Dr. ŞAHAP KOCATOPÇU ve OTOMOBİL HİKÂYESİ!

Türk Tarih Kurumu başkan yardımcısı olarak göreve başladığım 2013’ten bu tarafa Oral Çalışlar’ la yer yer kitap alış-verişinde bulunuruz. Son olarak, kendinin yazdığı “68 Kuşağı” olarak bilinen, gerek Avrupa ve gerekse Türkiye’deki sağ-sol olaylarını özellikle de Türkiye’deki sol kesimin neler yaptıklarını anlattığı İsyan Günleri 68 kitabıyla birlikte, Uzun Bir Yalnızlığın Tarihçesi (İrfan Yalçın), Gazetecilikte 3 Patron 50 Yıl (Fikret Ercan), Gazetecilikten Diplomatlığa Keşke Olmayan Bir Geçmiş (Akkan Suver) kitaplarını gönderdi.

Bunlardan ilkini gelir gelmez, Akkan’ın kitabını da henüz okudum. Akkan 191 sayfalık kitabında, 96 sayfasını kendisine, geri kalanını ise İsmet İnönü, ‘Atatürk seni sevmek milli bir ibadettir’, ‘benim tek bir partim oldu. O da, İttihat ve Terakki Partisi’dir diyen Celal Bayar, Mustafa Kemal’le ilgili o, ‘hem zafer ilahı, hem barışın mimarı…’ diyen Falih Rıfkı Atay, Alpaslan Türkeş, Batılıların ‘akvaryuma sıkıştırılmış balina’ diye tasvir ettikleri Rauf Denktaş, Süleyman Demirel, Haydar Aliyev gibi 19 ayrı şahsa ayırmış.

Kitabında fazlaca yer ayırdığı, ziyade itibar gösterdiği insanlardan birisi de siyasi yelpazenin sağına da soluna da göz kırpan Dr. Şahap Kocatopçu’dur. 

Kocatopçu, Batı’ya aşırı hayranlık duyan ve hatta kurtuluşu orada gören biridir. O, 27 Mayıs 1960 ihtilalinin ve 12 Eylül 1980 darbesinin Sanayi ve Ticaret Bakanı’dır. Anlayacağınız, darbecilerin de itibar gösterdiği kişilerdendir…

Mustafa Kemal’in Avrupa’da okuttuğu 700 gençten birisi olan Kocatopçu, Brüksel’e giderken Mustafa Kemal Paşa: “Şahap evladım, Galatasaray’ı bitirdin. Şimdi Belçika’ya gidiyorsun. Öğrendim ki orada cami yokmuş. Her Cuma günü bir kiliseye git ve tanrıya dua et. Orası da tanrının evidir,” der. 

Görüldüğü gibi Kocatopçu’dan evde namaz kılıp dua etmesi istenmiyor. Aksine, kilisede dua etmesi isteniyor ki, Batılılar Türkiye’yi/Türkleri böyle tanısın!

60 İhtilali’nden sonra milletvekilliği genel seçimlerine kadar ülkenin yönetimi, ağırlıklı askerlerden oluşan Milli Birlik Komitesi tarafından yönetildi. Ayrıca oluşturulan kabinen de bir kısmı askerlerden, bir kısmı da sivillerden oluşuyordu.

Devlet Başkanı Gürsel Paşa, Sanayi ve Ticaret Bakanı Kocatopçu’yu çağırarak otomobil fabrikası kurması emrini verir. Fabrika yapımına sıcak bakmayan Bakan’a göre bu iş, genç Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın, Türkiye’nin otomobil fabrikası kurmasının gerekliliği konusunda Milli Birlik Komitesi’ni etkilemesinden ibarettir.    

Bu konuda Prof. Dr. Sabahattin Zaim Hoca’nın kaleme aldığı “Bir Ömrün Hikâyesi” anı kitabından bir alıntıda bulunmak istiyorum:

‘Sanayi sektörü ile ilgili hatıralarımdan biri de “Devrim” adı verilen ilk yerli otomobil projesiyle alâkalıdır. Makine Mühendisleri Odası benden, otomobil endüstrisi konusunda 31 Ocak 1965’te İmar İskân Bakanlığı konferans salonunda tertip edilecek açık oturuma katılmam ricasında bulunmuştu.

Oturumda konuşacak kişiler: Makine Kimya Genel Müdürü Yüksek Mühendis Celal İmre, Türkiye Ekonomi Kurumu Başkanı olan Mülkiye’den iktisat hocamız Prof. Muhlis Ete, Devlet Demir Yolları Eski Genel Müdürü Yüksek Mühendis Şecaattin Sergen, Makine Mühendisleri Odası başkanı Şükrü Er. Oturumu organize eden ve yönetecek olan zat da yüksek mühendis Hulusi Çetinoğlu’ydu. Bu teknik kadro içindeki tek iktisatçı bendim.

Türkiye’de motorlu vasıtalar endüstrisinin kurulmasına ilişkin gerekçeler, yurt ekonomisinin konuya etkilerinin boyutları, talep imkânları, rantabilite meseleleri projenin içeriğini oluşturuluyordu. Projenin başında da arkadaşlarımızdan Necmettin Erbakan bulunuyordu. Her ne kadar toplantı 1965’te gerçekleşmiş olsa da proje 1960’lı yılların başında tasarlanmıştı.

Proje bir teknik heyet tarafından organize edilerek Eskişehir’deki atölyelerde geliştirilmişti. O yıllar gümüş motorun da kurulduğu yıllardı. Farklı ekipler farklı sahalarda çalışmalar yapıyordu. Bir taraftan dizel motor fabrikası, bir taraftan da bir otomobil fabrikası kurma düşüncesi vardı. Temel kanaat, “Makine imal eden sanayi kurulmadıkça Türkiye kalkınamaz.” şeklindeydi. Nitekim vasıflı bir dökümhane kurarak mekanik kısımları kendimiz imal etmedikçe sanayileşemeyeceğimize inanıyorduk. Bu sebeple bir ekip kurarak Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel Paşa’ya kadar çıkarılmıştı.

O sıralarda Amerika’dan yeni gelmiştim. Cumhurbaşkanı ile görüşmeye katılanlar, yıkanıp hemen giyilen ütüsüz ceketleri ve açılıp kapanan telli papyonları olan tiril tiril tiplerdi. Necmettin Bey gayet şık giyinirdi. Cemal Gürsel Paşa’ya projemizden bahsederek bize yardımcı olmasını istemiştik.

Gürsel Paşa: “Ben zaten biliyorum ki, bu millet ot satmakla kalkınamaz. Onun için bu işlere girmek lâzım. Benden ne istiyorsanız elimden geleni yaparım. Paraysa para, kanunsa kanun…

Batı hayranı! Türkiye aşığı Bakan, ülkemizin araç parkının envanterini takdim ettikten sonra Gürsel Paşa’ya: “Efendim; malumunuz, Fransa’da Renault, İtalya’da Fiat, Almanya’da Volkswagen fabrikaları var. Bu fabrikaları görmek, incelemek gerekir,” der.

Bakan Kocayopçu, böyle derken zımnen şöyle demek istiyor: “İsmi geçen ülkelerden hazır araba almak varken niçin maliyetli bir iş olan fabrika kuralım ki!..”

Araba/fabrika yapımı konusunda fikri sorulanlardan biri de Fiyat arabalarının Türkiye distribütörü Vehbi Koç’tur. O da Bakan gibi görüş beyanında bulunur!..

Bahsi geçen ülkelere giden Bakan, orada kimlerle görüştü, ne tür telkinler aldı bilinmez! Bilinen bir gerçek varsa o da; otomobil fabrikası yapmakla ilgili araştırma yapacak olan sayın Bakan, bu konuda her ne kadar olumlu bir intiba ile dönmemişse de Alman İktisat Bakanı’nın hediyesi olarak Erzurum’a radyo kurmasını başarmıştır!    

Yurt dışı seyahatinden dönen Bakan, niçin fabrika kurulamayacağını hasta yatağındaki Gürsel Paşa’ya, ardından Milli Birlik Komitesi’ne izah eder ve bu işi –kendince- bitirir!

Öyle ya! Askerler, genç idealist Erbakan bu işten ne anlar! Avrupa’da tahsil görmüş, kilisede Tanrı’ya duada bulunmuş, Mustafa Kemal Paşa’dan imtiyazlı bakan varken! Sayın Bakan, böylece ülkemizi böylesi büyük bir yükten/badireden kurtarır!.. 

O öyle düşüne dursun, birkaç gün sonra ülkemizin gelişmesi için arabanın yapılması gerektiğine inanan Milli Birlik Komitesi’nden iki üye*, Bakan’ı ziyaret eder.  Bakan’ın açıklamasına ikna olmayan bu Komite üyeleri, otomobil fabrikası konusunda ısrarlı olduklarını belirtirler. Araba yapmanın hayal olduğuna inanan vatansever Bakan(!), bu ısrarlı tutum karşısında çareyi istifa etmekte bulur. 

Bu istifayla ilgili kitabın müellifi Suver; Basar istifasını ayrılır bakanlıktan!.. diyerek onurlu iş yaptığına işaret eder ve ekler; yapacak bir şeyi yoktur Kocatopçu’nun?

Geçmişte olduğu gibi günümüzde de kendileri gibi düşünmeyenleri aşağılayan, hayalperestlikle suçlayan batı kafalılar; ağırsaneyi kurarak, araba yaparak ülkeyi kalkındırmaya çalışan Necmettin Erbakan’ı da suçladılar.

Okuduğum bir kitaptan siz değerli okuyuculara ülkenin kalkınmasında çok ciddi yeri olan otomobil yapımıyla ilgili tarihî bir olayın hikayesini anlattım. Ahmet BELADA

-------0-------

·         Kesin olmamakla beraber o iki üye; Fahri Özdilek ve Kurmay Albay Haydar Tunçkanat