Görüşmeler esnasında Türk Dil Kurumu Bşk. Yrd. Değerli dostum Ali Karaçalı Bey'le Meclis’i dolaştık. Bu esnadavekillerden bazılarıyla ayakta bazılarıyla da oturmak suretiyle görüşmelerimiz oldu. Vekillerin çaylarını içip muhtelif ikramlarından istifade ettik. Ama asıl istifademiz ülkemizde meydana gelen ve yaşanan olaylarla ilgili görüş teatisinde bulunmamızdı.
Sizlere son söyleyeceğimi baştan söyleyeyim mi? Endişeye mahal yok. Ülkemiz emin ellerde ve iyi gidiyor. Vatandaş olarak idarecilerimize güvenelim ve dua edelim.Var gibi gösterilen kaos ve krizide abartmayalım. Atalarımızın dediği gibi; “büyük dağın karı çok olur”.Biz şanlı imparatorlukların bakiyesi bir devletiz. Bütün bu yaşanmakta ve yaşanması muhtemel olan sorunların üstesinden geleceğimizden hiç endişe etmemeliyiz.
Ülkemize‘Son kale’ diyenler boşuna demiyorlar. Müntesibi olmakla gurur duyduğumuz vatanımızın bizlere nasıl emanet edildiğinin farkındayız veya olmalıyız. En azından ‘yerli ve milli’ olduğuna inandığım yöneticilerimiz var.Bu yönden de endişeye mahal yok diyorum.
Gelelim bütçe meselesine;bilindiği üzere gerek Plan Bütçe Komisyonunda ve gerekse Genel Kurul’da önce muhalefet, ardından iktidar milletvekilleri lehte ve aleyhte konuştuktan sonra Hükümet adına ilgili Bakan konuşuyor. Daha sonra da Bakan varsa eğer kendine sorulan soruları cevaplandırıyor. Bilahare oylamaya geçiliyor.
Bütçe dendiğinde kabineden akla ilk gelen ilk isim hiç kuşkusuzMaliye Bakanıdır. Mevcut Maliye Bakanı uzun süredir Maliye Bakanlığı’nıngörülmeyen kahramanlarından (Eski Müsteşar)Naci Ağbal’dır. Kadife sesi, mütebessim çehresi ve kendinden emin konuşmasıyla ikinci şahsa güven veriyor. Güven olayı iktidar milletvekilleri için olduğu kadar muhalefet milletvekilleriiçinde geçerlidir.
PARTİLER
AK-PARTİ; bazı tecrübeli vekiller hariç konuşan vekillerin kahir ekseriyatınınhissi ve heyecanlı oldukları gözden kaçmıyor. O kürsüden konuşmanınkolay olmadığını tahmin ediyorum. Fakat ikinci şahıslara verdiği imaj açısından bu durum önemlidir. Konuşmaların içeriğine gelince; genellikle hükümet politikalarını destekler niteliktedir.
CHP; CHP’li vekillerin kürsü hâkimiyetleri yerinde.Fakat onları daçok saldırgan ve tahrik edici buldum.Konuşmalarında ortaya yeni bir görüş sunmaktan ziyade yapılanları yok saymak veya tahfif etmeye yönelik. Söyledikleri de yeterince araştırılmamış konular… (kurumlarımız adına söylüyorum)
MHP; tek sesli koro gibi, genellikle bir arkadaşın konuştuğu bir grup görünümündedir. Hemen her konuda bir tek milletvekili konuşuyor. Milliyetçi söylemiönceleyen tavırların yanı sıra tashih edici, katkı sağlayıcı bir halleri var…
HDP; ana muhalefet partisi gibi, kendilerini ilgilendirsin veya ilgilendirmesindikkatle dinliyor ufakta olsa bir yolunu bulup hemen gerekli müdahaleyi yapmaya çalışıyor/lar. Mesela; hatiplerden biri parti ve şahıs ismi vermeden “…arkalarını Kandil’e ve PYD’ye yaslayanlar …” ifadesini kullanınca hemen HDP’li grup başkanvekili Diyarbakır’ın bayan milletvekilihemen söz almak istedi. Bunun üzerine Meclis Başkan vekili Ayşe Nur Bahçekapılı; ‘hatip isim vermedi. Yoksa arkanızı Kandil’e ve PYD’ye yaslayan sizmisiniz” dedi…
Konuşan bütün Milletvekillerinde gördüm ki; (muhalefet parti milletvekillerinden birisi hariç -K.Y.-)teklif getirici, fikir sunucu bir konuşma yapmadılar. Hemen tamamı iktidar partisine özellikle de Cumhurbaşkanı’na hakaret ve eleştirilerle gündem oluşturmaya,deyim yerindeyse vitrine oynamaya yönelik konuşmalar yaptılar.
Melis Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı’ya gelince; ince göndermeler, tavizsiz tutum ve yerinde müdahalelerle iyi bir yönetim sergiledi.
GÖRÜŞTÜĞÜMÜZ MİLLETVEKİLLERİ
AK-Parti’denMarkarEseyan,İsminden de anlaşılacağı gibi Türk Ermenilerinden. Nezih bir insan. Onu gazeteciliğin verdiği rahatlığının yanı sıra meselelerede oldukça vakıf buldum.
Kendine Suriye meselesini sorduk; “bir kere şunu söylemeliyim. Hemen herkesin üzerimize çullanmaları bizim takip ettiğimiz siyasetin doğruluğunu göstermektedir. Dedi.
Bugün itibarıyla Suriye’de istenen;
- PKK
- İŞİD
- Nusayri’ler den oluşan üçdevletin kurulmasıdır.
Bilmenizi isterim ki, beş yıldır savaşa girmememiz çok büyük bir başarıdır. Türkiye’nin bu başarısı; beş ayrı terör örgütünün üzerimize salınması, vekâlet savaşının sürmesi, bununla da yetinmeyip, Rusya’nınüzerimize gelmesine rağmen oldu.Tekrar söylüyorum Türkiye orada duruma vakıftır. Hemen her şey kontrol altındadır. Şu anda varılan ateş kes bile Türkiye’yi memnun etmek içindir. Biliyor musunuz? Uygulamakta olduğumuz siyasetimizle ABD’yi etkiliyoruz.
Diğer taraftan her ne kadar istemesek te Ukrayna’nın Rusya’ya karşı savaş hazırlığına başlaması da dikkate alınacak olursa Türkiye’nin konumu daha da iyi olacaktır.”
HDP'li bir vekille –K.Y.- uzun denecek bir görüşmemiz oldu. Mecliste Partisi adına konuşurken Tarihte Türklerle Kürtlerin kardeşlik ve dayanışmasından uzunca bahsetti. Birlikteliğimizin geçmişine yönelik olarak, şu örneği verdi: “Alpaslan henüz Anadolu’ya gelmeden Silvanve Diyarbakır’da hüküm süren Kürt ‘Harmani Hanedanı’ vardı. Savaş esnasında Alpaslan’a on bin askerle katkıda bulundular. Eğer o askerler olmasaydı belki savaş kaybedilebilirdi. Diğer taraftan Çaldıran’da İdris-i Bitlisi Kürt aşiretleri bir arada tutmasaydı Çaldıranın durumu böyle olmaya bilirdi...”bu ve buna benzer örnekleri verdikten sonra ortak hareket etmemizi gerektirecek tarihi bilgilerden bahsetmeye devam ederek,‘bugün de tekrar eski birlikteliğimizi sağlayabiliriz. Sağlarken de tarihimizdeki yaşanmış gerçekleri referans almalıyız’ diyerek şu örnekleriverdi;
- Medine Vesikası,
- Ahmet-i Hani’nin öğretileri,
- İdris-i Bitlisi,
- Selahaddin Eyyubi,
- Said Nursi,
- Barselona anlaşmasını,
Meclis Genel Kurulunda konuşmasından özetlemeye çalıştığım bu tespitlerin ardından, o vekil yer yer acaba! Dediğim olmakla beraber iyi hem de çok iyi olacağını umduğum güzel havadisler de verdi...
Akşam yemeğini dostum Ali Karaçalı, CHP’li bayan bir milletvekili ve HDP’li K.Y. ve diğer HDP’libayan milletvekiliyle aynı masada beraber yedik. K.Y. yemek esnasındaki konuşmasında; iki kesimin de (Hükümet, Kürtler) oyuna geldiğini, oyuna getirenlerin de şu anda ellerini ovuşturarak bizleri seyrettiğini...Öldürmekle bu işin bitmeyeceğiniifade ettikten sonra dağda tüm Kürt halkınınkürt olmayan insanların çocukları vardır. Hatta imamların dahi…
Ben de; “bunların isteyerek mi? Yoksa zorla mı” çıktıklarını sordum.
İsteyerek çıkanlar da var…dedi.
PKK’lıların cenazesine gitme meselesini; orayagitmekle yapılan terör olayını onaylamak, yeni gidecek olanlara da teşvik amacını taşıyıp taşımadığını sordum;
Bu durumunyani cenazeye katılmanın örfi olduğunu söyledi...(ikna olmadığımı söyledim)
Onların (PKK) devlete başkaldıranbağyiler olup olmadıklarını sordum;
Bağyiliğin ancak İslam devletinde geçerli olan bir ıstılah olduğunu söyledi. Kaldı ki bağyi bile olsa Hz. Ali Sıffin savaşından sonra Muaviye’nin askerleri için nasıl‘…kardeşlerimiz…’ dediğinden bahsetti… bir yerde kendilerini, verdikleri mücadele itibariyle onlara benzetiyor. Bu görüşe de asla katılmadığımı söyledim.
Asıl konuşmasını istediğim ve önemsediğim konu parti içi durumdu. Nitekim Diyarbakır Belediye Başkanı Gülten Kışanak’ın;“artık bu terör olaylarını bırakalım. Halk bizi desteklemiyor ve biz kaybediyoruz..”çıkışını; ardından;Altan Tan’ın;“HDP nin üst yönetiminde sol düşüncenin hakim olduğunu, dine ve dindarlara yer verilmediği…” şeklindeki yorumunu sordum!…ciddi,çok ciddi açıklamada bulundu…bu açıklamalarından, parti içinde verdikleri mücadelenin sonunda istediklerinin gerçekleşmemesi veya alamamaları halinde yeni bir parti kurabilecekleri intibaını edindim…
O gün gecenin geç saatine kadar yorulduk ama zihnen dingin bir halde meclisten ayrıldık. Ümit her zaman için insana zindelik verirken,ümitsizlik de kişiyi bedbin düşürür.
Ülkemizin geleceği için ümitli olduğumu söyleyebilirim.