PROF DR HASAN ESKİ :
MÜLKİYELİ ŞAİR, BİLİM ADAMI
Anadolu’nun ortalarında,
Erdaş Yaylası’nın bağrında,
Yalçın bir dağ eteğinde,
Bir köy var yalnız duran,
Doğduğum yer, benim köyüm Doğala’m.
1945. İkinci büyük paylaşım savaşının bittiği yıl. Askerler terhis edilmiştir de, Anadolu gerçekten barışa, refaha, dirlik düzenliğe kavuşabilmiş midir? Niğde Vilayeti’nin Nevşehir Kazasına bağlı Melegübü-Derinkuyu Nahiyesi’nin 8 köyünden biridir Doğala. Ali Baba’nın, Hatice Ananın bir çocuğu doğar o yıl. . Adını Hasan koyarlar. Sakarya Melhame-i Kübrasında , Polatlı-Haymana arasındaki kıraç bir tepede Yunan kurşunuyla şehit düşmüş dedesinin, TBMM ordusunun boz urbalı neferi Hasan’ın adını verirler bebeğe. Yaşayıp yaşamayacağı bile belli değildir. Kasıp kavurur salgın, yolukucu –salgın, bulaşıcı- sayrılıklar . Hasan güçlüdür, direnir, yaşar.
Baba nasıl bir insandır?
Ali Baba benim babam,
1916 Doğala doğumluydu
Sakarya’da şehit düşen
Hasan’ın ilk oğluydu.
Yetimlik ve yoksulluk çıraklıktan başlattı,
Daha çocuk yaşında ilk gurbet hikayesi.
Cesaret ve azimle unutulmaz işler yaptı,
Kazanmayı öğrendi, sonra geldi gerisi.
Yol yok, iz yok. Fakat okuma yazma bilmese de cevher yürekli Ali ağa bir kamyonu sürer getirir Doğala’ya. Ne var ki, bu sevda tüm mal varlığını siler süpürür.
Kamyona sevdalı Ali ağaya dar gelir Doğala…Sıkar, bunaltır Melegübü, Niğde…Netmeli, neylemeli? Yıl 1953. Ver elini İstanbul. Mecidiyeköy’de bir kondu. Şirin mi şirin gelir Hasan’a. Doğala’dan çıkıp gelmiş 8 yaşındaki çocuğa her şeyi ilginçtir İstanbul’un. Aile tutunur yaşama.O küçük kondu mutlu insanlarla büyür, aydınlanır,ısınır.
Hiçbir zaman endişe yaşamadık, duymadık
Güvenli bir liman gibi bizi sakınır korurdu.
Sağlığında hiçbir şeyden mahrum bırakılmadık,
Kaya gibi omuz verir, dağlar gibi dururdu.
Ali ağanın yapmadığı iş kalmaz İstanbul’da. Sebzecilik, kahvecilik, kamyonculuk, fotografçılık, manifaturacılık, halıcılık…Halıcığı benimser. Ama antika halı konusunda uzman olmuştur. Aranan kişi. Kapalıçarşı’da tecim işleri…Artık aranan insandır. Mutludur.
Özgür işleri sevdi, kimseye bağlanmadı,
Dürüstlük, emek, sabır silahıydı sürekli.
Bir bacağı aksaktı, bir kamyon kazasından,
Ağır işlerde bile sağlamları sollardı.
Öfke hali korkunçtu, ok çıkardı yayından,
Kaypaklığa, hileye kılıç gibi dalardı.
Gelimli gidimli dünya. Fani alem…Oğlunun, öbür dünyaya seslendiğini bilse nasıl mutlu olurdu Ali ağa. Kim istemez, bu dünyadan göçüp gittikten sonra, arkasından böyle güzel sözler edilmesini, hayırla yadedilmesini .
Çalışmak ve yapmak düsturu oldu,
İyilik, insanlık vardı özünde.
Kendi gitti, ismi kalblerde kaldı,
Son gördüğüm aydınlıktı, nurdu yüzünde.
Tarifsiz ölçüde mutluyum baba,
Çalışmayı, başarmayı, insanlığı öğrettin.
Ali Baba’nın oğluyum, gururluyum baba,
Bizim geleceğimiz için neleri feda ettin.
Hakkında kem söz eden bir tek kişi yok,
Ömrün boyu kötülükten uzaktın.
Dostu düşmanıyla saygı güven çok,
Sen arkanda güzel bir nam bıraktın.
Hasan, ilkokulu, ortaokulu Mecidiyeköy’de, Nevşehir’de, Şişli’de bitirdi. Liseyi İstanbul Kabataş Erkek Lisesi Fen Bölümünde tamamladı.
Mecidiyeköy’de ilkokul, Şişli’de ortaokul,
O zamandan anladım, gönlüm okuma hevesinde.
İlk gençlik yıllarım, romantik çağlarım,
Boğaz’da, Ortaköy’de, Kabataş Lisesi’nde.
Düşünüyorum da, biz Göreliler Nevşehir’e okullarımıza giderken Dere Mahallesi’nden geçerdik. Hasan da bazen yola çıkar bizimle yürürdü. Ben, Hüseyin,Hasan…Yarenlik ederken yol kısa sürerdi. Hasan, yaşına göre olgun, ileri düşüncelerini güzel, sevecen bir biçimde anlatırdı. O yarenliklerin tadı damağımdadır. Biz Fransızca ders görüyorduk, Hasan ise İngilizce. Ben o yaşımda, Fransızcanın yeterli olmadığını anlamıştım. Bir gün, Hasan bana bir takvimden söz etti. Güneş takvimi. Ankara’ya, Yücel ağabeyime mektup yazıp istedim. Göre’den giden dayımın oğlu Aliosman Ağabey alıp getirdi takvimi. Neden önemliydi bu takvim ? Her sayfasının altında, çerçeve içinde bir İngilizce cümle vardı. Fakat, okunuşu yoktu. Hasan’ın İngilizcesi iyi idi ve tüm ortaokulda, lisede bu yönüyle de tanınıyordu. Ona okutuyor, böylece her gün bir cümle öğreniyordum. Demek oluyor ki, İngilizce öğrenmemde etken olmuştur Doğalalı arkadaşım.
1969 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Maliye ve İktisat Bölümünü bitirir Hasan. Saliha hanımla yaşamını birleştirir, aile kurar o yıl. 1970’de Milli Eğitim Bakanlığı sınav açmıştır. Birincilikle kazanır ve Köln Üniversitesi’nde doktora yapar. Konu: İktisat Teorisi. Danışman: Prof Dr Christian Watrin. Tezin adı: Türkiye’nin ABÜyeliğinin Ekonomik Sorunları. Tezini savunur ve Pekiyi dereceyle Dr. Rel.pol unvanını kazanır.
Ankara Siyasal’da atak gençlik yıllarım,
Bilim adamı olmaktı benim kesin kararım.
Yurtdışı sınavını birincilikle geçtim,
Doktora yapmak için “Ya Allah” yola düştüm.
İsviçre’den başladı Avrupa hikayesi,
Almanya’da yoğunlaştı doktora-araştırma.
Doktora unvanımı veren Köln Üniversitesi,
Zoru yaşayan bilir, kolay kazandım sanma.
Dr Hasan Eski, artık Köln Üniversitesi’nde ders vermektedir. Doğala’dan çık, Nevşehir’de, İstanbul’da, Ankara’da oku, Almanya gurbetinde, günümüzde de güncelliğini koruyan, hiç eskimeyen bir alanda Doktora yap…Gelişme, ilerleme, çağdaşlaşma budur işte.
1977 yılında yurda döner Dr Eski ve Ege Üniversitesi’nde ekonomi dersleri verir. 1982’de Uluslar arası Ekonomi dalında Doçent; 1988’de aynı dalda Prof unvanını kazanır.
Yurda kesin dönüşte İzmir’de karar kıldık,
Bu şirin kenti sevdik, hayatı burada kurduk.
İki oğlum da burada büyüdü ve okudu,
Yaşam çok güzel geldi, tadı doyulmaz oldu.
Geçmiş dün gibi ama, zaman akıp gidiyor,
Otuz üç yıldır İzmir’deyiz, hayal gibi geliyor.
1996-2011 arasında birçok kez, seçimle Endüstri Mühendisliği Bölüm Başkanlığı’na seçilir ve bölümün gelişmesini sağlar.
Ege Sanayi Odası’nda baş danışmanlık, bir İzmir gazetesinde köşe yazıları hazırlama, İngilizce ve Almanca bilimsel makaleler…Projeilere, ekonomik araştırmalara rehberlik…
Dr Hasan Eski şiir yazar, günlük tutar, resim yapar. Hobileri zengindir.
1969’da Saliha Hanımla evlenir. Özgür ve Egemen adlarında iki delikanlı doğar, büyür. Özgür, günümüzde Endüstri Mühendisliğinde öğretim üyesidir. Kendi meslekdaşı ve bir büyük şirkette yöneticilik yapan Gülcan ile evlidir.
Egemen, İktisat Fakültesi’ni bitirmiştir. Bir büyük tekstil firmasında yönetici olarak çalışmaktadır. Eşi Elvan, besin alanında laboratuar sorumlusudur. Egemen Elvan çiftinin Görkem adında dünya tatlısı bir kız çocukları vardır. Dedenin, babaannenin dünyada en sevdiği varlıktır artık o.Yaşam coşkusu, sevinci, mutluluğu…
Bu bahar bahçemize minik bir melek geldi,
Girdiği her gönülde güller açıyor.
Düşler ve umutlar şölenindeyiz sanki
Yaşama sevincimiz sel olup coşuyor.
Bu bahar bize bir minik melek geldi,
Kucakta ilk ağlayışını duymak bir başka.
Badem gözlerindeki ilk ışıltıyı görmek güzeldi,
Tanrı bize bağışlasın doyulmuyor bu aşka.
Bu bahar bize dünyanın en güzel bebeği geldi,
Güzel bebeğim yaşamın sağlık ve mutluluk dolsun,
Dualarımız ve dileklerimiz hep senin için dizildi,
Allah’ım minik Görkem’imizi korusun, korusun. (10 Nisan 2011)
Prof Dr Eski, olanak buldukça yoğun derslerinden, yöneticiliğinden, danışmanlıklardan Çeşme’deki evine kaçıyor. Orada bir tatlı huzur buluyor. Hele minik Görkem de aralarında ise.
Gün batıyor yavaş yavaş,
Kızıl tepelerin karanlığından.
Çeşme’nin bir koyunda geceyi beklemekteyim.
Gemiler geçiyor, irili ufaklı uzaklardan,
Yıldızlar çoğalıyor koyulaşan gökyüzünde,
Gönlümü eski bir aşk şarkısında gezdirmekteyim.
Şu tarifsiz gecelerin derinliği içinde,
Bakarım gökyüzünün akıl ermez ihtişamına.
Bu Samanyolu binlerce ışıkyılı uzakta,
Bu Kutup yıldızı kuzey tarafta,
Bu Seher Yıldızı yeni doğmakta,
Bu takım Büyükayı, bu takım Küçükayı,
Bu parlak yıldız, Kuyruklu Yıldız,
Dünyamızdan giderek uzaklaşmakta…
İzmir, Çeşme güzeldir güzel olmasına da sıla bir başka. Özlemi kimi zaman dayanılmaz boyutlarda. Kolay olsa da, her hafta sonu Doğala’ya bir uğranılsa…
Uzak olsam da köyümden yıllardır,
Bazen yürürüm tozlu taşlı yollarında.
Yükseklerine çıkarım zaman zaman,
Enginlerini doya doya seyretmeye.
Aklıma eser, bağlarına giderim,
Çubuktan üzüm kesmeye.
Meşelerin serinliğinde dinlenirim, tazelenirim,
Keskin iğde kokularında çarpılırım, mest olurum.
Yanık yüzlü, ceylan bakışlı kızlarına vurulurum,
Hırçın Erdaş rüzgarlarında çeliklenir, ayılırım.
İnsanın, bırakıp her şeyi, sılaya dönme isteğini zaptedemediği anları vardır. Hasan Eski de “Anladım köyüme bahar geliyor “ diyor. Kendini Doğala’da imiş gibi düşünerek…
Sabah uyandım ki bahçemde kuşlar,
Güneş bulutlarla yarış ediyor,
Esen yele baktım bir ılıklık var,
Anladım, köyüme bahar geliyor.
Kaleden aşağı sutüğlen akar,
Kar suları enginlere koşuyor.
Dedeler bir heves bağları budar,
Anladım, köyüme bahar geliyor.
Erdaş Yaylası’nda sürüler otlar,
Kuşlar bir ivedi yuva kuruyor.
Keçiler kayada, oğlaklar hoplar,
Anladımk, köyüme bahar geliyor.
Gökyüzünde telli turna katarı,
Sıra sıra, bölük bölük geçiyor.
Karınca, kelebek, bal arıları,
Anladım, köyüme bahar geliyor.
Prof Dr Hasan Eski’nin özlemi derin. Köyünün dağına, yaylasına, tozlu yollara, kervansaraya, üzüm bağlarına vurgun. Köyünü, köylüsünü seviyor. Yazdığı sayısız şiirden küçük bir seçme yaparak yayımladığı ve bir vefa duygusuyla, “Sevgili Göreli kardeşim Emrullah Güney’e, Nevşehir’de beraber okuduğumuz çocukluk yıllarımızın anısına” diye yazıp imzaladığı şiir kitabı ( Doğala’dan Uzaklara Yol Gider ) bir güzel örnek. Gönül ister ki, yaptığı tabloların renkli görüntüleriyle bezenmiş görkemli yeni bir şiir kitabı daha çıkıp gelsin. Ve biz de okuyalım, tadına vara vara. Zor bir şey mi istiyoruz !
Islak yapraklar tazeliğinde bir umut,
Minik serçeler silkinişinde bir iç hafifliği.
Mutluluk dersleri veriyor bana,
Bahar dalları arasından gök maviliği.
***************