Sade Hayat
Simple life. Dilimizdeki tercümesi ile sade yaşam . Hayatın özüne daha çok zaman ayırmayı ve gereksiz yüklerden kurtularak yaşamayı öngören bir tarz.Günümüzde hayatın kaybedilmeyecek kadar kısa olduğunun farkına varanlar, artık bu hayat tarzına dört elle sarılıyor. Çünkü insan olduğumuzu bize hatırlatacak o sadeliğe çok ihtiyacımız var.
Hayatı kolaylaştırmak adına üretilen her türlü konfor, insanı sade hayatın ritminden uzaklaştırıyor.Bu gerçeğe rağmen aceleci olarak yaratılan insanoğlu hayatta son hızla gidiyor. Masallardaki gibi dere tepe düz giderken ,eriştikleri anda yitireceği güzelliklere doğru ilerliyor. Hız adına ve kaos içinde koşturmacaya devam ederken, haz adına bir arpa boyu yol alamıyor. Yüklerden arınmış sade bir hayat yaşamayı, akıllarına bile getirmiyor. Oysaki zorlu arazilerde ve çöl yolculuklarında insanlara yanlarında ne kadar az yük taşırlarsa yolculuklarının da o kadar rahat ve sağlıklı geçeceği söylenir. Hayat ta bir yolculuktur. Bu yüzden aşırı yüklerden arındırılmış sade bir hayat , hayat yolculuğun daha rahat ve sağlıklı bitmesini sağlayacaktır.
Sade yaşam , fazlalıklardan arınmadır. Fazlalıklar ne ölçünde boşaltılırsa, hayat da o ölçüde dolar. Bu yönüyle sade yaşam, her zaman ve zeminde insanoğlu için bir özgürlüğün bir başka biçimidir. Sade kahve gibi güzel, mis kokulu ve çok lezzetli yaşama şeklidir. İçinizdeki hazineyi keşfetmeyi sağlayan güneş ışığıdır. Zenginliği kabukta değil özde arama yolculuğudur. Gökhan Özcan bir yazısında ‘’Hayatta neler olup bittiğini merak ediyorsanız, elektrikle çalışan her şeyden uzak durun!’’ derken buna işaret eder. Çünkü sadelik, yaşamdan hiçbir şey istemeyen sahte derviş rolüne bürünmek değil, gerçekten ihtiyacımız olan şeylerin peşine düşmektir . Gerisinde yatan cimrilik değil, gereksiz şeylerden vazgeçerek kazanılan bir cömertliktir.
Bütün inançlar ve öğretiler sade bir yaşam tarzını öğütler. En başta peygamberler, filozoflar ve bir çok tarihi kişilik hayatlarındaki sadelikle insanlığa örnek olmuşlardır. Sözlerin efendisi ‘’Siz işitmiyor musunuz ? İşitmiyor musunuz ? Sade yaşamak imandandır; sade hayat sürmek imandandır. ‘’(1) buyurarak hayatın sadeleştikçe ruhun zenginleşeceğini vurgular. Çünkü sadelik, hayatın anlamını aramada bir deniz feneridir.
Sade hayat, her şeyden önce bir tercihtir. Tüketim çılgınlığına; israfa, lüks ve gösterişe; zamanı, enerjiyi ve yetenekleri çürüten, eriten, buna karşılık tüketime ve israfa yönelik bir yaşam tarzını yerleştirmeye çalışan bütün unsurlara, televizyona, medyaya, abartılı reklamlara; reklamlara kapılıp marketlere hücum etmeye; al-kullan-at-tekrar yenisini al anlayışına; "tükettiğin kadar mutlu olursun" düşüncesine; özgürlük iddiasıyla paranın ve tüketimin esiri olmaya ve hayatı daraltan, çekilmez hale getiren bütün şartlara karşı basit gibi görülen, ama çok önemli bir tepkidir . (2)
Çevre araştırmaları konusunda dünyanın en önemli 10 kurumundan biri olarak kabul edilen Worldwatch, 2008 de bir rapor yayınladı. Bu raporun dördüncü bölümünde, iyi bir hayatın, daha az tüketmekten geçtiği söyleniyordu. Rapora göre tüketim çılgınlığına karşılık, sade ve basit yaşam ABD, Kanada, Avustralya ve İngiltere’de yükselen bir trend haline geldi. Sade yaşamı destekleyen birçok örgüt ve eko-köy kuruldu. 3-4 haftalık sade yaşam kursları veren bu eko-köylere dünyanın her yerinden binlerce insan katılıyor her yıl. Kuzey Amerika’da kurulan Sadelik Forumu periyodik olarak "Daha az tüketin, sadeleşin, daha iyi bir hayatınız olsun" manasına gelen broşürler bastırıyor, dağıtıyor, kitaplar yayınlıyor, konferanslar düzenliyor. Forumun yaptırdığı anketlere göre şu anda 20 milyon Amerikalı sadelik akımını benimsedi.(3)
Şeyh Sâdi’nın, “İnsan nedir?” sorusuna : “Bir kaç damla kan, bin bir endişe!” diyerek verdiği cevabın ardında da yatan düşünce de sade bir hayattır. Sade yaşamaktan kasıt, dünya nimetlerinden el etek çekmek yada fakirleşmek değil, ihtiyaç ve istekler arasındaki çizginin farkına varmaktır. Yoksa zengin bir insan da pekala sade bir yaşam süre bilir. Çünkü işin sırrı maddede değildir. Açken yenilen bir lokma sıcak ekmeğin lezzetinde, soğuktan bedenin titrerken üzerinize örtülen bir battaniyenin sıcaklığında, üzgünken sevdiklerinizin kollarında ve omzunda olmanın tadında, çok susamışken su içmenin hazzındadır. Böyle zamanlarda istekler özden gelir. Jonh Burroughs sade yaşamın insana neler katabileceğini şu cümlelerle ifade eder ‘’ Yaşamak için yeterince evrensel unsurlar bulmak, can veren su ve hava bulmak, bir sabah yürüyüşü ya da akşam gezintisi ile tazelenmek, geceleri yıldızlar ile heyecanlanmak, bir kuş yuvası veya ilkbaharda bir kır çiçeği ile neşelenmek, sade bir yaşamın ödüllerinden bazılarıdır.
Platon ‘’önünüzü görmek istiyorsanız, günlük hayatın mekanizmasını sadeleştirin..’’ der. Çünkü ihtiyaçtan fazlasını alıp tüketmek varlık âleminin kurallarına ters olan bir eylemdir. Bu durum önce tüketeni tüketir ve zehirler. Buna karşın git gide artan kullanılmayan eşyaların sayısı , dolaplarda tıkış tıkış biriken giyilmeyen kıyafetler, uzun süredir elin değmediği için raflarda toz tutmuş objelerin arasında boğuluyor. Bunlar eşyanın yükünden ve modanın baskısından kurtulamayan insanın sade hayattan uzaklaşan yaşam modeline işaret ediyor. Herkes gibi olma çabası bu yaşam modelinin daha da kuvvetlenmesine sebep oluyor. Yapay bir hayatı yaşayan fertler sade bir hayatı yaşamanın zevkinden mahrum olarak ömürlerini tüketiyor. Neye ihtiyacını olduğunun farkına varamamış ve bunu sorgulama cesaretini yitirmiş insanlar son hızla çoğalıyor.
Tüketerek tükenen bu insanlar, bu kültür(süzlüğ)ün pençeleri arasında kıvranıyor. Şöyle bir gezeyim diye ya da ekmek almak için markete giren, dışarıya iki eli dolu dolu poşetlerle dolu çıkıyor “Başımı sokacak bir evim olsun” temennisi bir süre sonra yerini daha lüks ve daha geniş bir daire arayışına bırakıyor. ‘’Ayağımı yerden kessin yeter ‘’diyerek çıkılan otomobil edinme gayretinin yerini, güvenlik seviyesi dijital donanımı yüksek son model araçlar alıyor. Bu sürece kendini kaptıran insanın zamanı, parası, kalbi, ilişkileri bir tüketim kaosu içinde eriyip gidiyor. Kapitalizmin kâr putu uğruna, tüketime mahkum edilmiş toplumların çöpleri, kitapların anlatmadığı çok yalın gerçekleri gözler önüne seriyor
Sadelik derinliği ve dengeyi de beraberinde getirir. Yolun sonuna gelmeden dünyanın fazlalıklardan arınarak bir an önce dengeye kavuşmak gereklidir. Cesaret ve fedakârlıkla bu yola çıkıldığında görülecektir ki, sade yaşamak adına yapılan bir tercih domino etkisiyle birçok değişikliğe sebep olacaktır. Bunun yolu ise dünyadan mahrum kalmamak ama mahkum da olmamaktan geçmektedir.
1-Ebû Dâvûd, "Tereccül", 2
2-http://www.aktuel.com.tr
3-http://www.hurriyet.com.tr / Ezgin Başaran
Simple life. Dilimizdeki tercümesi ile sade yaşam . Hayatın özüne daha çok zaman ayırmayı ve gereksiz yüklerden kurtularak yaşamayı öngören bir tarz.Günümüzde hayatın kaybedilmeyecek kadar kısa olduğunun farkına varanlar, artık bu hayat tarzına dört elle sarılıyor. Çünkü insan olduğumuzu bize hatırlatacak o sadeliğe çok ihtiyacımız var.
Hayatı kolaylaştırmak adına üretilen her türlü konfor, insanı sade hayatın ritminden uzaklaştırıyor.Bu gerçeğe rağmen aceleci olarak yaratılan insanoğlu hayatta son hızla gidiyor. Masallardaki gibi dere tepe düz giderken ,eriştikleri anda yitireceği güzelliklere doğru ilerliyor. Hız adına ve kaos içinde koşturmacaya devam ederken, haz adına bir arpa boyu yol alamıyor. Yüklerden arınmış sade bir hayat yaşamayı, akıllarına bile getirmiyor. Oysaki zorlu arazilerde ve çöl yolculuklarında insanlara yanlarında ne kadar az yük taşırlarsa yolculuklarının da o kadar rahat ve sağlıklı geçeceği söylenir. Hayat ta bir yolculuktur. Bu yüzden aşırı yüklerden arındırılmış sade bir hayat , hayat yolculuğun daha rahat ve sağlıklı bitmesini sağlayacaktır.
Sade yaşam , fazlalıklardan arınmadır. Fazlalıklar ne ölçünde boşaltılırsa, hayat da o ölçüde dolar. Bu yönüyle sade yaşam, her zaman ve zeminde insanoğlu için bir özgürlüğün bir başka biçimidir. Sade kahve gibi güzel, mis kokulu ve çok lezzetli yaşama şeklidir. İçinizdeki hazineyi keşfetmeyi sağlayan güneş ışığıdır. Zenginliği kabukta değil özde arama yolculuğudur. Gökhan Özcan bir yazısında ‘’Hayatta neler olup bittiğini merak ediyorsanız, elektrikle çalışan her şeyden uzak durun!’’ derken buna işaret eder. Çünkü sadelik, yaşamdan hiçbir şey istemeyen sahte derviş rolüne bürünmek değil, gerçekten ihtiyacımız olan şeylerin peşine düşmektir . Gerisinde yatan cimrilik değil, gereksiz şeylerden vazgeçerek kazanılan bir cömertliktir.
Bütün inançlar ve öğretiler sade bir yaşam tarzını öğütler. En başta peygamberler, filozoflar ve bir çok tarihi kişilik hayatlarındaki sadelikle insanlığa örnek olmuşlardır. Sözlerin efendisi ‘’Siz işitmiyor musunuz ? İşitmiyor musunuz ? Sade yaşamak imandandır; sade hayat sürmek imandandır. ‘’(1) buyurarak hayatın sadeleştikçe ruhun zenginleşeceğini vurgular. Çünkü sadelik, hayatın anlamını aramada bir deniz feneridir.
Sade hayat, her şeyden önce bir tercihtir. Tüketim çılgınlığına; israfa, lüks ve gösterişe; zamanı, enerjiyi ve yetenekleri çürüten, eriten, buna karşılık tüketime ve israfa yönelik bir yaşam tarzını yerleştirmeye çalışan bütün unsurlara, televizyona, medyaya, abartılı reklamlara; reklamlara kapılıp marketlere hücum etmeye; al-kullan-at-tekrar yenisini al anlayışına; "tükettiğin kadar mutlu olursun" düşüncesine; özgürlük iddiasıyla paranın ve tüketimin esiri olmaya ve hayatı daraltan, çekilmez hale getiren bütün şartlara karşı basit gibi görülen, ama çok önemli bir tepkidir . (2)
Çevre araştırmaları konusunda dünyanın en önemli 10 kurumundan biri olarak kabul edilen Worldwatch, 2008 de bir rapor yayınladı. Bu raporun dördüncü bölümünde, iyi bir hayatın, daha az tüketmekten geçtiği söyleniyordu. Rapora göre tüketim çılgınlığına karşılık, sade ve basit yaşam ABD, Kanada, Avustralya ve İngiltere’de yükselen bir trend haline geldi. Sade yaşamı destekleyen birçok örgüt ve eko-köy kuruldu. 3-4 haftalık sade yaşam kursları veren bu eko-köylere dünyanın her yerinden binlerce insan katılıyor her yıl. Kuzey Amerika’da kurulan Sadelik Forumu periyodik olarak "Daha az tüketin, sadeleşin, daha iyi bir hayatınız olsun" manasına gelen broşürler bastırıyor, dağıtıyor, kitaplar yayınlıyor, konferanslar düzenliyor. Forumun yaptırdığı anketlere göre şu anda 20 milyon Amerikalı sadelik akımını benimsedi.(3)
Şeyh Sâdi’nın, “İnsan nedir?” sorusuna : “Bir kaç damla kan, bin bir endişe!” diyerek verdiği cevabın ardında da yatan düşünce de sade bir hayattır. Sade yaşamaktan kasıt, dünya nimetlerinden el etek çekmek yada fakirleşmek değil, ihtiyaç ve istekler arasındaki çizginin farkına varmaktır. Yoksa zengin bir insan da pekala sade bir yaşam süre bilir. Çünkü işin sırrı maddede değildir. Açken yenilen bir lokma sıcak ekmeğin lezzetinde, soğuktan bedenin titrerken üzerinize örtülen bir battaniyenin sıcaklığında, üzgünken sevdiklerinizin kollarında ve omzunda olmanın tadında, çok susamışken su içmenin hazzındadır. Böyle zamanlarda istekler özden gelir. Jonh Burroughs sade yaşamın insana neler katabileceğini şu cümlelerle ifade eder ‘’ Yaşamak için yeterince evrensel unsurlar bulmak, can veren su ve hava bulmak, bir sabah yürüyüşü ya da akşam gezintisi ile tazelenmek, geceleri yıldızlar ile heyecanlanmak, bir kuş yuvası veya ilkbaharda bir kır çiçeği ile neşelenmek, sade bir yaşamın ödüllerinden bazılarıdır.
Platon ‘’önünüzü görmek istiyorsanız, günlük hayatın mekanizmasını sadeleştirin..’’ der. Çünkü ihtiyaçtan fazlasını alıp tüketmek varlık âleminin kurallarına ters olan bir eylemdir. Bu durum önce tüketeni tüketir ve zehirler. Buna karşın git gide artan kullanılmayan eşyaların sayısı , dolaplarda tıkış tıkış biriken giyilmeyen kıyafetler, uzun süredir elin değmediği için raflarda toz tutmuş objelerin arasında boğuluyor. Bunlar eşyanın yükünden ve modanın baskısından kurtulamayan insanın sade hayattan uzaklaşan yaşam modeline işaret ediyor. Herkes gibi olma çabası bu yaşam modelinin daha da kuvvetlenmesine sebep oluyor. Yapay bir hayatı yaşayan fertler sade bir hayatı yaşamanın zevkinden mahrum olarak ömürlerini tüketiyor. Neye ihtiyacını olduğunun farkına varamamış ve bunu sorgulama cesaretini yitirmiş insanlar son hızla çoğalıyor.
Tüketerek tükenen bu insanlar, bu kültür(süzlüğ)ün pençeleri arasında kıvranıyor. Şöyle bir gezeyim diye ya da ekmek almak için markete giren, dışarıya iki eli dolu dolu poşetlerle dolu çıkıyor “Başımı sokacak bir evim olsun” temennisi bir süre sonra yerini daha lüks ve daha geniş bir daire arayışına bırakıyor. ‘’Ayağımı yerden kessin yeter ‘’diyerek çıkılan otomobil edinme gayretinin yerini, güvenlik seviyesi dijital donanımı yüksek son model araçlar alıyor. Bu sürece kendini kaptıran insanın zamanı, parası, kalbi, ilişkileri bir tüketim kaosu içinde eriyip gidiyor. Kapitalizmin kâr putu uğruna, tüketime mahkum edilmiş toplumların çöpleri, kitapların anlatmadığı çok yalın gerçekleri gözler önüne seriyor
Sadelik derinliği ve dengeyi de beraberinde getirir. Yolun sonuna gelmeden dünyanın fazlalıklardan arınarak bir an önce dengeye kavuşmak gereklidir. Cesaret ve fedakârlıkla bu yola çıkıldığında görülecektir ki, sade yaşamak adına yapılan bir tercih domino etkisiyle birçok değişikliğe sebep olacaktır. Bunun yolu ise dünyadan mahrum kalmamak ama mahkum da olmamaktan geçmektedir.
1-Ebû Dâvûd, "Tereccül", 2
2-http://www.aktuel.com.tr
3-http://www.hurriyet.com.tr / Ezgin Başaran