RECEP İNCE : NEVŞEHİR’İN EĞİTİM-KÜLTÜR YAŞAMINDA BİR AYDIN ESNAF

RECEP İNCE : NEVŞEHİR’İN EĞİTİM-KÜLTÜR YAŞAMINDA BİR AYDIN ESNAF

 

1971 mayıs ortasında Merkez Ortaokulu’nda sosyal bilgiler öğretmeni olarak eğitim yaşamına başladım.

1972 -73 ders yılında, mezun olduğum Lise’de coğrafya, jeoloji dersleri veriyordum.

Aynı yıl Öğretmen Okulu’nda da coğrafya derslerini üstlenmiştim. Demek, o dönem az sayıda eğitmen varmış bu dersleri veren.

Lise’de müdür ,coğrafya eğitmeni Muzaffer Sofuoğlu idi. Kastamonulu, Nevşehir’e atanmış, benimsemiş, varsıl bir aileden kız alarak Nevşehir’in damadı olmuştu. Kilis Öğretmen Okulu’na müdür olarak atandığı halde istememiş, bir süre görev yaptıktan sonra kendi isteğiyle yeniden Nevşehir  Lisesi’ne dönmüştü. Bir aile ortamına girmiş gibiydim burada. Müdürümüzün odasında toplandığımızda 1961-64 arasındaki Lise arkadaşlarımla biraraya geliyor,eski günleri anıyorduk. Yer yer acılı, yer yer gülmeceli…Kimi öğretmenlerimiz hala devam ediyorlardı burada: Resim öğretmenimiz Servet Göncü gibi. Arkadaşlarım da Selçuk Eğitim Enstitüsü’nü bitirdikten ilk atandıkları yerde 2,3 dönem görev yapıp, memleketlerine dönmüşlerdi. Matematik öğretmeni Naci Özgün önce Bolu Yığılca’da çalışmıştı. Bize o güzel yurt köşesini, ormanını, çayır çimenini, doğasının güzelliğini öve öve bitiremiyordu. Fen Bilgisi öğretmeni Avanoslu İbrahim Körükçü de Erzurum Hınıs’ta görev yapmıştı. O yörenin hayvancılığını, yaylalarının güzelliğini anlatıyordu. Cengiz Akçam da Sıvas Divriği’de görev yapmıştı ;  Nuri Demirağ Ortaokulu’nu anlatıyor, ünlü iş adamının yaptırdığı okuldaki laboratuvarın birçok lisede olmadığını söylüyordu. Ortahisarlı, bizim Cabi dediğimiz Ahmet Özgümüş de Erzurum Atatürk Üniversitesi İngiliz Filolojisi mezunuydu ve sanırım ilk atandığı yer de burasıydı. Türkçe öğretmeni Oğuz Karaşahin de aramızdaydı. Bir süre sonra Ahmet Köksal da kadroya dahil olmuştu.

Haftanın 2 günü kendi okulumun dışında diğer okullarda ders verirken elbette KİTAP SARAYI tanınır, bilinir bir yer olmuştu. Her gün uğradığım bu güzel mekanı Ticaret Lisesi mezunu Recep İnce kurmuştu. Her türden kitap, kırtasiye malzemesi…

‘’ Bak Hocam, bunlar İş Bankası’nın Psikoloji dizisi kitapları, başka yerde bulamazsın. Ankara’dan getirtmek istesen pahalıya malolur. Senin için ayırdım.’’

Alırdım. Cezmi Tahir Berktin’in eğitimle ilgili 2 kitabı : Türkiye’nin Eğitim Sorunları, Problemli Çocuklar…

Cebimde, otomobilimdeki bir çantada sürekli resim kağıtları, çizim kalemleri olurdu. Rotring rapidoları da bana Recep tavsiye eder, Snowman gibi değişik marka kalemleri denememi önerirdi.

Tanışıklığımız giderek güzel bir ortak ürün verme yolunda ilerledi.  Bir ziyaretimde bana, Kayseri örneğinden yola çıkarak bir NEVŞEHİR İLİ YAKIN ÇEVRE İNCELEMELERİ kitabı hazırlamamızı önerdi.

Göre’ye varınca akşam, emmimoğlu Hüseyin’i, eşi Sonsel’i evimize çağırdım. Çaylar içilirken, pastalar yenirken Recep İnce’nin önerisini anlattım. Hüseyin’in gözleri parladı. ‘’ Ben varım bu işte,’’ dedi. Ben ve eşim de hazırdık.

Hemen ertesi gün dört eğitimci çalışmalara başladık. 1972 yılının 1 Nisan günü Murat 124 artık bizi gezdirmeğe hazırdı. Taa Kozaklı’dan Derinkuyu’ya; Ürgüp’ten Acıgöl’e; Hacıbektaş, Gülşehir, Avanos…Elbet önce Nevşehir Merkez İlçe…Fotograflarını çekerek, belediyelerden bilgi alarak coğrafyasını, tarihsel geçmişini , geçim yollarını, turizmini, folklorunu, şiirleriyle  yazmağa başladık. Sevinçle, coşkuyla, istekle…

Şahin Kaya fotoğraf armağan ederek,  çalışmamıza katkı sağladı.

‘’ Eserimizde bir mühendis olsun; kitabın ciddiyetini artırır. Haritaları Hayati Varol çizmiş görünsün. ‘’

 ( Önsözü yazan Recep bunu önerdi, biz de kabul ettik. Oysa, haritaların tümünü ben çizmiştim. Acı olan şurasıydı ki, bu arkadaş, hiç emek vermeden bir kitaba ortak ediliyordu. Eğitimcilere, öğrencilere dağıtılan bu yayını bilmemiş olması düşünülemez, bir kez bile gelip bizle tanışma , özünü tanıtma gereği de duymadı. )

Kitabımız 1974 yılının Eylül ayında İstanbul’da yayımlandı ve Recep bize, herbir yazara ellişer adet verdi.

Meslekdaş kıskançlığı mı desek, kitap umduğumuz ilgiyle karşılanmadı. Oysa birçok eğitmen kitaptaki konuları, kendileri hazırlamış gibi aktararak ilköğretim denetmenlerinden olumlu yazanaklar kazanmıştı.

Ben o yıl ekim ayında becayişle Ürgüp Lisesi’ne geçmiştim. İstanbul Üniversitesi Coğrafya Bölümü çıkışlı Yusuf Erdoğan arkadaşım da Merkez Ortaokulu’na geçmişti. Bir yazımda anlattım; Ürgüp’te de kitabımız  aynı Nevşehir’de olduğunca ilgi görmedi. Herkes imzalı kitap umuyordu. Kimse para verip almak istemiyordu. Bir kırtasiye mağazasına 10 tane bırakıyordum. Bekliyordum ki, bir hafta içinde satılsın. Sonra bakıyordum, hiç azalmamış. Bir okul müdürünü ziyaret edip 20 tane bırakıyordum. Okulda 6 öğretmen var; on gün sonra uğruyorum. Müdür, satılmadı diyerek 14 tanesini geri veriyor. Sevgili meslekdaşlarımız birer tane kendilerine ayırmışlar…

1976 yılında kitabımız , emmimoğlu Hüseyin’in Holanda’ya gönderilmesi konusunda yardımcı olarak iyi bir iş gördü. Mülakatta Hüseyin’in karşısında oturan MEB yetkilisi aydın bir denetmen kitabı özenle incelemiş, sorular sormuş ve Hüseyin’den tam karşılığını almış. Böylece mütevazı görünüşlü bu yayın bir eğitmenimizi Batı Avrupa’daki Nederland’da Türk işçi ailelerinin çocuklarına Türk Dili ve Kültürü dersleri vermek üzere gönderilmesinde etkin bir rol oynamış…

1978’de Ürgüp Lisesi’nden Fırat Üniversitesi’ne geçtikten sonra da Kitap Sarayı’na her yaz dinlencesi için geldiğimde uğrar, Recep’le yarenlik ederdik.  Muhakkak bana vereceği bir katalog, kitap, bir broşür elinin altında olurdu. Gülümseyerek uzatır, onları armağan ederdi.

Üretgen yazarımız eğitimci Oğuz Özdem’in cilt cilt kitaplarını da bana O bağışlamıştı. Kütüphanemin en göze çarpan yerinde durur onlar.

Bir ziyaretimde  dedim ki, ‘’’ Her gelişimde daima hediyeler veriyorsun. Sağol  da…Bugün benim konuğum ol, bir kez de gel, sohbetleşerek, ben sana temiz bir aşevinde kebap ikram edeyim. ‘’

Gözlerinin yaşardığını gördüm. Mağazasında üç elemanı çağırdı. ‘’ Bakın’’ dedi. ‘’ Bu  hocaların hocası Göreli Prof Dr Emrullah Güney. Onu iyi tanıyın ! ‘’

İşleri yoğundu. Davetimi üzülerek kabul edemedi. Dükkandan ayrılamıyordu.

Bir ziyaretimde bana özel çantası içinde bir fotoğraf makinesi gösterdi.

‘’ Nasıl ? ‘’

‘’ Harika, şaheser bir kamera. Japon optik sanayiinin mücevheri Asahi Pentax, dünya markası…’’

‘’ Bunu sana dostluğumuzun bir nişanesi olarak hediye ediyorum.’’

Kucaklaştık. Çantası, içinde teleobjektifi. 1970’lerde, 80’lerde en çok imrendiğim, almak isteyip de gücümün yetmediği bir kamera…Artık kullanma olanağı olmasa da bir anı, kuyumcu işi bir mücevher…

‘’ Senin adını, hanımefendinin adını vererek bir kütüphane yaptırıp kitaplarınızı orada istifadeye sunalım. Rahmetli Rasim Uzel amcanın İş Sanat Merkezi yanında benim bağım var. Orayı düşünüyorum. Ne dersin Hocam ! ‘’

Gerçekleştiremedik. Nasıl hevesliydi kültürü yaymada, eğitimi yaygınlaştırmada. Sürekli düşünüyor, kafa yoruyordu.

Sevgili arkadaşımızı üzdüğümüz dönemler de oldu. Hüseyin, Holanda’dan her geldiğinde ‘’ Gidip konuşalım, bir hesap görelim, ‘’ derdi. Hoş beşten sonra iş ciddileşirdi. Kaç tane basıldı kitabımız, kaç tanesi satıldı. Yıldan yıla enflasyon eritti paranın değerini. Ticaret Lisesi çıkışlıdır; bilir elbet kar zarar hesabını. Fakat bir türlü sonuçlandıramaz blançoyu. Çalışan elemanlarına bağırır, çağırır. Ve biz Hüseyin’le sonuçsuz bir buluşmanın ardından, bize armağan ettiği birer güzel prestij kitabıyla ayrılırdık yanından .

‘’ İkinci baskısını da ben yapabilirdim. Nevşehir İli kitabı küçük boy olmaz. İlki daha uygundu yardımcı ders kitabı olarak,’’ demişti.

Daha güzel haritalarla, daha güzel fotoğraflarla, istatistik verileri güncelleyerek  ikinci baskısını Ürgüp’ten arkadaşımız iş adamı Kadir Ayhan’ın maddi desteğiyle çıkarmıştık. Recep bu kez bize darılmıştı. Haklıydı.

Bu yıl Recep İnce’yi son olarak Ekim ayında gördüm. Yüzündeki ağarma ilerlemişti. Yorgun görünüyordu. Gülşehir pazarını Perşembe günü gezip dolaşmış, 2 kilo Salanda üzümü almıştım. Bir dostla paylaşılan bir salkım üzüm daha ballıdır. İki iri salkımı dükkanda Recep’e sundum. Keyifle, tadına vara vara yediğini gözledim. Söyleştik ve ben Ürgüp’e döndüm.

FİB HABER’ den öğrendik ki sevgili dostumuz Recep İnce sonsuzluğa yürümüş. Her tanıdığım, sevdiğim bir arkadaşımın ardından söylediğim gibi ‘’ Gittikçe artıyor yalnızlığımız.’’

Arkadaşım Recep’e Allah rahmet eylesin. Onu unutmayacağız. O, sıradan bir esnaf değildi. Nevşehir’in eğitim ve kültür yaşamında mütevazı ölçülerde bir meşale, bir yanarca idi.

Diyarbakır, 22 Aralık 2024