SOL DOĞMA’NIN YIKILIŞI
Ailesi CHP’lidir. Oda öyledir.
Partisine bağlıdır, sadıktır. Daha 10 yaşındadır. Çok daha küçük yaşta siyaseti tanımıştır.
Muhtarlık seçimleri onu siyasete ısındırmıştır.
Fakat dindardır. Namaza, oruca düşkündür. Büyüdüğü zaman iyi bir Müslüman olacağını düşünmektedir. O zaman Behice Boran, Altan Öymen, Mahir Çayan ve Deniz Gezmiş’in adları yeni duyulmakta, toplumda bu insanlara tepki yükselmektedir.
Toplum onları ‘komünist’ olarak yargılamaktadır. O da onlara tepki duymaktadır. “Ben de okuyacağım fakat onlar gibi komünist olmayacağım” diye kendi kendine söz vermektedir. Bu sözünü de annesi, babası ve yakın çevresi ile paylaşmakta, onlarda “haydi bakalım” diye destek vermektedirler.
Okudu.
Orta Okulda din dersi öğretmenin yanlış tutumu, kişilik yapısı, anlattığı konular onu ideallerinden soğuttu.
Lise ikinci sınıfta sol düşünce ile tanıştı.
İyi bir solcu olmuştu. Solun her dediği onun için mutlaktı.
Fakat kimi zaman sol ideolojinin bazı iddialarını beğenmiyor, içinden yanlış olduğunu söylüyordu. Dıştan ise bu iddiaları ‘ihanet ile suçlarlar’ düşüncesi ile ifade edemiyordu.
Bu çelişkili durum uzun sürdü.
Bu arada çok okuyor, kitap ayrımı yapmıyor, sağ, sol ve dini yayınları okuyordu.
Hiçbir zaman tek yönlü okuma onun hoşuna gitmiyordu. Arkadaşları diğer kitapları okumanın “zaman kaybı” olduğunu iddia ediyor fakat kendisi buna katılmıyordu. Hep okuyordu. Gece gündüz okuyor, okumadığı günü “kendisine ihanet etmiş” sayıyordu.
Bir gün ‘canlı organizmaların, başka bir türe dönüşmesini sağlayan mekanizması olmadığını’ öğrendi. Darbe yemiş gibi sersemledi. Hâlbuki o ‘tüm canlıların aynı ortak atadan değişerek, evrim sonucu geliştiğini’ sanıyordu.
Sanki yumruk yemişti. Tüm kafasındaki sistem ‘çatırdamaya’ başladı. Dünyası yıkılmış, elinden oyuncakları alınmış çocuk gibi ortada kala kalmıştı.
Bu durum daha çok okuma ve araştırma yapmasını sağladı. Namaza başladı, oruç tutuyordu. Artık ‘sol’ çok uzakta kalmış, yeni bir hayata atılmıştı.
Allah inancı ona insan olduğunu, çevrede yaşayanların ve tabiatın ‘Allah’ın eseri olduğunu’ çabuk kavrattı.
İçindeki fırtına dinmiş, kendisi ile mücadelesi bitmiş, kini hiç kalmamış, insanları ve diğer tüm canlıları, hatta böcekleri bile sever olmuştu. Hep ‘yaşasın!’ diye haykırmak istiyordu.
Mutluydu ve en önemlisi de huzur dolu idi…