Ürgüp - Tarihi Coğrafyası ve Şehirsel Gelişmesi

  
ÜRGÜP
Tarihi Coğrafyası ve Şehirsel Gelişmesi
 
 
 
Emrullah  Güney
 
 
Kızdırmak’a Avanos doğusunda kavuşan Damsa Çayı, batıdaki volkanik tüf platoları gerilemesine aşındırma ile yarmış olan bir çok yan kollar alır. Bunlar plüviyal dönemde bol sulu, çok aşındırma yapan ırmakların vadileridir. Bugün ancak ilkbaharda yataklarında su bulunur. Vadilerin büyüklüğü ile suların azlığı arasında dikkati çeker bir oransızlık vardır.
 
Plüviyal  dönemin eseri olan vadilerin ve bunlar arasındaki sırtların üzerini kapsayan Ürgüp kenti 1 100,1 200 m yükseltiler arasında, parçalanmış bazalt akıntıları ile örtülü riyolitli tüflerin eğimleri boyunca yer alır.  Kuzeydeki Akdağ’ dan ayrılmış bir tanık tepe olan Esbelli kayasının üst katmanları kristalize göl kalkerleri ile marnlardan oluşmaktadır. Batıdaki yaylaya dar ve derin vadilerle sokulan ve ilginç görünümler sergileyen yörede, Damsa Çayı vadisine büyük kot farkıyla kısa mesafeler içinde açılmalarında fayların da rolü olmalıdır. Yöre, Jerphanion'un « Le pays ondule = Dalgalı yöre » nitelemesine uygun biçimde aşınmıştır.
 
Kentin zemini, Neojen yaşlı andezitik tüflerden oluşmuştur. Gevşek yapıdadır bunlar. Düz alanlarda 5-6 m kalınlığında silt ve kil yapısı görülür. Damsa Vadisi'nin subasar tabanında 8-10 m kalınlıkta alüvyonlar geniş alan kapsar. Tüflerden oluşmuş dik yamaçlarda kaya düşme tehlikesi vardır.
 
Anadolu kentlerinin çoğu gibi Ürgüp'ün de hangi çağda, kimlerce kurulduğu bilinmemektedir. Texier, eski mesafe cetvel ve haritalarına bakarak, kentin mevkiinin Osiana adında, kadîmen pek de meşhur olmayan bir şehre tetabuk ettiğini belirtmektedir. Evlerin ilk toplandığı yerin savunma kolaylığı açısından Esbelli Kayası olduğu anlaşılmaktadır. Bu tanık tepenin kayalık dik yarlarına oyulan mağaralar, Osiana halkı için iyi bir sığınak görevi yapmış olmalıdır. Yöredeki yeraltı yerleşmelerinin güvenlik donanımı olan taştan sürgü kapıların geçit boylarına yerleştirildiği bu mağaralar, daha sonraki dönemlerde , açık alanlara evlerin yapılmasıyla bırakılmıştır.
 
XIX. yüzyıl ortalarında küçük Ürgüp kenti trogloditik niteliğini korumaktadır. Texier, «Şehir her tarafa doğru uzanmış olan gayet cesim bir kabristan yerini işgal etmiştir. Kendi ihtiyacatına muvafık meskenler yapmayı istemeyen sekenesi, eski medfenleri zaptederek. bunların yüzlerini, yani sokağa gelen veçhelerini yıkmışlar ve yerine başka türlüsünü yaparak böylece yarısı yer allında, yarısı yerin dışarısında evler vücude getirmişlerdir» diye açıklamaktadır.
 
Doğu Roma egemenliği altında yöre halkı Hıristiyanlığı benimsemiştir. Bu dönemde Osiana’nın adının Hagios Kopios olduğu ileri sürülür. Bu ad giderek Pirekopios şekline dönmüştür. Bu dönemde, Kayseri, Ürgüp ve diğer yerlerde volkanik kayalar içine oyulan ‘’inzivagâhlar moralist ve akaid âlimi Ayos Vasilyos sâyesinde çoğalmıştır».
 
Hıristiyanlığı benimseyen halk Helen kültürünün etkisiyle bir çeşit Kapadokya Grekçesi konuşmağa başlamış olmalıdır. Ürgüp’ün Hristiyan halkı XIX. yüzyıl ortalarına doğru Texier'nin yazdığına göre Rumca konuşamamaktadır: «Buradakilerin hâl ve evsafı İzmir ve Garbi Anadolu Sahil Rumlarınınkinden büsbütün başkadır. Bunların hiçbiri Rumca bilmez. Papazları bile bu lisanı ancak merasimi diniyede kullanır». Aradan geçen uzun süre içinde Kapadokya Grekçesi yerini Türkçeye bırakmış olmalıdır.
 
Bizans döneminde Hıristiyan halk, kayalara oyulmuş eski mağaraları kiliseye dönüştürmüştür. Korama - Göreme-  ve Soandos gibi iki önemli Hristiyan eğitim merkezini bir birine bağlayan yol üzerinde olması nedeni ile Ürgüp'ün önemi artmıştır. Arap saldırıları başlayınca bütün bölge gibi Ürgüp de etkilenmiştir. İlk kez Arapların eline, Abbasî Halifesi Harun Reşit döneminde geçmiş, ancak daha sonra Bizanslılar yöreyi geri almışlardır. Hıristiyanlık öncesi kaya sığınaklar Arap saldırıları süresince yeniden barınak olarak değer kazanmıştır.
 
Selçukluların eline geçmesi Alparslan'ın komutanı Emir Afşin Bey tarafından gerçekleştirilmiş olan Ürgüp, bu dönemde Başhisar adını almıştır. Ancak aynı dönemde Brûgiip adının kullanıldığını da biliyoruz. Tamissos Çayı da halk dilinde Damsa olmuştur.
 
Ürgüp'ün Anadolu Selçukluları döneminde önemli bir merkez olduğunu Tarihçi Ahnet Refik Altınay'dan öğreniyoruz. XIII. ve  XIV.  yüzyıllarda beldeye cami ve medreseler, türbeler yaptırılarak eski Hıristiyan şöhreti unutturulmak ve Türk - İslâm mührü vurulmak istenmiştir. Selçuklu Beylerinden Emir Taş Hun'un Damsa köyünde büyük bir külliye yaptırması da bu çabalardan biridir. Bu dönemde Kılıçarslan Türbesi, Altıkapılı Türbe, Rükneddin Türbesi Ürgüp'e bir Selçuklu kenti görünümü kazandırmıştır. Günümüze ancak kalıntıları ulaşabilen, burçları çökmüş Kadı Kalesi'nin de bu çağ yapıtlarından olduğu ileri sürülür. Tarihlendirme yapmak için hiçbir yazıt bırakılmamıştır.
 
Karamanoğulları yönetiminden sonra Osmanlı Devleti sınırları içinde Ürgüp, Karaman Valiliğine bağlı küçük bir kent olarak yaşamını sürdürmüştür.
 
1718 yılında başlayan Lâle Devri Ürgüp'ün Nevşehir yanında ikinci plâna düşmesi sonucunu yaratmıştır. Ürgüp Kadısı Muşkara’ya- Nevşehir'e taşınmış, halkın hoşnutsuzluğunu gidermek için Damat İbrahim Paşa, Ürgüp’ün  çeşitli yerlerine 10 tane çeşme yaptırmıştır. Ancak devletin kararı ile önem kazanan Nevşehir'in yanında,  Ürgüp bir daha eski parlak dönemlerini yaşayamamıştır.
 
Nizip Savaşında Mısırlı Mehmet Ali Paşa'nın oğlu İbrahim Paşa'nın ordusuna yenilen Osmanlı askeri , Canik Valisi Osman Paşa’nın neferleri bozgun halinde kaçarken, yolu üzerinde bulunan Ürgüp'ü yağma etmiştir. Arap - Bizans savaşlarından sonra kentin gördüğü en büyük yağma ve yıkım bu olaydır. İstanbul'a dönerken Ürgüp'ten geçen Alman subayı Moltke şunları yazmıştır: «Karşı tarafta güzel Ürgüp kasabası yayılıyordu. Dimdik ve mağaralarla garip bir şekilde oyuk oyuk olmuş bir kayanın üzerindeki eski bir kale, kasabanın tepesinden bakıyordu. Ürgüp'ün evleri taştan, son derece zarif bir şekilde yapılmıştır. Fakat burada ev yapmaktan daha kolay birşey yoktur. Kumtaşı tebeşir gibi yumuşaktır, fakat havada sertleşir. Taşın kayadan koparıldığı delik de yine bir ev meydana getirir. Yazın serin, kışın sıcak ve her zaman kuru olur»
 
Ürgüp'ün kent olarak yerleşme alanı Esbelli Kayasından Damsa Çayının doğusundaki yamaçlara ve Kayakapı’ dan Karağandere’ ye  doğru yayılmıştır. 1924 yılına değin Hıristiyan halkın yaşadığı ve güzel konakların bulunduğu Karağandere bugün değiş tokuşla Yunanistan'dan gelen Türk göçmenlerin yaşadığı kesimdir. Bu vadi boyunca evler, yamaçlardaki kayaların içine oyularak yapılmıştır. Kimi evlerin önüne ayrıca odalar eklenmiştir. Bahçe içlerinde yer alan evler köşk görünümlüdür. Andezitik pembe tüflerin süratle erime özelliğine bağlı olarak mağara meskenlerde yer yer çökmeler görülmektedir.
 
Kentsel gelişmenin en hızlı olduğu yön doğudaki Damsa Çayı Vadisi ve Topuz Dağı’ nın az eğimli yamaçlarıdır. 1950 yılından sonra Kayseri yolunun iki geçesine plânlı, çağdaş evlerden oluşan bir mahalle kurulmuştur. Esbelli Kayasının ve Temenni Tepesi'nin duvar gibi dik yamaçlarında kat kat yaşayan aileler yeni gelişen mahalleye taşınmışlardır. Değerli bahçelerin evlerle kaplanması tarımsal üretimde olumsuz etkiler yaratmışsa da halk, mağara evlerdeki ilkçağ yaşamından kurtulmuştur.
 
Kenti Avanos'a bağlayan kuzeydeki yol çevresinde de aynı gelişme gözlenmektedir.
 
Ürgüp - Ulaşlı köyü yolu çevresindeki üzüm bağları da yerlerini yeni mahallelere bırakmaktadır. Burada yeni  bir Ürgüp ortaya çıkmaktadır.
 
Ürgüp'ün ünlü elmasının ve akça armudunun yetiştirildiği Sivritaş yöresinin bahçeleri artık ev yeri olarak değer kazanmaktadır. Kent, Damsa Çayı'nn ve onun Başdere Kolunun doğusuna, güneyine doğru gelişimini sürdürmektedir. Şarap fabrikasının güneyinde ve Mus-tafapaşa yolunun çevresindeki elma bahçeleri ve kavaklıklar da Ürgüp küçük sanayi sitesi olarak ayrılmıştır.
 
Gelişmenin hemen hiç olmadığı tek yön batı, Nevşehir yolu ve çevresidir. Topoğrafik uygunsuzluk nedeniyle motorlu ulaşım ve tarım araçlarının ailelerce kullanılmaydı nedeniyle Esbelli Mahallesi giderek boşalmaktadır. Bir bölümü kayaların içinde yer alan ve yamaçtaki güvercinliklerle bir bütün oluşturan bu evler güneye açık ve sürekli güneş gördüklerinden sağlık koşulları açısından yaşamaya  elverişlidirler. Ancak diğer koşullar çağdaş gereklere uymamaktadır. Kentin iş, tecim ve yönetsel örgütlerine, birimlerine uzak kalışı nedeniyle sürekli nüfus yitirmektedir. Güneş enerjisiyle ısınacak 750 yataklı turistik otelin Esbelli Kayasının hemen batısına yapılması bile ailelerin göçünü önleyememiştir.  Çünkü bahçecilik ve bağcılıkla geçimini sağlayan halk, bir turistik otelin işletmeye açılmasıyla gelir sağlama yöntemlerini kolayca değiştirebilecek sosyal yapıda değildir.
 
Esbelli Kayası'nı kuşatan evler boşaldıkça, yıkıntılaşıp çirkin görünümler sunma tehlikesi kendini göstermektedir. Kentin doğal dokusunu ve tipik örgüsünü bozacak böyle bir olumsuz gelişmeyi Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Ürgüp Belediyesi ortaklaşa hazırladıkları bir plân ve program gereğince önlemek için çalışmağa başlamışlardır.
 
Ürgüp'te evlerin yapı gereci, önüne kurulduğu kaya yarlardan, kornişlerden (kaş) düşmüş parçalardan, peribacalarından sağlanır. Ürgüp - Avanos yolu çevresinde taş ocakları da vardır. Kesme taştan ve oymalı, işlemeli alınları, kapı ve pencere üstü süslemeleriyle Ürgüp evleri eskiden beri beğenilmiş, övülmüştür. «Bu küçük kasaba Kapadokya'nın diğer yerlerinin aksine mamûr bir manzara arzeder>. Peribacaları ile iç içe olan Ürgüp nasıl bir görünümdeydi? «Sokaklarda kar gibi ak, birçok konik taşlar yükselir. Bunlar şehrin kenar ve civarında pek çoğalarak âdeta gelip geçmeyi engeller. Bu konilerin yüksekliği birkaç metreden başlayarak 100 metreye kadar varır. Bunlar genellikle düzgün şekildedirler. Şehir içindekilerin hemen hepsine el ve taşçı kalemi değmiştir. Bazıları dört yüzeyli piramit şeklinde oyulmuşlardır. Sanıldığına göre, buradaki hazır yerlere birkaç aile girdikten sonra bazı binalar da yapılmış ve bir Bcy'in yardımıyla gittikçe bayındır olmuştur.’’
 
1927 yılında Ürgüp'ü ziyaret eden Fransız Prof. Pittard kenti şöyle anlatmıştır: «Kayalıkların içine oyulmuş ve bir uçuruma hakim bir yoldan indikten sonra aralarından mağaralar zuhur eden kavaklar ve yeşilliklerin arkasına gizlenmiş olan Ürgüp'ü görüyoruz. Ürgüp, kayalıkların âdeta yekvücut olmuş, garip bir troglodit şehridir. Bugünkü sâkinleri inzivaya çekilmiş olan rahiplerin yaptıklarını kilise mahallerini, mağaraları kullanmışlar, mesken haline koymuşlardır. Kayaların oyuklarına az çok düzgün kapılar ve pencereler takılmış. Bugün bile Ürgüp garip bir manzara arzeder».
 
Moltke'nin daha önce de belirttiği gibi kayaların içi oyulurken koparılan taş, yontularak yeni yapılarda, ev eklentilerinde kullanılır. Bir tüf koninin içi boşaltılarak kat kat kiler, ambar, şırahane, üzümlük, kiler , oda, ağıl-ahır  ve güvercinlikler ortaya çıkarılır.
 
Serbest yüzeyde yapılan evler genellikle iki katlıdır. Alt kat kemerli yapılır. Kaya damlarda ve kemerli odalarda ağaca hiç gereksinme duyulmaz. İkinci kat, kemerin ağırlığına dayanamayacağı için söğüt ya da kavak ağaçlarıyla örtüldükten sonra toprakla kaplanır. «Orman ve kerestesi bulunmayan yerlerde çatı yerine toprak damlar yapılır ve bu damlar da zaman zaman yuvarlak bir taşla bastırılırdı». Damın düz olması binlerce yıldan beri tç Anadolu'da süregelen bir yapım yöntemi ve geleneğidir. Düz damın sularının belli yerlerden akıtılması için çörtenler konulur. Üzüm ve kayısı kurutmak için evin damının düz olması Ürgüplü için bir zorunluluktur. Kayseri ve Avanos yolu çevresine yapılan yeni evlerde bile kimi bölümlerin üzeri kiremitle örtülmeyerek düz bırakılmıştır. Bu, tarımsal geçim özelliğinin ev biçimine yön vermesinin ilginç bir örneğidir. Texier düz damlı Ürgüp evlerini şöyle anlatır: ‘’ Damları toprak olduğu için, kış mevsiminin birkaç ayında yağmur ve kar yağan böyle bir şehir için hiç muvafık olmayan bu usulün kabulü, mahrukat bulunmamasından ve o halde tuğla ve kiremit imalinin mümkün olmamasındandır. Binaların çatı ve ahşap kısımları da cenuptan getirtilen ince ve zayıf çam kerestesidir».
 
Anadolu'nun kimi yerlerinde «loğ taşı» denilen silindi-rik taşa Ürgüp, ve yöresinde «yuvak taşı» adı verilir. Damın toprağını sıkıştırmak, su sızdırmaması için kabaran yerleri berkitmek gereklidir ve bu işlemin sık sık yapılması evin ömrünü uzatmak açısından zorunludur. Kışın karı atılan dam bu yolla korunur. «Damların yağmurdan açılmış kısımlarını sıkıştırmak için her damda üstüvanî ağır bir taş vardır. Bunu yuvarlayarak toprağı berkiştirirler. Bazı asarı âtika bekayası olan memleketlerde eski mermer sütunları genellikle bu işte kullanırlar. O halde bu işi görmek için acaba ne kadar sütun kırılmıştır, bilinemez».
 
2010 nüfus sayımına göre 11 000  kişinin yaşadığı Ürgüp'te Kapadokya Krallıkları, Doğu Roma ve Bizans yönetimleri, Selçuklu, Karamanlı ve Osmanlı dönemlerinde durum nasıldı, kaç insan yaşıyordu? Belgeler olmadığından kesin yanıt vermenin sakıncaları ortadadır. Ür-güp'ün ıssız ve tenha olmasını Texier, kentte at bulunmayışına bağlamaktadır. Fransız Profesörün ziyaret ettiği yıl Ürgüp oldukça sönük ve hareketsizdir. Aynı araştırmacıya göre nüfus üç öğeden oluşmaktadır: Rumlar, Ermeniler ve Türkler. Çoğunluk Rumların elindedir ve Ermeniler bile Türklerden çoktur. Bu bilgilerin doğruluğunu belgeleyecek kayıtlar yoktur ve Texier’ nin yazdıklarını ihtiyatla karşılamak gerekmektedir. «Kale denilen yüksekçe noktanın etrafında sakin» olan Türk halkının tümü çiftçidir. Buğday, meyve ve tütün yetiştirirler. Sürülerden elde olunan yapağıyı kadınlar işleyerek ipe dönüştürürler. Pamuktan da kumaş dokurlar. Buradan anlaşılmaktadır ki, halıcılık ve dokumacılık geleneği doğal bir olgudur. Çünkü Topuz Dağı- Tekke Dağı gibi yüksek alanlarda , yaylada koyun beslenmektedir ve yapağısı değerlidir. Ek olarak, çevredeki dağ ve tepelerde yetişen cebeli ya da beledi cehri ağaççıkları boya elde edilen meyvelerini cömertçe sunmaktadır.
 
Ekonomik geçim yolları yüzyıllarca değişmemiştir Ürgüp’te. Vadi tabanlarının alüvyal toprakları sebzeciliğe; yamaçlar, dağ etekleri ve platoların pümisli toprağı bağcılığa, ekinciliğe, hayvanlar için otların yetişmesine elverişlidir. «Ürgüp'ün kuru meyvaları Kayseri'ye ve oradan da İstanbul'a gider». Bu kuru meyvalar bugün olduğu gibi kuru üzüm, kuru zerdali, kayısıdır.
 
Ürgüp’te, tütün ve afyon ekimi de zaman zaman serbest bırakılmış, zaman zaman yasaklanmıştır. Ürgüp Kayseri'ye bağlandıktan sonra afyon ekimi yasaklanmış, 1941 yılında yasak kaldırılmış ve yeniden halkın bu değerli ve yüksek gelir getiren endüstri bitkisini ekmesine izin verilmiştir. 1959 yılında turist akınının başlamasıyla bazı kişilerin yasa dışı yollardan afyona bağlı esrar ve eroin üretme girişiminde bulunması üzerine yasaklanmış ve o günden beri ekilmez olmuştur.
 
Antik çağda İkonium'u (Konya)  Sezarea'ya (Kayseri) ve Selçuklular döneminde Konya'yı Aksaray üzerinden Kayseri'ye bağlayan yol Ürgüp'ün içinden değilse de 8 km kuzeyinden geçmekteydi. Kervan yolları Osmanlı Devleti’nin gerileme ve çöküş dönemlerinde kullanılmamıştır. Cumhuriyet döneminde Konya ile Kayseri arasında önemli bir mal taşımacılığı söz konusu olmadığından Ürgüp'ün bu açıdan bir kazancı olmamıştır. Ancak, Nevşehir'i Kayseri’ye bağlayan yol buradan geçmiştir. Kayseri - Niğde arasındaki demiryolunun bir istasyonu olan Başköy (Yavaş) yörenin tarımsal ve hayvansal ürünlerinin büyük tüketim merkezlerine gönderildiği, henüz karayollarının gelişmediği dönemde Ürgüp küçük de olsa bir gelişme göstermiştir. Ancak, Topuz Dağı'nın motorlu taşıtlar için büyük tehlike gösteren keskin dönemeçleri, kışın kar tipisiyle zaman zaman ulaşıma kapanması gibi olumsuzluklar Nevşehir - Kayseri yolundaki taşımacılığı etkilemiştir. Son yıllarda ulaşıma açılan ve çok elverişli ulaşım koşulları sunan Nevşehir - Avanos - Kalaba yolunun Kayseri'ye gidiş gelişlerde yeğlenmesiyle Ürgüp bu çizginin dışında kalmıştır. Kente canlılığını veren bu trafiğin buradan geçmemesiyle zarara uğramıştır. 1990’lı yıllarda açılan Aksaray-Nevşehir-Kayseri yolu da Avanos’ tan geçirilmiş ve Ürgüp yine sapada bırakılmıştır.
 
Doğu - Batı doğrultusunda 3 km, Kuzey - Güney doğrultusunda 2,5 km gibi küçük bir kent için oldukça geniş bir alana yayılan Ürgüp'te kent içi ulaşım önemli bir sorun olmağa başlamıştır. Ulaşlı yolu çevresindeki yeni mahalleyi , Aksalur yolu dolayında gelişen yeni mahalleyi kentin merkezine bağlamak için belediye  minibüsler çalıştırmağa başlamıştır.
 
Ürgüp kentine su sağlamak antik çağlardan günümüze değin önemini koruyan bir sorun olmuştur. Yayladaki az akımlı küçük sular andezitik tüfler içine oyulan kaya tüneller ya da künklerle Ürgüp'e getirilerek çeşmelere bağlanmıştır. Su kıtlığı halkı, bağına ve bahçesine olduğu gibi evine de «sarnıç» yapmağa zorlamıştır. Texier kentin su sıkıntısını şöyle belirtmiştir: «Bu vadilere kendi adını vermiş olan küçük şehir bile süngertaşın-dan büyük bir tabakanın şakuli böğürleri arasına gömülmüş ve orada bulunan herhangi bir insan topluluğunun en önemli ihtiyacı olan su ve yeşillikten mahrum bırakmıştır».
 
Yeraltı suyolları ile tüflerin içinden geçirilerek Ürgüp'e getirilen Osmanlı dönemi su sistemi, yerini çelik borulara bırakmıştır. Günümüzde, Damsa Barajı Gölü, su gereksinmesini karşılayan bir depo işlevini görmektedir. 12 km güneydeki gölden sular, çelik borular ve akuadükler ile kente taşınmaktadır. Yeni mahallelerin kurulması ve insanlarla dolmaya başlaması üzerine su tüketiminin süratle artacağı kesindir. Cemil Köyü yakınından çıkan hoş içimli Deringöz kaynak suyu borularla Ürgüp yakınına kadar getirilmiş ve bir şişeleme tesisi kurulmuştur. Bu su, Ürgüp memba suyu adı ile özellikle turistik kuruluşlara verilmektedir.
 
1965 yılına değin yerel olanaklarla elektrik enerjisi elde edilen Ürgüp'te, Hirfanlı Hidroelektrik Santralından alınan enterkonnekte sisteme bağlı olan, Avanos Trafo Merkezinden ayrılan hattan elektrik alınmaktadır.
 
Eğitim ve öğretim kuruluşu olarak ilk ve orta dereceli okulların bulunduğu Ürgüp'te Turizm ve Otelcilik Yüksek Okulu'nun açılması için girişimlerde bulunulmuştur. Günümüzde burada bir Meslek Yüksek Okulu öğretim etkinliklerini sürdürmektedir. Kültür kurumlarından Müze ve Kütüphane gerek yapıları ve gerek kapsadıkları eserler açısından varsıl sayılabilir.. Devlet Hastanesi ve eczaneleri olduğu halde sağlık hizmetleri yeterli değildir.
 
Ürgüp ve yöresi, tecimsel ardülke –ardalan açısından Kayseri'ye bağlıdır. Halk, yaş ve kuru meyveyi Kayseri'ye götürür, karşılığında alacaklarını da oradan alır.
 
Endüstriyel tesis olarak şarap fabrikası ve oniks-mermer fabrikası üretim yapmaktaydı Özelleştirme sonucu bu büyük kurum çalışamaz olmuştur.  Şarap fabrikasının eski yeraltı kaya kavları ve dinlendirme hücreleri ilginçtir.
 
Ürgüp, Kapadokya sözcüğüne turistik bir geçerlilik kazandıran kent olmuştur. Antik çağdaki geniş bir yörenin adı olan Kapadokya'ya Ürgüp sahip çıkarak turistik işletmelerde değerlendirmiş, otellere, lokantalara, motellere, kampinglere, anı eşyası satan mağazalara bu adı vererek yaşamasını sağlamıştır. Bunun sonucunda yerli ve yabancı basında, kitle iletişim araçlarında «Ürgüp, Kapadokya'nın Kalbidir» gibi turistik değeri olan tümceler bu kentin tanınmasında, yaygın bir ün kazanmasında etkili olmuştur.
 
Ürgüp'ün kent olarak eski eserler yönünden yoksul olduğu söylenebilir. Burayı Kapadokya'nın merkezi yapan daha çok çevresidir. Kentte, Damsa Vadisi'nin panoramik bir şekilde göründüğü Temenni Tepesi ve Esbelli Kayası gibi yüksekliklerden başka insan eseri olarak Selçuklu Türbeleri, kale yıkıntısı, bir cami ve tipik bir Osmanlı Dönemi konağı kalmıştır. Etnografik eşyanın ve çevrede bulunmuş az sayıda arkeolojik buluntunun sergilendiği müze de turistin ilgisini az da olsa çeken kültür kurumu olarak belirtilebilir.
 
Ürgüp asıl ününü geniş bir çevrenin halı, kilim, heybe, cicim, seccade gibi el sanatı ürünlerinin toplama ve dağıtmadan kazanmıştır. Önceleri yerel gereksinmeleri karşılamak için dokunan Ürgüp halıları, 1960'lı yıllarda turist beğenisine göre hazırlanmağa başlanmış ve giderek çevredeki halı dokuma merkezlerinin ürünlerinin de pazarlandığı bir kent durumuna gelmiştir. Kente gelen turistler, tezgâhlarda dokunan halılar için hazır bir pazar oluşturmuşlardır. Bugün kent, bütün İç Anadolu Bölgesi'nin dokuma ürünlerinin (Yahyalı, Bünyan, Lâdik) toplanıp dağıtımlarının yapıldığı bir merkez işlevini üstlenmiştir. Ürgüp'ün bu ticarî hinterlandı Kafkasya, Van yöresi ve İran'dan diğer Önasya ülkelerine doğru uzanmaktadır. İzmir ve İstanbul'dan gelen tüccar bu ülkelere gitmeye gerek görmeden, istediğini Ürgüp çarşısında bulacağını bilir.
 
Turist istek ve beklentilerine yanıt verecek, otel, kamping, motel, lokanta gibi kuruluşlar daha çok Nevşehir -Kayseri ana caddesinin iki geçesine, kıyılarına sıralanmıştır. Tarihsel kalıntılar açısından yoksul sayılabilecek Ürgüp, turizm hizmetlerini yürütecek kuruluşlara sahip olduğu için yörenin en avantajlı konaklama kenti olmuştur. Otellerin dışında pansiyonculuk da gelişmiştir.
 
 KAYNAKLAR ve AÇIKLAMALAR
(1)   CHAPUT, E. 1976. Türkiye'de Jeolojik ve Jeomorfofenik Tetkik Seyahatlart. 2. Basım, (Çeviren: Ali Tanoğlu) İs­tanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Yayınlan No: 11, s. 105.
(2)   JERPHANION, G.d. 1936. Une Nouvelle Province de L'Art Byzantine, Les Eglises Rupestres de Cappadoce. Paris, s. 10.
(3)   TABBAN, A. Kentlerin Jeolojisi ve Deprem Durumları, İmar ve İskan Bakanlığı Yayım, s. 271.
(4)   TEXIER, Ch. 1924. Küçük Asya (Çeviren: Ali Suat) Mat- baai Amire İstanbul, s. 67-71.
(5)   JERPHANION, Orgüp'e modern Greklerin ttProkopion» adını verdiklerini yazmaktadır. Adı geçen kitap, s. 17.
(6)   PITTARD, E. 1934. Anadolu (Çeviren: Reşat N. Nuri), Tercümeler Kütüphanesi 3, Hakimiyeti Milliye Matbaası, Ankara, s. 84.
(7)   TEXIER, Ch. Adı geçen kitap, s. 72.
(8)   TURAN, O. 1977. Selçuklular Zamanında Türkiye, İstan­bul, s. 474.
(9)   ALTINAY, A. R. 1924. Damat ibrahim Paşa Zamanında Ürgüp ve Nevşehir, Türk Tarih Encümeni Mecmuası. XIV/3, 156-185, İstanbul.

(10)  
TEXIER, Ch. Adı geçen kitap, s. 73.
(11)   TEXIER, Ch. Adı geçen kitap, s. 73.
(12)   TEXIER, Ch. Adı geçen kitap, s. 73.
(13)   PITTARD, E. Adı geçen kitap, s. 104 105.
(14)   ÖGEL, B. 1978. Türk Kültür Tarihine Girit. C. 3, Kültür Bakanlığı Yayınları, s. 21.
(15)   TUNCEL, M. 1981. Tarih Boyunca Türkiye'de Kent Kuru­lukları. (Doğumunun 100. Yılında Atatürk'e Armağan) İs­tanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Yayını, s. 310-350.
(16)   TEXIER, Ch. Adı geçen kitap, s. 74.
(17)   TEX1ER, Ch. Adı geçen kitap, s. 74.
(18)   TEXIER, Ch. Adı geçen kitap, s. 74.
(19)   Ürgüp eski Nüfus Memuru Ahmet Ünlü'nün verdiği bilgi­ye göre, 200 yıllık kayıtlarda Ermeni nüfus yaşamamıştır. Texier, yanılmiş ya da gerçekleri çarpıtarak Avrupa kamu­oyunda Anadolu'nun nüfus mozaiğinin yapısı konusunda yanlış kanıların doğmasını istemiş olmalıdır.
            TEXIER, Ch. Adı geçen kitap, s. 74.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
ÜRGÜP
Its Historical Geography and Urban Development
 
 
Dr  Emrullah  Güney
 
 
The Damsa Çayı, which flows into the Kızılırmak east of Avanos, is joined on the west by several subsidiary branches that have eroded the volca­nic plateaux of tufa stone. In the pluvial period these were the valleys of full - flowing rivers that caused severe erosion. Today their beds contain water only in spring, and there is a conspicuous disproportion between the size of the valleys and the paucity of water.
 
The town of Ürgüp, at an elevation of 1100 -1200 m, is situated over these valleys and the ridges between them. Like many other Anatolian towns, it is not known when or by whom the town was founded though it has been identified with the ancient though minor city of Osiana. For defensive purposes the earliest dwellings were appar­ently located on the Esbelli butte north of the presenttown, where caves carved in the sides of the rock must have provided refuge to the residents. In later periods these underground dwellings were abandoned in favor of houses on open ground.
 
The small town of Ürgüp preserved its troglodytic cha­racter until the mid - 19th century. Under the rule of Eastern Rome the local people adopted Christianity, and it has been suggested that Osiana them became known as Hagios Kopios, a name which gradually metamorpho­sed into Pirekopios.
 
Under the influence of Hellenic culture the local Chris­tians began to speak a brand of Cappadocian Greek but were unable to speak the language of the Greeks of Izmir and Istanbul even in the mid - 19th century.
 
In the period that followed Cappadocian Greek eventu­ally gave way to Turkish.
 
In the Byzantine period the Christians converted into churches the caves previously carved into the rocks, and Ürgüp's prominence increased owing to its situation on the road connecting the important Christian educati­onal centers of Göreme and Soandos. When the Arab attacks began, Ürgüp was affected as was the entire region. The town fell to the Arabs first during the reign of the Abbasid caliph Harun al-Rashid, subsequently to be reclaimed by the Byzantines, and the pre-Chris­tian cave dwellings acquired new significance as shelters against Arab aggression.
 
After the town was taken by the Seljuks, it became known as Başhisar though it was also known as Brugup during this period. At the same time the Tamissos beca­me the Damsa Çayı in the vernacular.
 
Under the Anatolian Seljuks Ürgüp was an important center. Mosques, madrassas and turbehs were built in the 13th and 14th centuries to diminish the town's former Christian glory and give it a Turkish - Islamic stamp. One of the greatest of such efforts was the construction of a mosque complex on the Damsa Çayı by a Seljuk ruler.
 
Following administration by the Karamanids Ürgüp con­tinued its existence within the borders of the Ottoman state as a small town attached to the province of Ka­raman.
 
With the start of the Tulip Period in 1718, Ürgüp took second place behind the neighboring town of Nevşehir. The Kadi of Ürgüp moved to Nevşehir and the Grand Vizier of the time, Damad Ibrahim Pasha, commissioned ten fountain? to be built around the city to placate the local population. Ürgüp, however, never recovered its former brilliance.
 
Ürgüp was also plundered by the retreating Ottoman army following its defeat by Ibrahim Pasha, son of Meh­met Ali Pasha of Egypt, in the battle of Nesib, an inci­dent which occasioned the greatest blow to the town after the Arab - Byzantine wars. The beauty of Ürgüp, laid out eerily on the undulating landscape, has been described by the German general Moltke, who was marc­hing with the Ottoman army at the time.
 
As a settlement, Ürgüp has spread from the Esbelli butte to the eastern banks of the Damsa Çayı and from Kayakapi to Karağandere… Karağandere, until 1924 the loca­tion of lovely mansions where the Christian population lived, is now the home of Turkish refugees from Greece. Along the length of the valley dwellings have been carved into the stone with rooms added on in front of some of the homes.
 
But the most rapid urbanization has occurred in the di­rection of the Damsa Çayı and Topuz Dağı on the east. In the 1950s a modern development was built on either side of the highway to Kayseri, and the families living on top of one another on the sheer slopes of the Esbelli and Temenni buttes moved here. Although formerly va­luable agricultural land was thereby destroyed for ho­mes, at least the people living in caves were rescued from a primitive way of life. A similar development can now be observed along the road connecting the town
with Avanos on the north, and the vineyards on the road from Ürgüp to the village of Ulaşlı are also being lost to new settlement. Likewise the Sivritaş apple and pear orchards are yielding to the pressure of urbaniza­tion, and the apple orchards and poplar groves south of the wine factory have been designated as the site of the Ürgüp light industrial complex.
 
The only direction in which there has been almost no development is towards the west on the road to Nev­şehir. The district of Esbelli is gradually being abando­ned since topographic irregularities prohibit the use of agricultural and transport vehicles. Although exposure to the sun and other health conditions make this area extremely conducive to settlement, it is steadily losing population due to the fact that it is far from the town's business and commercial center. Even the construction of a touristic hotel immediately to the west does not appear likely to stem the exodus since the local popula­tion is not of such a social structure as to be able easily to make the transition to earning their living by hotel management.
 
As the homes around the Esbelli butte are abandoned, there is a threat of uglification in the area, a danger al­ready recognized by the Ministry of Culture and Tourism and the Municipality of Ürgüp, who have jointly forged a plan to prevent it.
 
Building materials in Ürgüp are obtained from the vol­canic formations and stone cliffs in the surrounding area. There are also stone quarries on the Ürgiip - Ava­nos road. The houses of Ürgüp have from the earliest times been known for their lovely hewn stone, carved facades and window and door decorations. Houses built on open ground are generally of two storeys, the lower storey being vaulted. With stone roofs, no need was felt for wood in these vaulted rooms. Since the second storey was not strong enough to support a vault, it was roofed with willow and poplar branches which were later co­vered with earth. Such flat roofs are traditional in Ana­tolia in areas lacking forests and lumber. Drainpipes are placed at intervals to allow drainage of water from such roofs, which in any case are a necessity for Ürgüp dwellers as a place for drying apricots and raisins. Even the roofs of the new houses on the Kayseri and Avanos roads are left partially uncovered by tiles, affording an interesting example of the way agricultural needs may influence home construction.
 
A particular type of cyclindrical stone is used in the Ürgüp region to press down the earth on the roofs and prevent seepage of water, an operation which must be repeated frequently to extend the life of the house. So­metimes columns from archaelogical sites are also used for this purpose, resulting in the breakage of an untold number of ancient building parts.
 
The population of Ürgüp was 6955 by the 1980 census. For earlier periods, however, such as the time of the Cappadocian principalities, of the Eastern Roman and Byzantine administrations, and of the Seljuks, the Kara­manids and the Ottomans, we are unable to give such exact figures due to a lack of documents. When the French Professor Texier visited Ürgüp in the mid-twen­ties, however, it was deserted and lifeless, a phenomenon that he attributed to the absence of horses in the area.
 
According to the same researcher, the population consis­ted of three elements: Greek; who were in the majo­rity, Turks, and Armenians, who outnumbered even the Turks. Nevertheless, these accounts must be read with caution since there are no documents to support them.
 
Economic life has been unchanged for centuries. The aluvial lands of the valley beds are fertile for vegetable gardening, the slopes and foothills of the mountains and the pumice of the plateaux for vineyards and for the cultivation of grazing land for animals. The famed dried fruits of Ürgüp were traditionally transported to Istan­bul via Kayseri.
 
From time to time the cultivation of tobacco and the opium poppy has also been permitted. After Ürgüp was attached to Kayseri, opium cultivation was prohibited, but in 1941 the ban was lifted and the people were once again allowed to laise this high - income crop. With the start of a tourist flow in 1959, however, certain persons entered into the illegal production of opium-based drugs, giving rise to a new prohibition which has not been lifted since.
 
In antiquity the road connecting Ikonium and Caesarea, and in the Seljuk period the Konya - Kayseri road, over Aksaray passed only eight km to the north of Ürgüp. During the decline of the Ottoman empire, these caravan routes were not used, and since the transport of goods between Konya and Kayseri has been insignificant in the Republican period too, Ürgüp did not stand to gain anything in this respcet. On the other hand, the road connecting Nevşehir to Kayseri did pass through Ürgüp. And the fact that Başköy, a nearby station on the Kay­seri - Niğde railroad, was a center from which the local agricultural products were dispatched meant a certain growth, albeit slight, in this period when rail transport was still relatively undeveloped. The danger posed to motorists howee by the sharp curves of Topuz Dağı, together with the fact that the road was closed inter­mittently each winter due to blizzards, had an adverse effect on transport on the Nevşehir - Kayseri road. In recent years a preference for the new Nevşehir - Ava­nos -Kalaba road for traffic to and from Kayseri has again left Ürgüp out of the action.
 
Transportation has become a major problem for the town ofÜrgüp,which, although small, is spread over an are 3 km, wide on the east-west axis and 2.5 km north - sooth. The Municipality has taken measures to provide minibus service connecting the new develop­ment on the Ulaştı road to the town center.
 
Supplying water to the town of Ürgüp has been a prob­lem since antiquity forcing the residents to build cis­terns for their houses as well as their gardens and vine­yards. The small rivers on the plateau have been connected to fountains by pipes or by tunnels carved in the tufa stone. The Ottoman system of bringing these waters to the town by means of undergraound canals has given way to the use of steel pipes today. Furthermore, the Damsa Dam Lake serves as a reservoir supplying the town’s water, which is pumped from the lake 12 km away to the town through a system of steel pipesand aquaducts. With the building of new housing deve­lopments water consumption is clearly going to increase rapidly. The extremely potable spring waters of Deringöz near the village of Cemil have also been piped to Ürgüp and a bottling plant has been set up. Known as Ürgüp spring water, this is also supplied in particular to touristic facilities.
Supplying its electrical energy needs from local sources until 1965, Ürgüp today obtains electricity from the Avanos Transformer, which is part of the interconnec­ted system of the Hirfanh Hydroelectric Power Plant.
Ürgüp is the town that has put Cappadocia on the touris­tic map by providing hotels, motels, restaurants and camping sites as well as souvenir shops. While not rich in ancient monuments, Ürgüp is the center of Cappa­docia more by virtue of its surroundings. The heights of the Esbelli and Temenni buttes afford panoramic views of the Damsa Valley with its Seljuks turbehs, citadel ruins, a mosque and a typical Ottoman mansion. But Ürgüp's fame rests chiefly on its being the collec­tion and distribution center of the handicrafts of an extensive region, including carpets, kilims, saddlebags, jijims and prayer rugs. Ürgüp carpets, woven originally to meet local needs, began in the 1960s to be tailored to the tastes of tourists, and gradually the town became a marketing center for rugs woven in various regional centers. Today Ürgüp acts as a clearinghouse for textile products from the entire Central Anatolian region, and its commercial hinterland extends all the way to the Caucasus, the Van region and Iran and other Central Asian countries.
Most of the touristic hotels and restaurants are located on the Nevşehir - Kayseri road, making Ürgüp the regi­on's most convenient touristic base despite its lack of historic ruins. Apart from hotels, there is an ongoing development in pension facilities as well.