TÜKRÜK YALAMA DERSLERİ
Hatadan münezzeh, yanmaz, yanılmaz başbuğ Kılıçdaroğlu, paşa gönlünde hoşnutsuzluk yaratan tüm
tenkitleri parti disiplini adına yasaklamış, demokrasinin birinci kuralı olan milli şefin
tartışılamayacağı prensibine uymayanların, oyulacağını deklere etmiştir.
Seçimin galibi odur. Kusursuzdur. Okumayı bilenler için kitap mesabesinde bir liderdir.
Yanlış anlaşılmaktadır.
Şimdilerde kitap fırlatma olayı sebebiyle hedeftedir. Bir ders vermek istemiş, kimseye anlatamamıştır.
Kamera kayıtlarına dikkatli bakılmıyor. Bakılsa, kitap fırlatılmadan az önce meclis başkanının, elini
başı istikametine doğru, yukarı kaldırdığı görülecektir. Bir kere eli başa yöneltmek bir sinyaldir.
Tehlikelidir. Kelle korumak için yapılan bu eylem, karşıdakini tahrik hareketidir. Vurmaya teşviktir.
Bunu babalarımız öğretmenlerimiz ve komutanlarımızın tokat eylemlerinden biliyoruz. Birisi eli ile
başını kollama hareketi başlatmışsa, ardından mutlaka eğilip yamulacaktır. Ne demektir bu?
- Hadi vur! Vur! Allah aşkına vur!
Diye karşısındakini tahriktir. Tahrik, nefsi korumayı gerektirir. Nefsi koruma ise meşru müdafaa
hakkını doğurur. Eh artık vurmak farz olmuştur.
Ne yapacaktı adamcağız? O kadar mesafeden yumruk yetiştirmek mümkün olmadığına göre eline geçeni fırlatacaktı.Ki öyle de yaptı. Ayakkabı da atabilirdi. Ayakkabısı muhtemelen yeni ve değerliydi.
Değersiz bir şey lâzımdı. Önündeki kitabı buldu. Kaç paralık şey, onu attı. Hem sonra ayakkabı fırlatma
numarası eskimiş, bayatlamıştı. Daha geçen bir CHP li bir bayanımızın tam teşebbüs aşamasında
iken, vaz geçmek suretiyle sonlandırdığı bu eylemi, ilgi çekmek isteyen herkes yapabiliyordu.
Başka, değişik bir numara olsun diye düşünmüş de olabilir.
Her neyse Kılıçdaroğlu işte tam burada herkese önemli bir ders veriyor:
-Vekilimiz kitabı, meşru müdafaa olarak fırlattı. Diyerek, müdafaanın meşrusu nedir? Ne zaman
doğar? Nasıl uygulanır? Gibi soruların cevaplarını, bir çocuğun bile anlayacağı sarahatle izah ediyor.
Ama karşıdaki anlamıyor. Kıllı bacağın kafası bidondan olursa anlamaz tabii. Anlamayacak ta.
Fitne fücur kısmından bir başka taife var ki, geriden dalıp, deşecek yara arıyorlar:
-Tutuklu vekillerimiz hapisten çıkıncaya kadar meclise girmeyeceğim. Diye esip gürledikten sonra
tıpıştıpış koşup, yemin eden bu değil mi? Diye akıllarınca dalga geçiyorlar.
Hiç de öyle değil. O olayda da anlayan için büyük hikmetler var.
Hemen suçlamadan durup, bir sorsana be adam.
Şener Şen’in, İlyas Salman’a dediği gibi:
-Bir sor bakalım. Sor bakalım, niye öyle yapmış?
Kanaatimce; Meclisi protestonun ardından çark etme manevrasını, politikada tükrük yalamanın
nemenem bir şey olduğunu, nasıl yapıldığını gençlere uygulamalı olarak göstermek için yapmıştır.
Eğitim için yani. İnanmazsanız şaka yapmıştı da diyebilirsiniz.
Esasen kalitesini son beyanatıyla ortaya kendi koymuştur:
-Cumhurbaşkanı ile savaş hali dışında görüşmeyeceğim. Diyor.
Elbette bunu da ders vermek için yapıyor. Eğitmek için. Kararlı gözüküyor. Mutlaka uygulayacaktır.
Zaten dik duruşu bilinip, öbürü gibi fırıldaklık yapmaması ile tanınmıştır.
Tükrük yalama eğitimini tekrarlamaya kalkmaz da, Allah korusun savaş kapımızı çalarsa:
Yüce Makamın eşiğine ancak o zaman varacakmış.
Sigaya çekileceğini de hesaba katmış olmalı:
-Niçin geldin?
-Kimin adına geldin?
-Hangi yüzle geldin? gibi
Sorular yaman olacaktır.
Cevapları da şimdiden hazırlayıp cebine koymuşlardır inşallah.
Kimler mi?
Hani bir zemberek vardı ya!.