“Kendin için istediğin iyi şeyleri, başkaları için de iste; kendin için istemediğin olumsuz şeyleri, başkaları için de isteme” temel düsturunda düşünüldüğünde; insan ve/veya çevre için risk oluşturan durumlarda, empati boyutlu tedbir almak; akleden / düşünen / sorgulayan / ders alan bir insan için olması gereken bir durumdur.

-Sevr’de, insanlığın Efendisi uyumaktadır; taşlar arasından çıkan zehirli bir yılan O’na zarar vermesin diye, Sadık arkadaşı tarafından engel olunur, ama ayağı ısırılır; ısırılan yer tedavi edilir.

-Bir çocuk arkadaşları ile sokakta oynamaktadır; komşu evin açık kapısından dışarıya çıkan köpek, çocuğun bacağından ısırır; diş izlerinin yeri enfeksiyon belirtisi gösterince, ailesi ile sağlık kuruluşuna gidilir; gerekli tedavi ve o dönem için göbek etrafından yaklaşık iki hafta iğne yapılır.

-İki arkadaş okuldan evlerine doğru gitmektedir; sokakta yatan bir köpek, onlara doğru koşarak çocuklardan birinin pantolonunun paçasından tutar ve çocuğun düşmesine sebep olur. Çocuğun sağ kolu dirsekten kırılır ve eğitim süreci aksar.

-Bahçede bulunan meyve ağaçları yoğun bir karınca baskınına uğramıştır; bu durumu gören padişah Kanuni, hocasına sorar;

"Meyve ağaçlarını sarınca karınca, Günah var mı karıncayı kırınca?"

Hocası;

"Yarın Hakk'ın divanına varınca, Senden hakkın alır karınca." manidar ifadesiyle cevaplar.

Yaşanmış kıssalardan yola çıkarak bir değerlendirme yapıldığında;

Hiçbir canlıya ve hatta cansız oluşuma, ekosistemde bulunan doğal bir unsura; problem olarak görülse dahi, ani kararlarla olumsuz bir tutum ve davranış sergilenmemelidir. Yaratılan her canlı ve cansız varlık bir eserdir; hiçbir eser bertaraf edilmemelidir. Zira; hepsinin bir hikmeti, bir görevi vardır. Ekolojik dengede her canlı veya cansız varlık, zincirleme olarak birbiriyle ilintilidir. Birinin yok olması bir diğerinin kontrolsüz çoğalmasına ya da tehlike arz etmesine sebebiyet verebilmektedir. Programsız ekolojik uygulamalar ile, bir sorun çözülmek istenirken çok daha büyüğünün ortaya çıkmasına sebep olabilmektedir. Problem olarak görülen küçücük bir canlı da olsa, çözüme giden süreç, fıtri yöntem ve uygulamalar ile olmalıdır.

Bu süreçte; insana ve/veya çevresine, zarar verebilme potansiyeli taşıyan unsurlara/varlıklara karşı; en makul ve doğru tedbiri almak, düşünen insan için bir yükümlülüktür; hiçbir birey zarar görmeden, en kısa zamanda gereken çözüm üretilmelidir. Zira; “bildirildiği kadarıyla” bu dünya için en temel canlı insandır. Her şey mükellefiyet bilincindeki insan merkezli değerlendirilmelidir. Çünkü düşünme yeteneği verilen, yapması ve yapmaması gerekenler ile nihayet bunların bir muhasebesinin olduğu tebliğ edilen ve neticesinde imtihana tabi tutulacak olan bir canlıdır. Günlük hayatta karşılaşılan, sosyal yaşantının doğal akışında, hayati tehlike veya risk arz edebilen unsurlar/varlıklar için tedbir almak, bireysel ve toplumsal açıdan bir görevdir.

Çocukları / insanları / ağaçları, ekolojik sistemi korumak için, zararlı olan veya olabilecek durumlar, çözüme kavuşturulmalıdır. “Senin yaptıkların yanlış, benim yaptıklarım doğru”, bakış açısıyla değil; “ağaçtaki karınca” kıssalı, yapılanların mükellefiyet bilinciyle bir karşılığının var olduğu bilinerek, istişare temelli ortak akılla alınacak kararlarla, hayata yansıtılmalıdır. Şehrin, kasabanın, köyün hangi mahallesinde, caddesinde ikamet edilirse edilsin / toplumun hangi sosyal konumunda olunursa olunsun; insan odaklı / insani boyutlu kararlar ile çözüm üretilmesine ve uygulanmasına, hep birlikte katkı sağlanmalıdır.

Gelecek nesillere, iyi uygulamalarla daha yaşanabilir bir ekolojik ortam bırakmak; sorumluluk sahibi her yetişkin bireyin asli görevi olmak zorundadır.

Bu satırlar; M. TUNCEL, Toplumsal Farkındalık, Nevşehir-2024; çalışmasından yararlanılarak hazırlanmıştır.