Soğuk Odayı Sevgi Dersliğine Çevirmek Ve Bir Mektup

Soğuk Odayı Sevgi Dersliğine Çevirmek Ve Bir Mektup
Üniversitenin yerleşkesi için 7 köyün yereyi kamulaştırılmış.
Kent içindeki fakülteler birer birer yeni yapılarına taşınmışlar.
Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi en son gelip kendi yapısına yerleşen...
Eski Eğitim Enstitüsü, sonra kimi bölümler Mühendislik-Mimarlık Fakültesi yapısında,
kimi  bölümler Diş Hekimliği Fakültesi'nde...Sığıntı durumları...
ZG Eğitim Fakültesi yapısı görkemli, kullanışlı, güzel. Burası artık son durak. Planda her geçeneğin uçlarında ikişer tane odacık yer alıyor. Derslik olmağa elverişli mi? Dar...Tepeden aşağıya ince şerit gibi pencereleri var. Loş. Yarı karanlık olması iyi mi ?.. Gündüz bile elektrikle aydınlanıyor.
Adlarını koydum.
- Evliya Çelebi Belgesel Film Dersliği,
- Prof Dr Sırrı Erinç Dersliği,
- Prof Dr Reşat İzbırak Dersliği,
- Cografyacı Amasyalı Strabon Dersliği.
Dekan Prof Dr Ömer Saya idi (Botanikçi). 1985 Ekiminden beri arkadaş, komşu idik, fakat bu odaları dersliğe çevirmemi nasıl karşılayacaktı, belki de olmazlanırdı. Dekanlıktan izin almadan, kendi kendime karar vermiştim çünkü.
Bu 4 adı, odalara levha , adlık yazdıran birime verdim. İki gün sonra gelen adlıkları kapı yanlarına marangoza göstererek yerleştirttim.
Bu odalar diger katlarda nasıl kullanılıyordu ? Ya bölüm yazmanı odasıydı, ya eski ve kullanılmayan araç gerec, kitap, bitirme tezi deposuydu ya da mescit...
Dekan Saya'yı ziyaret ederek durumu anlattım. Bu arada  öğrencilerin oturacağı sıraları da bodrum kattan tek tek bularak taşıttırdım, temizlettim; tozundan toprağından arındırdım ve odacıklara yerleştirttim.
Artık sıra açılışa gelmişti. Derslikler kullanıma hazırdı. Dekanımız geldi. İtiraz etmedi, fakat davranışında sitem sezdim. ''Biz burda neyiz, niye önceden haber vermediniz?''  Beden dili böyle söylüyordu. Bu dört odanın öğretim elemanlarının vereceği derslerde büyük kolaylık sağlayacağını, çakışmaların önleneceğini, derslik arama eziyetinin sona ereceğini anlatınca rahatladı. Beni kutladı; kucaklaştık.
Fakat, derslikleri kullanmağa başlayınca bir eksikliğin ayırdına vardık . Depo ya da arşiv odası kullanım erekli bu odacıklarda küçük mü küçük kalorifer petekleri  bulunuyordu.
İlk günlerde,eylül ayı ortalarında hava hala sıcaktı. Ekim ayı da güzel geçti. Kasımın ilk haftasından sonra şikayetler arttı.
'' Hocam, böğrüm sancılanmağa başladı.''
'' Hocam burada bir ders daha kalsam üşütüp hasta olacağım.''
'' Hocam, içine güneş giren bir odada ders yapsak olmaz mı ?''
............................
'' Değerli Öğretmenim,
Her yıl ortalama 30,35 kişiyi mezun ediyorsunuz. Bu nedenle beni tanımanız zor. Unutmanız gaayet doğal.
Ben Kayseri  Pınarbaşı'ndan Şamil.
Bir olay anlatacağım. Buna olay demek doğru mu, bilmiyorum. Diyarbakır'ın ünlü kuru soğukları başlamıştı. Hani,Dicle'yi donduran ,eksi 30'ları gösteren soğuklar. Anacığımın ördüğü Uzunyayla koyunlarının yününden kazağım, paltom olduğu halde donuyordum. Sabah da doğru dürüs kahvaltı yapmadan evden çıktıydım. İlk ders saat  8'de sizindi. Dişlerim çivi keserken ben nasıl dersi izleyebilirdim ki. Kantinde bir bardak, ardından bir bardak daha çay içince kendime gelebildim. Bu arada çeyrek saat geçmişti ders  başlayalı. Bir uyuşukluk vardı üzerimde. Dersinize girmedim. Arkadaşlar ders çıkışı kantine geldiler . Onlara da çay ısmarladım. Simit yiyerek çaylarını içerken, bana niye derse girmediğimi sordular. '' Hasta olmaktan korktum,'' deyince gülüştüler. Bir anlam veremedim buna, niye güldüler ki !
Midyatlı Ethem dedi ki, '' Yazık oldu bir saate.Neler yitirdin. Hayrullah Bey öyle güzel konuları dillendirdi ki. Ortaokulda ögrenci iken cografya öğretmeninden yediği dayağı anlattı. Hepimiz ağlamaklı olduk. Sonra 15 dakika da film seyrettik.''
Yitirdiğim pek bir şey yoktu. Öğretmenimin odasına gider, vakti olunca anlatırdı. Beni ilgiyle izlediğini bilirdim.
Dersliğe çıkarken adımlarım geri geri gidiyordu. Arkadaşlar bana bakıp kendi aralarında göz kırpıyorlardı birbirlerine. Bir olağanüstülük vardı,ama neydi ?
Kapıyı açıp dersliğe girdik. Ilıktan da ileri sıcak hava ...Biliyordum ki bu radyatör petekleri küçük odayı buz damı  olmaktan kurtaramaz. Ne olmuştu da oda böyle sıcacık yapılmıştı. Bir arkadaş yazı tahtası yakınındaki masanın üzerinde duran üçlü elektrikli sobayı gösterdi. Bir başka arkadaş  pencere dibindeki beşli elektrikli ısıtıcıyı gösterdi.
Anlamıştım. Tamamdı, artık burada saatler boyu dersleri izleyebilecektim. Bu arada,Hayrullah Bey, dersinden önce buraya gelmiş, bakmış ki hiç öğrenci yok, kantinde olduklarını anlamış, inmiş aşağıya, '' Size bir sürprizim var,'' diyerek dersliğe girmişler. Arkadaşlar sıcaklığın nedenini hemen anlamışlar elbet. Meğerse öğretmenimiz evindeki iki elektrikli sobayı otomobiline koyup getirmiş, daha dersinin başlamasına 40 dakika varken, çalıştırmış onları ve dersliğin havasını  ders i izlenir bir havaya çevirmiş.
Cep telefonlarının kullanılmağa başlandığı yıldı. Haberleşmenin kolaylığı için pek önemliydi bu sevimli aygıt. O gün öğlen tatilinde babam telefon etti. '' Oğlum, gözümüz televizyondaki hava raporunda. Diyarbakır son 30 yılın en soğuk kışını yaşıyormuş. Giyimine kuşamına dikkat ediyor musun? Aman haa,artistliğin sırası değil. Nasıl, okulunuz iyi ısınıyor mu, böbreklerini üşütme!''
Ardarda anlatıyordu babam. Bir an susunca, Hayrullah Bey'in evinden getirdiği iki elektrikli sobayla dersliği nasıl ısıttığını anlattım. Bir an ses kesildi. Kapandığını sandım. Annemin sesini duydum. '' Baban ağlıyor oğlum, konuşamıyor,'' dedi. Biraz sonra yine babam  titreyen sesiyle konuşmasını sürdürdü. '' Oğlum, o  hocanın, git odasına, ellerini öp, benim de selamımı söyle, teşekkürümü bildir, e mi oğlum, ihmal etme haa !''
İşte böyle Sevgili Öğretmenim.Bir an içimden geldi, bu anımı sizle paylaşma isteği duydum. Selamlarımı, saygılarımı iletiyorum. Sizi hiç unutmayacağım. Öğrenciliğimde olduğu kadar, meslek yaşamımda da benim rehberim  oldunuz, örnek oldunuz. En içten dileklerimle…''
Şamil Kafkas.
Coğrafya Öğretmeni.
23 Nisan 2015.  Kayseri.