TANIRLI AŞIK YENER

TANIRLI AŞIK YENER

Bin dokuz yüz yirmi sekiz yılında

Gelmişim dünyaya hayat yolunda

Kader mektebinin meslek dalında

Ozanlık ayılmış payımız bizim

 

Gönlümüzün geldi şiir yazası

Elbet aklımın da oldu rızası

Kahramanmaraş’ın Afşin kazası

Tanır kasabası köyümüz bizim

 

Secere kaydımız değil kırk, elli

En az beşyüz yıllık mazimiz belli

Kökenim temelli, köküm temelli

Şerefli Beyleri soyumuz bizim

                                            

Beyoğlu Öğretmen Evi’nde Trakya’dan, Anadolu’dan gelmiş eğitmenler oturup yarenlik ediyorlar. Duvar dibinde bir ak saçlı, çevresine bakınıyor. Yeni gelenleri izliyor. Onlarla tanışmak istiyor. Kitabını sunuyor: Yol ver dağlar, yol ver bana…

Başı duman pare pare

Yol ver dağlar yol ver bana

Gönlüm gitmek istiyor yare

Yol ver dağlar yol ver bana

12 Mart 2000 günü tanımışız Aşığımızı. Yarenlik etmişiz. Kitaplığımıza iki şiir kitabını armağan etmiş. Daha sonraları İstanbul’a her uğrayışta, Beyoğlu Öğretmen Evi’nde kalıp Onunla buluşmuşuz. Bize en yeni şiirlerini okumuş.

Aşık Yener’i kendi dilinden öğrenelim … 1928 yılının Ekim ayı içinde Tanır’da doğar. Burası Afşin’e bağlı bir köydür. Günümüzde belde. İlkokulu köyünde bitirir. Sonra Düziçi Köy Enstitüsü’nde üç yıl eğitim alır. Hasanoğlan Köy Enstitüsü’nde de üç yıl okuyarak 1946’da bitirir ve  sağlık görevlisi olur. Otuz yıl yurdun değişik yerlerinde çalışır. Askerliğini yedek subay olarak, 211. Hudut Piyade Alayı’nda  yapar, Bucak Müdürlüğünü bile üstlenir. Hizmeti 30 yılı bulunca, emekliye ayrılır.

Çağdaş bir halk ozanıdır Aşık Yener. Şiirlerinde Yunus Emre’nin, Karacoğlan’ın yansıması görülür.   Bestelenen  birçok şiiri yorumlanmış, plaklara, ses bantlarına kaydedilmiştir. Aşık, bunların sayısının 96 olduğunu söylüyor. İlk şiir kitabının adı : Deyişler Demeti. Bu, 350 sayfa tutan, geniş oylumlu bir güldestedir. Dört şiir kitabının 2 bin basıldığı, dağıtıldığı sanılıyor. Yaşadığı sürede 3 500 şiir yazdığı biliniyor. Kitaplarına girmeyen şiirleri de var.

Örneğin, yarenliğinden hoşlandığı bir eğitimciye içten duygularla, hemen o anda şiir yazmışlığı herkeste hayranlık uyandırıyordu. Diger kitapları da şu adları taşıyor: Şiirler Demeti ( 1992) , Yol ver dağlar yol ver bana.( 1998).

Görev yaptığı yerlerde en çok meslekdaş saydığı eğitimcilere görüşür; sorunlarına çare olmağa çalışır. Bir köyde bir öğretmen hanım, Aşık’tan kendisi için bir şiir yazmasını istr. Aynı köye ancak bir ay sonra sıra gelir. Aşık’ın defterinde “İşte ben geldim” şiiri vardır.

Gözüm özlem özlem düşüp yollara

Selam Hoca Hanım işte ben geldim.

Dağlar yol mu vermez aşık kullara

Selam Hoca Hanım işte ben geldim.

 

Beyazlar giyinmiş ulu Erciyes

Eser deli rüzgar yankılar bir ses

Kalbimde bin arzu, gönlümde heves

Slam Hoca Hanım işte ben geldim.

 

Erkilet’in üstü Emmiler köyü

Gönlüm coşa geldi iyiden iyi

Seni bir kez daha göreyim deyi

Selam Hoca Hanım işe ben geldim.

 

Aşığın gözleri güzel sarrafı

Eler çirkinleri, ayırır safı

Çerkez Beyleri de annen tarafı

Selam Hoca Hanım işte ben geldim.

 

Ne üzel yakışmış önlüklü urban

Giyip de mektebin önünde durman

Ahu gözlerine bin ozan kurban

Selam Hoca Hanım işte ben geldim.

 

Dönsün çarkı devran durmadan dönsün

Bu Aşık Yener’e sevdalı densin

Gönlümde taht kuran sultanım sensin

Selam  Hoca Hanım işte ben geldim.

 

 

Aşık, görevi dışında vaktini nasıl değerlendirir? Beslendiği kaynak halktr. Öyleyse insanların arasına dalar. Pazar yerlerini gezmeği sever. İnsanlarla yarenlikten hoşlanır. Bir pazar yerinde bir güzel görür. Güzel olmasına güzedir de, huysuzdur, aksidir. Sorduğu sorulara yanıt alamaz. Aşık bir türlü öğrenemez onun nereli olduğunu.

Ne gezip durursun hep garip garip

Kız sen İstanbul’un neresindensin

Gel söyle, derdine olayım tabib

Kız sen İstanbul’un neresindensin…

 

Saçların yüzne dökülmüş tel tel

Ambarlı’yı gez de, Avcılar’a gel

Basınköy kızları  zaten hep güzel

Kız sen İstanbul’un neresindensin…

Avrupa yakasından Anadolu’ya…Semt semt sorar güzele. Ozanımız meraklıdır: Güzelimiz acep neden böyle tedirgindir? Yoksa didergin de ondan mı? Vatanından, ilinden ayrı mı düşmüştür?

İhanet mi gördün yarda, ağyardan

Döndür yönünü d kurtar zarardan

Bahçeli, Topkapı, Sağmalcılar’dan

Kız sen İstanbul’un neresindensin…

 

Aşık Yener aşksız bade içmiyor

Senin kıymetine paha içmiyor

Yaş kırkı geçse de gönül geçmiyor

Kız sen İstanbul’un neresindensin…

 

Aşık 30 yıl İstanbul’da yaşadıktan sonra Elbistan’a döner . 1992’de Şiirler Demeti adlı şiir kitabı çıktığında orada yaşamaktaydı.

Senin güzelliğin dolaşır dilde

Kıymetin gözümde cihan bedelde

Benim memleketim ey güzel belde

Kalbim sevgin ile atar Elbistan.

 

Nazlı nazlı akar Söğütlü çayı

Ceyhan senden çıkar sular ovayı

Yüce Şar Dağı’da  her bahar ayı

Meri kekliklerin öter Elbistan

 

Ekilen tohumlar tarlalarında

Altın başak olur yaz aylarında

Bahçende, bağında, yaylalarında

Lale, sünbül, nergis  biter Elbistan.

İstanbul’da güzellere övgüler dizen Aşık, memleketinde de boş duracak değildir elbet. Gönül gözüyle bakar çevresine. Aşık olmak kolay mı? Nerde güzel var, arayıp bulacaktır.

Elbistan şehrinde salınıp gezer

Yolda izi ile güzel Avukat.

Alemi inceden inceye süzer

Ahu gözü ile güzel Avukat.

 

Yılmadan en çetin davaya bakar

Her girdiği işten alnı ak çıkar

İnsanın gönlüne su olur akar

Hoşça nazı ile güzel Avukat.

 

Giyinir kuşanır türlü desenli

Menekşe gülüşlü, pembe gül tenli

Dişleri ak inci, dudağı benli

Melek yüzü ile güzel Avukat.

Aşık, yaşadığı dünyanın sorunlarını bilir. Derdini dile getiremeyen garibanın dilmacıdır.Yoksulluk, gurbet, haksızlıklar…Aşığımızın hep gündemindedir.

Arzuhalci başı, yaz bir arzuhal

Dertler üç beş iken onu da geçti

Yok mu bu dertlere bir çare, bir hal

Pahalılık oku canı da geçti.

Kimi gam yükünü almış taşıyor.

Kimi efkar ile dolup taşıyor

Fiyatlar başı boş, hızla koşuyor

Şimdiye dek Bingöl, Van’ı da geçti.

 

Eller gider iken gökteki aya

Bizler muhtaç kaldık ekmek, hırkaya

Köyler hicret etti tüm Avrupa’ya

Göçler Viyana’yı, Bonn’u da geçti.

 

Viski çeker sevap, vurguncu şahı

Memet şarap içse çoktur günahı

İşçinin, memurun figanı,ahı

Feryat ile öten çanı da geçti

 

Mazlumun sırtından çalan çalana

Dişliler diş attı, dişsiz olana

Vurgucu, soyguncu çıktı talana

Herifler Teksaslı Con’u da geçti.

Aşık Yener’i son olarak 2004’te yine Beyoğlu Öğretmen Evi’nde ziyaret ettik. Sağlık sorunları vardı. Çökkün, düşkün…Karamsarlığı artmıştı. Konuşmasında sitem vardı. Gözleri iyi görmediğinden, çantasından çıkardığı bir kağıdı benim okumamı istedi. Öğretmenler de duymalıydı bunu. Okudum: “ Bir mensubu, bir ferdi olmaktan gurur duydum Soylu ve Asil milletimin güzel insanları: Onbeş yıldan bu yaa medya ekranlarından cıcılı, bıcılı gösterilen, ismi bile yabancı kökenli keimeyle ifade edilen , kliplerinden tanıyıp bildiğini ve öz  müziğimizin sazını, sözünü, türküsünü yozlaştıran kimselere verdiğniz değer kadar, ve yine güneyden, doğudan devşirilerek getirilen on, inikiyaşlarındaki üç, beş cahil, bilgisiz çocuklara verdiğiniz değer kadar, on asırdan beri süregelen ozanlık geleneğinin ulu çınarları, sizlerin de gönül dünyanızın tercümanları Yunus Ermemize, Pir Sultanımıza, Karacoğlanımıza, Dadaloğlumuza, Aşık Emrahımıza, AşıkDertlimize, Aşık Veyselimize ve Aşık Yenerimize de vereceğiniz değerle teselli bulacağız, rahmetle anmanız da ruhlarımızı şadedecektir.”

Aşık Yener, sonsuzluğa yürüdü. 19  Mart 2008. Her fani gibi. İnsan, düşünmeden edemiyor. 96 şiirini yorumlayan, plakları, kasetleri satıldıkça ceplerine para giren, gazinolarda türküleştirilmiş şiirlerini okuyanlar, bu dünyadan bir garip Aşık’ın geçip gittiğini öğrendiler mi acaba? İlgilendiler mi? İstanbul’da yaşayan halk müziği sanatçıları, şarkıcılar Onun cenazesine katıldılar mı? Ayıla bayıla “Kız, sen İstanbul’un neresindensin” şarkısını okuyan Emel Sayın Hanım! Siz, severek okuduğunuz, alkış aldığınız şarkının güftesinin yazarının Aşık Yener olduğunu hiç düşündünüz mü? Kendisinin, eşinin sağlığı bozuk olduğu zamanlarda, bir telefon edip, hal hatır sordunuz mu?

Her sevdadan geçtik gayrı

Gönül Mevlaya yöneldi.

Hayrı, şerri seçtik gayrı

Gönül Mevlaya yöneldi.

 

Boş dolaştık sağda, solda

Saz taşıdık elde, kolda

Can, baş adadık bu yolda

Gönül Mevlaya yöneldi.

 

Şu günahkar yüzümüzle

Yakarıcı sözümüzle

Tövbe eden özümüzle

Göül Mevlaya yöneldi.

 

Yarış ettik zaman ile

Kovduk şekki, güman ile

Kalb dolusu iman ile

Gönül Mevlaya yöneldi.

 

Muhammed Hakkın Habibi

Mü’minlerin can muhibbi

Bütün alemlerin Rabbi

Gönül Mevlaya yöneldi.

Yunusca bir halk aşığı yaşadı bu ülkede. Ozandı, eğitmendi, insandı…

………………………………………………