musun ? ''

'' ...................... ''

'' Ya sen kızım, baban artık çiftçilik yapmıyormuş. Peki sana nasıl para gönderiyorlar. Hiç utanmıyor musun, benim ailemin düzenli bir geliri yok, fakat ben derslere girmiyorum. Kantinde laga lugayla, dedikoduyla vakit geçiriyorum diye. ''

Bir öğrenci dikleniyor.

'' Dersler bize hitabetmiyor hocam. Bu modası geçmiş laflarla biz ne sınav kazanabiliriz, ne eğitimci olabiliriz. ''

'' Neleri eksik görüyorsunuz, yazın verin bana diyorum her dersimin ardından. Bugüne dek tek biriniz iki söz yazıp vermedi. Yoksa yazmayı da mı unuttunuz. Ben hepinizi lise mezunu sanıyordum.''

                                         ..........................

İkinci ders , bakıyorum, çizelgedeki öğrencilerin tümünden iki eksik, hepsi sıralarındalar.

'' Birinci derste hangi konuları işledik. 8,10 arkadaşınız vardı, not tuttu. Onlara sordunuz mu, öğrendiniz mi ? ''

Yanıt yok. Gülüyorlar. Yüz ifadelerinde alaycı  mimikler...Eğitimciliği hafife alıyor öğrenci. Önemsemiyor süreci. Derste öğrenemediği konuları kitaplardan tümleyerek boşlukları doldurabilir. Buna da dikkat etmiyor.

Eğitim Fakültesi'nde 30 yıl dersler verdim. Fen-Edebiyat Fakültesi'nin bazı bölümlerinde branşımla ilgili konuları işledim. Konferanslar verdim, sergiler açtım, diyapozitif gösterileri düzenledim.  Fakat kendi öğrencilerime atlas aldıramadım, not tutma alışkanlığı kazandıramadım. 50 TL verip atlas almayan öğrenci 1000 TL verip şık bir cep telefonu alabiliyordu. Bu, aralarında bir öğünme konusuydu.

Nitelikli eğitimci yetiştirebiliyor muyuz ?

Siz ne düşünüyorsunuz ?