SOYADI , AİLE İSMİ  DEYİP GEÇME !

SOYADI , AİLE İSMİ  DEYİP GEÇME !

1934. Nevşehir…

Bekdik Mahallesinden Ömer Ağanın oğlu Osman, orta mektebi bitirir. Bakkal dükkanı vardır ailenin. Mahallede insanların alım gücü zayıftır; işler iyi gitmez. Ömer Ağa burada zaten gün boyu çalışmaktadır. Bir de Osman fazlalıktır.

Netmeli, neylemeli? Osman askerliğini de yapar , döner kasabaya. Ömer Ağa hiç üşenmez, oğlunun geleceği için , bir görüşme ayarlar Niğde mebusu Ata Bey ile. Ankara’ya gider. Yolculuk iki gün sürer. Ata Bey de tam o sırada İstanbul’a gitmiştir. Dönüşünü bekler. Kalenin eteğinde ucuzun ucuzu handa sıkıntılı bir yedi gün geçirir. Mebus ile görüşür sonra. Tamamdır; Osman, Ziraat Vekaleti’nde bir işe yerleştirilecek. Ömer Ağa sevinçle döner Nevşehir’e. Haber hemen yayılır kasabada. Orta mektep mezunları kolay kolay iş bulamaz. Nasıl olmuştur bu iş? Herkes hayret eder Ömer Ağanın işbitiriciliğine.

1340 Ahali Mübadelesiyle Yunanistan’dan gelen ailelerin yerleştirildiği Muhacir Mahallesinden İskender Ağanın oğlu Enver orta mektebi bitirir. Sonra askerliğini yapar. Ailenin kunduracı dükkanı vardır. Nevşehir’de namlıdır. Fakat, Enver bu işe bir türlü ısınamaz. O zaman orta mektep mezunu olmak kolay değildir. Aranır, taranır. Sonunda Türkiye İş Bankası’nın Niğde Şubesinde bir katiplik bulunur. O günün koşullarında aylığı da iyidir. Anne, baba, kardeşler özlem duyacaklardır. Fakat, bu arada mutlu olanlar da vardır. Canı sıkılan, bunalan, kavga eden  70 km cenuptaki Niğde’ye hava değişimine gidebilir. Ortamektep talebesi küçük kardeş Kemal de belki ilerde Niğde Lisesi’nde okuyabilir. Çünkü Nevşehir’de, çevre kazalarda daha lise yoktur.

O sırada TBMM’nden Soyadı Yasası çıkar.21 Haziran 1934. 2525 sayılı yasa.

Nüfus Müdürlüğü duyurur ki, her aile bir soy ( aile, familya ) adı almak zorundadır.

Millet telaşlanır. Öyle bir soy adı bulup kaydettirmeli ki, şan olsun, namı yürüsün. İlerde pişman olunmasın.

Köyde, kentte, çarşıda, pazarda, mektepte, camide, bağda, bahçede, asker ocağında, devlet dairesinde imrenilsin, alay konusu yapılmasın. Kimse, soyadı ile zevklenmesin.

Günler boyunca herkes düşünür, taşınır.  

En çok yeğlenen adlar korkusuz hayvan adları : Aslan , kaplaz,,,

Atmosferle ilgili adlar:  Gök, Şimşek, Yıldırım…

Kuş adları : Doğan, Şahin, Kartal, Atmaca…

Evrenle ilgili adlar : Güneş, Ay, Bulut, Yağmur..

Korkusuzluğu belirten adlar : Yiğit, Cesur, Kahraman, Korkmaz…

Dede atıcılığıyla ünlüydü.Turnayı gözünden vururdu : Avcı, Avcıoğlu.

Çehreyle, yüzle ilgili adlar : Güler, Güleç, Gülen…

Ailede imam var; kolay…İmamoğlu…

Dede yıkışmayı severdi, yenilende doymazdı güreşe: Pehlivanoğlu…

Dede demirci idi. Kolay…Demircioğlu…

Yapı ustasıydı dede; ev yapardı: Usta, Yapıcı…

Dede halk hekimi idi: Loğman, İyileten …

Ailede Paytaht’tan gelin var : İstanbulluoğlu…

Ailenin geçimi at,katır,eşek nallamaktan : Nalbantoğlu…

Pekmez kaynatılan kazanları yapan vardır : Bakırcı…

Ailenin geçimi han işletmeciliği : Hancı, Hancıoğlu…

Dede tüfek onarırdı : Tüfekçi…

Muşkara’ya yerleşen Türkmen boylarının tüm adları,  Köylü…

Çağrıya uyup çorba içmeğe gelenler medenileşiyor: Şehirlioğlu…

Seferberlik’te Yakındoğu cehenneminden sağ kurtulmuş:Çöloğlu,Çölgeçen…

Sarıkamış faciasında sağ kalamamış dede : Şehidoğlu…

Ailede müminleri camiye davet eden var : Müezzinoğlu…

Eski kervan yollarında deveyle taşımacılık yapardı dede: Deveci, Devecioğlu…

Dede insanlara derman, merhem verir; sağaltırdı : Hekimoğlu…

Ailenin geçmişi temiz, sağlam : Gürtemel…

Ailenin namı vardır yunma yeri işletmeciliğinde : Hamamcı…

Dede küçük çapta mermi üretirdi : Fişenkçi…

Seferberlikte,İstiklal Harbinde yaralanmış dede : Gazioğlu…

Taa Yeniçeri ocağından bir yadigar : Ellialtı…

Dede çatkı işleri yapıyordu , tahta ile ilgiliydi : Dülgeroğlu…

Seferberlikte onbaşı, çavuş rütbesini kazanmış dede : Çavuşoğlu…

Ailede muallim vardı; Hocaoğlu…

Ailenin fırını var; namlı somun çıkarır : Ekmekçi, Fırıncı…

Elleri balyoz gibidir; omuzu kavrar, sıkar, kütürdetir: Kulunçkıran…Nüfus’ta kayıt sırasında bu, Kılıçkıran’a dönüşür.

Güveye yol göstermesiyle şöhret bulmuş zamanında dede : Sağdıç…

Bakır kap kacağı kalaylayan dede var : Kalaycı…

Çıraklıktan, alaylı yetişmiş diş yapıp,takan : Dişçi…

Göre Çayının sularının çevirdiği değirmeni var ailenin : Değirmencioğlu, Uncu, Uncuoğlu …

İnekleri, koyunları var ailenin, kaza halkını sütle besler : Sütçü.

Dede sınıkçı, kemik kırılanda saran halk ortopedisti: Sınıksaran…

Aile üzüm bağlarına sahip: Bağcı, Üzümcü…

Aşevinde yemek, kebap yapar : Kebabçı…

Ailede eli kalem tutan var; Kaymakamlık’ta Tahrirat Katibi : Yazman…

Kitap getirtir İstanbul’dan,küçük dükkanında satar : Kitapçı…

Dede kuyum işi üzerine dükkan sahibi : Altıncıoğlu…

Aile tecimendir: Alırsatar…

Aile Avşar boylarındandır: Dadaloğlu…Yalnız, yazman bir yanlışlık yapar; olur Daloğlu.

Bazı güzel lakapları olanlar da bunları soyadı olarak resmileştirirler, kayıtlara geçirirler. Beyoğlu lakabıyla anılır’ı boşa söylememişler.

Ömer Ağa da uzun zaman düşünür. Şöyle iyisinden bir soyadı almalı. İlerde pişman olmamalı. Oğulları, torunları gurur duymalı. Hem de kimse alay etmemeli.

Kararını verdi: Ziraater olacak. Madem ki oğlu Osman, Ziraat Vekaleti’nde memur. Nüfus Müdürlüğü’ne gidip bildirdi. Nüfus Müdürü okumuş yazmış bir ergin adam…Bunu Tarımer olarak değiştirdi ve deftere işletti. Aile böylece soyadını almış oldu.

Haber hemen yayıldı. O zamana değin İskender Ağa da düşünmekteydi. Nasıl olacak bu iş? Ailesi taa Osmanlı zamanında, Avlonya’dan Selanik’e göç etmişti. Adriyatik, Dalmaçya, Vardar, İşkodra… Gitti, danıştı. Bunlar soyadı olmaz, denildi. Birden aklına oğlu geldi. Güldü. Nasıl düşünmemişti daha önce. İş Bankasına minnetini, şükranını nasıl gösterecekti? Belki Umum Müdürlük bunu öğrenince Enver, terfi de ettirilirdi. Müdür bile olabilirdi. Delikanlı rahat ederdi. Ev bark sahibi de olacaktı bir süre sonra.

 Müdürün odasına girdi.

“ Muhterem Müdirim,” dedi. “Soyadımı seçtim.”

“İyi, hayırlı olsun! Nedir, memurumuza bildir de Kütüğe işlesin.”

“İşer.”

“İşer mi?”

Bir an,gürültüler kesildi; kelebek  uçsa kanadının sesi duyulacaktı nerdeyse.

Odadaki insanlar biraz sonra kahkahalarla gülmeğe, haha çalmağa başladılar.

“ Gunduracı Ağa hayırlı olsun. İskender İşer… Minasipdir… Yakışır haa !”

Zavallı pabuccu muhacir hala ayırdında değil…Bu insanlar niye gülüyor ki böyle ?

Müdür, masasında ayağa kalkıyor. Gülmemek için kendini zor tutarak soruyor.

“ İskender Ağa, kararın kat’i mi, bu kelimeyi soyadı olarak almak hususunda.”

“Hee ya, eminim elbet. İşer olacak benim familya adım, soyadım.

“ Peki, madem sen öyle istiyorsun. Yaz oğlum, kayda geçin. Bak, ilerde mahkemeye falan başvurursan başın ağrır ha! Bizi de uğraştırırsın.”

“ Niye mahkemeye işim düşecek ki müdirim. Ben edliyeden gorharım.”

“Peki! “

Gülüşmeler sürer gider.

Nevşehir’in sağlam pabuççusu, iyi insan, erdemli baba İskender Ağa’nın soyadı “İşer” olmuştur artık.

                                              …………………….