Öğretmen Ozan İzzet Çetin

 ÖĞRETMEN, OZAN İZZET ÇETİN
 
Köyüm Güvercinlik
Bütün zamanlarda
Yaşayan yaşatan güzellik
Kucak açmış insanına
Suyu toprağı havası
Canlara can, gönüllere gönül vermiş
Süslü bir gelin gibi
Oturduğu yerde Aşıklı Dağı
Onun aşığıyız biz
Tuz ekmek yedik beraberce…
 
Niğde’den yola çıkıp da kuzeye doğru yol alırsanız Gölcük, Derinkuyu, Kaymaklı geçilir. Nevşehir’e 8 km kala, çökmüş bir hörgüçlü deve gibi Aşıklı Dağı çıkar karşınıza. Dağın güneye bakan yamaçları inler, mağaralardır. Mağaradan kesilen volkanik tüf kaya ,  oda yapımında kullanılmıştır. Dağın üst bölümleri lav. Eskiden güzel meşe ormanı varmış ; yılın on ayı ocak yakmak zorundasınız; ağaç mı kalır!
 
Aşıklı Dağı’nın güneyinde bu köy
Kekik kokar üzeri
Bir baştan öbür başa
Uzar alabildiğine
Diz boyu odaları, evleri.
 
İzzet Çetin Güvercinlik köyünde  1943 yılında doğdu. Toprakları olan bir ailenin çocuğu. Fakat, İç Anadolu bozkırında toprağın olsa ne olacak? Kıraç ve sürekli aşındırılan…Bire iki verir mi? Kimi yıllar verdiğin tohum bile çıkmaz.
 
Yoksulluk babamdan kalan bir servet
Harcarım harcarım bitmez.
Bir karaduman gibi,
Bastırdı bizi
Bastırdı kara-yokluk
Kara-kışta
Evlerimizi.
 
İzzet, ilkokulu köyünde okur. Yalnızca 3 yıl sürer bu. Acı dayanılır gibi değil.
 
Bir köy tanıyorum yurdumda
En büyük sorunu okul.
Bir okul tanıyorum bu köyde
Beş yıldır öğretmensiz.
Camları kırık
Rüzgar dövüyor içini püfür püfür
Üstü çökmek üzere
Saklambaç oynuyor gündüzleri içinde
Okul çağındaki çocuklar
Geceleri, bir dram canlanıyor burada
Birçok kumarcı genç
Cahilliğin öfkesinden
Dinliyorsun sonunu
Gerçek bir kavga sesinden
Bir kafa kan içinde
Öbürü ağır yaralı
Şehre de uzak bu köy
Üstelik taşıt işlemez
Tümü senin yokluğundan öğretmenim
Senin olduğun yerde bu dram oynanmaz
Cehalet ayaklarının altında pençe
Bilgi kafanda taç
Sana bilinenden bile çok
O kadar çok ihtiyaç.
 
İzzet ilkokulu bitiremez. Öylece kalır. Eski günleri özlemle anar. Okumayı, yazmayı unutmamak için saklar eski kitabını, defterini. Açar okur zaman zaman. Parmakları kalem tutmayı unutmasın diye eski defterlerinin boşluklarına yazılar yazar. Atatürk’ün gülümseyen, umut veren resmini okşar. Özlemlerini yıllar yıllar sonra yazacağı şiirlerde dile getirecektir.
 
Orada bir köy var,
Yalnız başına
Her zaman kimsesiz, olduğu yerde.
Gün batarken doğar ancak üstüne
Yoksun her şeyden,
Çok yoksun hem de.
Ağaçlardan, sudan,
Işıktan bile…
Çocuklar seni bekliyor öğretmen
Sen yetiştireceksin onları.
Yıllar var önümüzde
Boy atacak fidanların
“Yeni nesil, senin eserin olacak öğretmen”
Senin olacak yarın.
 
İzzet okumak ister; çaresizdir. İlkokulu bile bitiremedikten sonra ortaokulu nasıl okuyacak ?  Komşu Çardak köyü’nde  okul vardır. Orada da öğretmen yoktur. Babası, ekenekte çalışacak güç olarak görür İzzet’i. Köy yerinde herkes çalışmalı.
 
Okulum kilitli beş yıldır, yaşım oniki
Bu yol buradan kesilir
Gelmeyin üstüme gayri
Ekim ayı
Okul ayı
Ekim ayı
İki yol ayrı ayrı
Kocabaş adam ister peşinde
Küçük ellerim alfabesini.
 
Sonra köy için olağanüstü bir değişim gerçekleşir. Köye öğretmen atanır. Tellal duyurur bu muştuyu. İzzet için muştudur bu. Ya babası için:
 
Öfkesi kabardı babamın
Gönlüm okula gitti, ayaklarım tarlaya
Ve otuzbeş gün sonra
Zorla
Kara kaderimi kayıtlandırdım ak deftere
Saban tutan elime kalem tutturdum önce.
 
İzzet mutludur artık. Okullu olmuştur yeniden. Esmer kavruk yüzü sevinçle ağarır.
 
Öğretmenimin yüzünü gördüm gülüşü sıcak
Bir büyük sevgi taşar içimden
Sonbahar aylarının hüzünlü görünümü
Akasyalardan düşen her yaprak bir yana
Üstünde oynadığımız o bahçe
Defter oldu bize her güneşli günde
Çizerek yazdık çubuklarla toprağına.
 
Mutluluklar uzun sürmez köy yerinde. Yaşı ileridir derslikteki arkadaşlarına göre. “Okula direk ol,bari” derler. Babası alır okuldan. Uzaklaştırır öğretmeninden.
 
Okulun havası içimde gibi
Nasıl gül alınırsa dalından
Öyle koparıldım üçüncü öğretim yılında
               Okulumdan.
Bir sevgili yitirdi yüreğim
Kiremit örtülü yapıda gözüm
Set çekildi önüme
Kol gerildi
Uçamadım kırık kanat
Aydınlığa bakan kim
Ama sönmedi içimdeki ışık
Bitmez elden tutanlar diye
Bir umut büyüdü benimle
Ve sonra kitaplarım
Bilgi ambarı kitaplar canım
Gerçek büyük o
Yol oldu önüme sevdam
Her ayrı satır.
 
Azmin elinden hiçbir şey kurtulamazmış. Kar,tipi,boran. Şubat sonlarında bir diri Pazar günü, Nevşehir’de sınava girer. Dışarıdan bitirecektir ilkokulu İzzet. Başarır da. Diploması cebindedir şimdi. İkilemdedir. Ne yapmalı
 
Yollar inadına yokuş
Dönmek varmaktan daha zor inan
Dönüyor feleğin çarkı
Su gibi akıyor zaman.
 
Nevşehir Muhtelif Gayeli Ortaokul yöneticisi, yaşı 17 olmuş İzzet’in kaydını yapmaz. Yaşı küçültülmeliymiş. Sorun çözümlenir. Bu kez de, ilkokul diploması dışarıdan diyerek önüne duvar örerler. İzzet döner köyüne bunalımlar içinde. Babasıyla da bozuşur : “Senin adında bir oğlum yok benim”. Gider okula, öğretmenini bulur.
 
Okulun ak badanası aydınlığında
Öğretmenimin yakasındaki Atatürk rozeti
        Parlayan meşalesi ve zaman
Her karanlığı sabaha açar bir gün kocaman
Karanlıklardan aydınlığa vurdum elimi
Kapıyı açıp buyur etti beni içeri
Devrimlerimin öğretmeni
Yeni gelmiş köyüme
Sorunlarımı serdim
Dev gibi büyük durdu
 
Dedim : “Kayıt et beni kaldığım yerden
Geçerli değilmiş dışarıdan diploma
İçerden alacağım bu kez de”
Öfkesini incecik gülüşüyle yendi bilgi
Güven dolu bakışını çevirip yüzüme
“Üzülme sen yarınlar aydınlık,” dedi.
 
Dışıma taştı sevincim
İyi akşamlar diledim geldim, soğuk yatakta sıcak düş
Tüketemedi geceyi uykum
Düşündükçe ektiğim tohumlar kurakta.
 
Ortaokula kayıt günleri sona ermiştir. Ne yapmalı? Çare tükenmez. O yıl Nar beldesinde ortaokul açılır. Fakat, babanın öfkesi dinmez.
 
Dünyası yıkıldı babamın
Kızdı öfkeli seslerle
Okula, öğretmene
“İmza atmayı bilmem
Ben acımdan mı öldüm, ulan !”
 
Sonunda ereğine ulaşır İzzet. Nar Ortaokulu öğrencisidir artık. Bir odalı ev. Yeni bir yaşam başlar. 1959 yılının 6 Kasım Pazartesi gününü gösterdiğinde takvim. Ne var ki, geri kalmıştır kimi derslerde. İki bölü üçü yazamaz matematikte. Fakat, okumayı sevdiği için diger derslerinde başarılıdır.
 
Bir başka dünya yaşamak
Yarınlara bağlıyor yarınlar beni
Bir yüce sevgi oluyor
      Her gün
Her öğrenilen bilgi
Türkçe öğretmenimin övgüsü
Sınıfları geçiyorum
Her basamak dümdüz bir yol
Öğretmen okuluna doğru yönüm
İnsanın derinliklerine doğru.
 
Türkçe öğretmeni…Selam sana…Övgülerinle, rehberliğinle Türk yazın dünyasına bir ozan kazandırdın. Üfleyerek külleri, altındaki közü açığa çıkardın. Işığı oldun, yolunu aydınlattın İzzet’in. Sen öğmeseydin bu kavruk köy çocuğunun Türkçe ödevini, yazdığı yazıları, biz nerden okuyacaktık Güvercinlik köyünün türküsünü! Nasıl bilecektik bozkırın sancısını! Sağol Öğretmenim. Binlerce kez sağol…
 
Ve Öğretmen Okulu…Nar ile Nevşehir arasında…Eskiden 20 Temmuz İlkokuluydu. İzzet burada öğrenci oldu. Başarılıydı. Şiirler yazdı; öğretmenlerinin gözünde seçkin bir ozandı artık…Yurt sorunlarına ilgi duyan çağdaş bir yazar…Sonra köylerde yıllar süren öğretmenlik…Kendisi gibi , köylerin karanlıklarında kalmış, ışık bekleyen çocuklara okumayı, yazmayı, Atatürk’ü öğretmiş. Elleri kalem tutar olmuş çocukların…Sevgiyle vermiş dersini. Başarılı bir öğretmen olarak tanınmış, bilinmiş, gösterilmiş. Toplantılarda, gösterilerde, konferanslarda şiirinden örnekler vermesi için kürsüye çağrılmış bir aydın insan…
 
Yol boyu kenarlarda
Çömlek kadar çocuk onlar orda
Anılarımda…
Farkında değiller susadıklarının
Farkında değiller zamanın
Yaşadıklarının…
Bir elleri kürek
Bir elleri kova
Ev kurmuşlar toprağa
Tozlu yüzlerinde gülücükler var
Işıl ışıl renkli gözlerinde yarın
Gelecekler var.
 
1985’te İstanbul’a atanır. Zorlukla geçen günlerde de görevli olduğu okulda eğitimi sürdürür. İlkel bir  otelde de kalsa yine mutludur. Sonra Çengelköy…Türkçem, benim ses bayrağım diyen büyük ozan Fazıl Hüsnü Dağlarca ile tanışır. Dostlukları ilerler. Yazdığı şiirlerini okur ona Öğretmen İzzet Çetin. Yer yer beğenir. Eleştirdiği de olur.  Daha önce yayımlanmış Oyun, Anılarda Yürümek, Aydınlık Korkusu, Bir Salkım Sevgi adlı kitaplarını bütünlük içinde yayımlamak isteğini söyler. Büyük ozan ad önerir : Güvercinlikte Kanat Sesleri…İzzet Öğretmen sevinçle benimser bu adı. Bu, uygun bir addır ve kitap 1998’de yayımlanır. Sonra Gökyüzü Gezgini çıkar gelir.
 
Öğretmen Ozan İzzet Çetin emeklidir bugün. İstanbul Çengelköy’de yaşar. Köyünü de ihmal etmez. Hemen her yaz ziyaret eder. Güvercinlik ile Özyayla ( Kızılcin ) arasındaki Yukarıyazı’da, bir zamanlar tosbağaların susuzluktan öldüğü bozkırda, tüf topraklı ekeneklerde elma bahçesi oluşturmuştur. Çağdaş meyvecilik ilkeleri uygulanmaktadır. Yer altı suları, gürül gürül, motor gücüyle çıkarılmakta ve havuzda biriktirildikten sonra elma ağaçlarına verilmektedir. Ayrıca, birçok sebze de yetiştirilmektedir burada.
 
Öğretmen İzzet Çetin…Ozan İzzet Çetin…
 
Ben Anadolu’yum
Dağ eteklerinde
Tepe yamaçlarında
Soluyan otlarında
Kuşların kanatlarında
Tozunda toprağında
Bulutlarında
Ben Anadolu’yum
Köy köy, şehir şehir
Bugünlerinde yarınlarında
Umutlarında…
 
Eğitimciliği yanında Türkçemize şiirler kazandıran bir güzel usta.
Ana dilimize emek veren, aydınlığı omuzlayan, karanlıktakilere ışık götürme uğraşısı içinde, çalışan, didinen  bir eğitmen, bir yazın eri, bir emek eri…
 
Şiir yazarım
Övgü yazarım
Dilimde tükenmezliğe
Sevgi yazarım
 
Yurtsun bayraksın Türkçem
Özgürlük barış sesin
Yunus’un içinde yanan ateşi
Karacoğlan’ın Elif’isin.
 
Buğdayımız başlıklı şiirinde bozkır insanının doygunluğu vardır.
 
Köyümüzün kokusu çörek
Türlü ekmek türlü börek
Sana sevgi saygı gerek
Unum bulgurum tarhanam
 
Onurumuz arımız
Buğdayımız darımız
Senle doyar karnımız
Soframızın baş tacı.
 
Barışa,bütünlüğe,bir arada yaşamağa en çok gereksinim duyduğumuz bugünlerde, ozanımızın  Kucaklamak adlı şiiriyle bitirelim yazımızı.
 
Gel doğulum
Gel batılım
    Dönerek
Yeryüzü üstünde kanat çırpan kuş
Güneylim kuzeylim
Selam uzaktan Akdeniz’e
 
Adını duymadıklarım
Kendini görmediklerim
Öncelerim sonralarım
Yüreğimden selam size.