Samimiyetin, misafirperverliğin, hoşgörünün ve barışın şehri Nevşehir’in kurucusu Lale Devri Döneminin ünlü Sadrazamı, Damat İbrahim Paşa’yı şehrimizi inşa edişi ve şehrimize kazandırdığı önemli tarihi eserler dolayısıyla vefatının 294. sene-i devriyesinde hürmet, rahmet ve minnetle yâd ediyoruz.
Nevşehirli Sadrazam Damat İbrahim Paşa:
1660 yılında o zamanki adıyla Muşkara (Nevşehir) köyünde doğan ve 1730 yılında Patrona Halil İsyanı'yla öldürülen Nevşehirli Sadrazam Damat İbrahim Paşa vefatının 294. yıl dönümünde rahmetle anıyoruz.
Nevşehirli olmasıyla ve yaptığı hizmetlerle gurur duyduğumuz Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'yı bu vesile ile bir kez daha saygıyla yad ediyor Allah'tan rahmet diliyoruz.
Peki, Nevşehirli Damat İbrahim Paşa Kimdir? Nevşehirli Damat İbrahim Paşa hayatı, dönemi, getirdiği yenilikler...
Nevşehirli Damat İbrahim Paşa (d. 1660 - ö. 1730 İstanbul), III. Ahmet saltanatında, 9 Nisan 1718 - 1 Ekim 1730 tarihleri arasında sadrazamlık yapmış Türk asıllı Osmanlı devlet adamı. Oğuzların Beydilli boyuna mensup Boynuinceli aşiretindendir. İsmi Lale Devri ve Nevşehir ile özdeşleşmiştir. Enderun'dan yetişen sadrazamların on üçüncüsü ve Osmanlı sadrazamlarının yüz otuzuncusudur.
Nevşehirli Damat İbrahim Paşa: Doğum 1660 - Ölüm 16 Ekim 1730 (69-70 yaşlarında)
İşte Hayatı;
Nevşehir (Muşkara)'de dünyaya geldi. Babası İzdin (Zeytin) Voyvodası Ali Ağa idi.
İş bulmak için İstanbul'a gelmiş ve Eski Saray masraf katibi Mustafa Efendinin delaletiyle (tavsiyesiyle) 1689'da sarayın helvacı ocağına, daha sonra eski saray baltacıları ocağına kaydolmuştur. İbrahim Efendi hizmetleri ile zamanla yükselip Darüssaade ağasının yazıcı halifesi olarak Padişahın bulunduğu Edirne'ye gitti. Şehzade Ahmed'in padişah olmasından sonra 1703'te Darüssaade ağası yazıcılığına tayin edildi. Bu vazifedeyken padişahın itimat ve teveccühünü kazandı. Ancak Sadrazam olan Çorlulu Ali Paşa onu Edirne'ye gönderdi.
1715'te Mora Seferine çıkan Veziriazam Silahdar Damat Ali Paşa, İbrahim Efendi'yi mevkufatçılıkla beraberinde götürdü. Buranın alınmasından sonra da tahrir (katiplik) işi ile vazifelendirildi.
İbrahim Efendi, 1716 yılında Avusturyalılarla yapılan Petrovaradin Muharebesi'nde bulundu. Mağlubiyetten ve sadrazam ve serdar-i ekrem olan Silahdar Damat Ali Paşa şehit olduktan sonra vaziyeti Padişaha arz etmek üzere bir arıza ile ordu tarafından Edirne'ye gönderildi. III. Ahmed çok güvendiği İbrahim Efendi'yi geri göndermeyerek birinci ruznameci yaptı. Birkaç gün sonra da 3 Ekim 1716'da sadaret kaymakamlığına tayin etti.
İbrahim Paşa, şehit Silahdar Damat Ali Paşa'nin dul kalmış bulunan III. Ahmed'in kızı Fatma Sultan'la 1717'de nikahlanarak Damat oldu. İbrahim Paşa'nın teşebbüsleri sayesinde Avusturyalılarla barış yapılmasının kararlaştırılmasından sonra, 1718'de sadrazamlığa getirilerek Avusturya ile Pasarofça Antlaşması'nı imzaladı. Aynı yıl Venediklilerle de barış yapıldı.
İbrahim Paşanın on üç yıl süren sadrazamlığı zamanında İran ile bir kez savaş yapıldı. Ancak oluşturulan genel barış ortamında devlet bir huzur dönemine girmiştir.
Lale, Çırağan, Sadabad ve diğer mesirelerde, helva sohbetleri düzenlenmesi de bu dönemde oldu. Bunun yanı sıra ilk matbaanın tesisi ve sanayi müesseselerinin kurulması onun gayretleri ile gerçekleşti.
İbrahim Paşa, Eylül 1730'da meydana gelen Patrona Halil İsyanı sırasında Sultan III. Ahmed'in heyetiyle birlikte vardığı karar uyarınca öldürülerek cesedi isyancılara teslim edildi. Cesedi paramparça edildi.
Devlet işlerine vakıf, düşünceli, mutedil, kadirşinas, kabiliyetli insanların kadrini bilen bir devlet adamıydı. Padişahın teveccühünü (sevgi ve yakınlık) kazanmakla ve bütün işleri eline almakla şımarmamış, kendisine fenalık yapanlara dahi iyilikte bulunmuştur.
“İbrahim Paşa'nın yüksek nitelikleri beyandan aşırıdır. Hazineyi gelirle doldurmuştur. Din ve devlet işlerindeki hizmeti de yazıya sığmaz. Himmeti yüksekti. Aristo kavrayışlı, Eflatun görüşlü, Lokman bilgeliğinde, mülk ve milleti düzende tutan, vakur, mütevazı, tedbirli, mert ve gayretli, iyiliği ikramı çok, yüce himmetli, iyi ahlaklı, yüce soylu, doğruluktan şaşmayan, tedbirli vezir, kanunlara hakim benzersiz sadrazamdı. Özellikle bilgin ve erdemlilere, şeyhlere, ariflere, hüner sahiplerine, şiir ve nesir yazanlara, söz ve yazı ustalarına, müzisyenlere aşırı meyli ve yakınlığı vardı. Ekseri gece ve gündüzlerde ilim ve marifet sahipleriyle sohbet eder, her birini ödüllendirirdi. Bir kişiyi ayıbından ötürü aşağılamaz, rakiplerine bile mansıplar vezirlik verir, yaşlı yoksul herkesi ihyadan geri kalmazdı. Yaratılışı gereği hayır işlerine düşkündü. Nice nice yüce eseri vardır. „
—Dilâverzâde, Zeyl-i Hadîkatü'l-Vüzerâ'dan
Nevşehirli Damat İbrahim Paşa Neden Öldürüldü ? İşte Cevabı...
Tarihin tozlu sayfalarına dalmadan önce günümüz Türkiyesinden bir giriş yapalım. Ülkemizde şimdiye kadar bilime, eğitime gereken önem verilmediğini gördükçe ”neden” diye sormadan edemiyoruz. Neden biz daima bilimden uzak tutulmaya çalışılıyoruz? Bu halk neden yıllardır daima cahil tutuluyor? Bunları düşünürken bunlar bir kaç yılda biranda olacak şeyler değildir diye sonuca varmak zor olmuyor ve biraz geçmişe bakınca da yenilik yapmak isteyen herkesin engellendiğini görüyoruz...
İşte bunlardan birisi de talihsiz Osmanlı Devlet adamı, Nevşehirli Damat İbrahim Paşa...
Nevşehirli Damat İbrahim Paşa, özet tabirle Lale Devrinin en önemli figürlerinden birisi ve çok güçlü bir Osmanlı Devlet adamı ve padişah III.Ahmed’in en güvendiği isimdir. Sadrazamlığı oldukça uzun sürmüş ve bu uzun süre içinde devlette hatırı sayılır yenilikler yapmıştır. Birçok sadrazamın aksine Türktür. Oğuzların Beydilli boyuna mensup Boynuinceli aşiretindendir. Uzun adından da anlaşılacağı üzere Nevşehirlidir ve de Osmanlı Hanedanının damadıdır. Aslında ona ilk zamanlarda kimse Nevşehirli İbrahim dememiştir zira o dönemde Nevşehir’in adı Muşkaradır ve ona da Muşkaralı İbrahim derlerdi. Nevşehiri yani o dönemdeki Muşkarayı büyük bir yerleşim haline getiren de kendisidir. Muşkarayı imar etmiş ve bölgenin önemli bir yerleşimi haline getirmiştir. Sonradan da buranın adını Nevşehir olarak değiştirmiştir.
İbrahim Paşa, çok iyi bir asker değildi belki ama çok zeki ve tam bir yenilikciydi. Nevşehirli İbrahim yeniliklerin öncüsü bir liderdi. Paşa tabii ki çok zeki bir insandı ve devletin durumunu herkesten iyi biliyordu. Osmanlı Devleti artık eski gücünde değil hatta Avrupadaki birçok gelişmeyi takip edememiş bir devlet haline gelmişti. Bu yüzden daima barış yanlısı olmuştu, savaşlara devam edilirse Osmanlı Devletinin kısa sürede yıkılacağını düşünüyordu. Bazı çevreler onu korkaklıkla suçlasa da o yılmadı ve Pasarofça Antlaşmasıyla yenilgiyle sonuçlanmaya yaklaşan Osmanlı-Avusturya savaşını derhal bitirdi. Bu arada o dönemde sadrazam olan Ali Paşa da savaştaki başarısızlığı yüzünden idam edildi ve İbrahim Paşa Devlet-i ʿAliyye-yi ʿOsmâniyye’ye Damat olma şansını yakaladı. Ali Paşanın eşi III.Ahmed’in kızı 13 yaşındaki Fatıma Sultanla evlendi. Artık damat ve sadrazam olan Nevşehirli Damat İbrahim Paşa, savaşın bitmesi ile devleti yenileme fırsatını yakaladı.
Damat İbrahim, zaman kaybetmeden işe koyuldu. İstanbul’da imar değişiklikleri yapmaya başladı, İstanbul’da bir çini fabrikası ile çuha fabrikası kurdu ve şehirde tulumbacılar teşkilatının kurulmasına öncülük etti. Üsküdar’da çok önemli bir su yolu ve sayısı tam olarak bilinmese de çok sayıda çeşme yaptırdı. Kumaş fabrikasını kurdu.
Avrupa’ya geçici elçilikler kurdu. Bilim, teknoloji, sanat ve edebiyat alanında Osmanlı Devletinin en parlak çağını yaşattı. Daha sonra da maalesef sonunu hazırlayan matbaanın İstanbul’a gelmesini sağladı. Osmanlı Devletinin Paris elçisi Sait Efendi (ki çok az kaynakta adı geçer ama matbaanın Osmanlı Devletine girmesinde emeği büyüktür) ve İbrahim Müteferrika 16 Aralık 1727 tarihinde ilk matbaayı getirdi.
Ayrıca bilime ve eğitime çok önem veren paşa, İstanbul’da kitap satan esnaflarda bulunan değerli kitapların yurt dışına kaçırılmasını engellemiş, kitapları toplatmış ve o kitaplarla günümüze kadar gelen ve kullanılan kütüphaneler kurmuştur. İstanbul’u bahçelerle, ağaçlarla, parklarla donatmış, şehrin güzelliğine güzellik katacak gelişmelere imza atmıştır. Bu barış ve gelişme döneminde maalesef Osmanlı düşmanları gidişattan memnun olmamış ve bunun müsebbibi olarak tabii ki paşayı görmüştü. Paşa, Avrupa’nın hedefindeydi artık ve saray etrafında vesveseler de başlamıştı. İşte yazının başında belirttiğim gibi bu milletin bilimden uzak durmasını isteyen güçler devreye girmişti.
Özellikle yeniliklere karşıt olan bir takım zevatlar, düşmanlar tarafından kışkırtılmaya başlandı. Oluşturulan bu suni algı operasyonu ile Halkta içten içe ”Biz yokluk içinde kan ağlarken, saray sefa sürüyor” düşüncesi ağır basmaya başladı. Tüm bu sefanın müsebbibi de hedefteki adam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa oldu tabii ki.
Halktaki isyan hareketi dış güçlerin desteğiyle çok hızlı büyüdü ve büyük zenginlik vaad edilen İstanbul başı bozuklarından Patrona Halil isyanda öne çıkan isyancı oldu. Patrona Halil ve isyana destek veren yeniçeri ağalarından Rüstem Ağa ve Murad Ağa saraya yürüyüşe geçmek için gereken kalabalığı topladı ve isyan başladı ama savaşlardan, karışıklıklardan bıkan halk destek vermedi.
Bu sırada isyan hazırlığını öğrenen Nevşehirli Damat İbrahim Paşa, Bostancıbaşına olayları öğrenmesi için görev verir ve saray dışına gönderir. Bostancıbaşı saraya döndüğünde saray dışında olanlara isyan bile demenin mübalağa olacağını İbrahim Paşa’ya anlatır ve İbrahim Paşa da önlem almaya gerek duymaz. İşte canına mal olan hatayı o zaman yapar. Çok değil sadece 2 gün sonra Patrona Halil ve yandaşlarına verilen vaadler 2 katına çıkarılmış, halk içinde başka bazı önderler de ayartılmıştı. Artık isyana tüm yeniçeriler de destek vermiş, isyancılar gücüne güç katmıştı. Ancak camilerde hala imamlar o günlerde halka isyan etmemelerini ve zalim olmamalarını öğütlüyordu bu da tam halk desteğini kesiyordu.
Halkın desteğini daha da büyük dozda almak isteyen hainlerin bu aşamada bir kozu daha ortaya çıktı: Deli İbrahim. İstanbul halkı tarafından tanınan, halk içinde sözü geçen Deli İbrahim, isyana dini bir kılıf uydurmak adına, halkı camilerden uzaklaştırmak adına ortaya atıldı ve zalimleri, İslam düşmanlarını, harama düşenleri öldürmek için toplandık, onlardan artık hesap soracağız o vakit bu kutlu günde halktan kimse camilere gitmesin, namaz kılmasın, camilerde ezan okunmasın dedi.
Belki de Türk tarihinin ilk DARBESİYDİ...
Maalesef Deli İbrahimin fetvasıyla, o gün camiler ve mescitler kapatıldı, ezan okunması ve camilere namaz için gelinmesi yasaklandı. Yani İstanbul’da bir gün boyunca ezan okunmadı. Din adına yapılan bir ayaklanmanın ilk günü camiler kapatıldı. 29 Eylül 1730’da ezanlar sustu. Bu gün kayıtlara ‘İstanbul’da fetihten bugüne ezan okunmayan tek gün’ olarak geçti. Artık isyancılar, askerin ve halkın da desteğini alınca önüne geçilemez bir güç haline geldi. Özellikle İbrahim Müteferrika’nın evinde işleyen matbaa, İslam düşmanlarının icadı olarak gösterilmiş ve ilk hedef olarak alınmış, isyancılar tarafından yakılmıştır. Daha sonra Sadabad Köşkü yakılarak isyan büyümüştür. Sarayın kapısına dayanan isyancılar ”kelle isterük” nidalarıyla başta Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa olmak üzere toplam 37 devlet adamını padişahtan istemiştir. Kendi sonunun da yerine tahta geçtiği 2.Mustafa gibi olacağından korkan padişah, isyancıların istediklerini vermiş, damadını, sadrazamını boğdurtmuş ve ölüsünü isyancılara teslim etmiştir. Bu arada isyancılardan kaçmaya çalışan ve damdan dama atlarken düşerek ölen dönemin en ünlü ve önemli şairi Nedimden de bahsetmeden olmaz. İstanbul hayranı, İstanbul’a sayısız dizeler yazan şair Nedim de paşanın çok yakın arkadaşı olmasının ve önemli bir şair, bilime, eğitime önem ver bir sanatçı olmasının cezasını çekmiştir.
Nedim bir şiirinde Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’yı, İstanbula yaptıklarından dolayı övmeden geçemez. Bütün sohbetlerinde İstanbul’a yaptıkları için paşaya hayranlığını dilen getiren Nedim de nihayetinde o çok sevdiği İstanbul’da can verir.
İstanbul’un evsafını mümkün mü beyan hiç,
Maksud heman sadr-ı keremkâra senadır,
Damad-ı güzin-i şeh-i zişan-ı felek-şah,
Fahrü’l-vüzera âsaf-ı ferhunde likadır.
Çok güvendiği padişah tarafından boğdurulan ve hayata 70 yaşında gözlerini yuman Nevşehirli Damat İbrahim Paşanın cenazesi cahiller ordusuna teslim edilince iş iyice çığırından çıktı. Bu başı bozuklar paşanın cenazesini bir öküz arabasıyla Et Meydanına taşıdılar ve orada paramparça ettiler. İşin acı taraflarından birisi de yeniçeriler su içsin diye yaptırdığı çeşmenin başında da paşanın cesedi yine o yeniçeriler tarafından parçalandı. O sırada devlet içindeki hainler bu ayaklanmanın yeterli büyüklüğe ulaştığını görünce, bu kalabalık ile padişahı bile tahttan indiririz düşüncesine kapıldılar. Ama padişah halk tarafından seviliyordu ve isyancılar ne istediyse padişah vermişti. Bir sebep bulmak gerekiyordu ve çok geçmeden sebep bulundu. Boğdurulan ve cansız bedeni teslim edilen kişi İbrahim Paşa değildi. Padişah isyancıları, halkı kandırdı, paşayı korudu. Bu söylentiyi hızlıca yaydılar ve elebaşı Patrona Halil’e emri ilettiler. Padişahı tahttan indireceksin. Bunun üzerine ihanet ordusu hemen harekete geçti ve kalabalığı iyice galeyana getirdi. Talihsiz paşanın cansız bedenini bir atın ardına bağladılar ve saraya gönderdiler. Tekrar isyan sarayın önüne taşındı. Padişah III.Ahmed neredeyse hiç pazarlık etmeden, sadece ailesine ve kendisine dokunulmaması şartıyla tahtı Şehzade Mahmud’a bıraktı. İsyancılar sonunda tüm istediklerine kavuştular. Bir takım mihraklarca aykalanan isyankarlar ve düşmanlar, hainler maalesef amacına ulaşmıştı. Osmanlı Devletinin bilimle bağı, eğitimle bağı yeniden kopartılmıştı.
Yenilikçi ve maalesef talihsiz paşa, toplumu ilerletmek istemesinin, bilime ve eğitime önem vermek istemesinin karşılığını ölümle almıştır. Malum, hepimizin bildiği gibi ne yazıkki tarihte bu topraklarda hiçbir başarı cezasız kalmaz. Paşa da maalesef yaptıklarını canıyla ödedi. Hala günümüzde Lale Devri olarak anılan dönemde hep saraydaki zevk sefadan bahsedilir. Sanki o matbaa o gelişme ve yenilenme döneminde kurulmadı, tulumbacılar teşkilatı o zaman kurulmadı, sayısız kütüphane o zaman kurulmadı, devlette rüşvet azaltılmadı, haksız maaş alanlar memuriyetten uzaklaştırılmadı, sanki Osmanlı Devleti ilk kez bu kadar yoğun eğitime ve bilime yüzünü dönmedi! Ama Lale Devri denince herkesin aklına saray eğlenceleri geliyor. O kadar yanlı ve yanlış bir tutum ki bu, bu tutumu da toplumun kafasına yerleştirenler işte gelişimin önündeki en büyük engeller oluyor.
Nevşehirli Damat İbrahim Paşa Neden Öldürüldü? sorusuna özetle kısa bir cevap verecek olursak; Nevşehirli Damat İbrahim Paşa, yüzünü bilime döndüğü için, eğitime, sanata önem verdiği için, Osmanlı Devletinin yükselişinin bilimle, eğitimle, sanatla olacağını düşündüğü için öldürüldü. Diğer bir değişle o dönem ülkenin yeniden uyanışının fitilini ateşlediği için maalesef canıyla ödemişti.
Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın cansız bedeni paramparça edildiği için Nevşehirli Damat İbrahim Paşanın mezarı nerededir konusu da tam bir muammadır. İlk dönemlerde tekrar talan edilir diye kimseye söylenmeyen mezar bugün İstanbul Şehzadebaşında yine kendi yaptırdığı ve kendi ismi ile anılan Nevşehirli Damat İbrahim Paşa Külliyesinin hazire kısmındadır.
Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın cansız bedeni paramparça edildiği için Nevşehirli Damat İbrahim Paşanın mezarı ilk dönemlerde tekrar talan edilir diye kimseye söylenmeyen mezar bugün İstanbul Şehzadebaşında yine kendi yaptırdığı ve kendi ismi ile anılan Nevşehirli Damat İbrahim Paşa Külliyesinin hazire kısmındadır. Bedeni paramparça olduğu ve sokaklarda gezdirildiği için mezarın boş olduğu sanılır ama aslında olay günü İstanbul’da olan ve olanlara çok üzülen Halep eski kadılarından Şakir bey, paşanın paramparça edilmiş bedeninin parçalarını toplattırmış ve o mezara koymuştur. Ruhu şad olsun. Allah rahmet eylesin.
Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'nın Ülkemizin pek çok yerinde hala ayakta kalan ve hizmet veren eserleri bulunmaktadır.
İbrâhim Paşa, devlet işlerine vâkıf, düşünceli, mutedil, kadirşinas, kabiliyetli, insanların kadrini bilen bir devlet adamı idi. Kendisine fenalık yapanlara dahi iyilikte bulunurdu. İbrâhim Paşa’nın hayır eserleri oldukça fazladır. Bunların başında hanımı Fâtımâ Sultan’la beraber İstanbul’da Şehzâde Câmii yakınında yaptırdıkları Dârülhadîs, talebeye mahsûs odalar, sebil ve kütüphâne gelir. İstanbul’un muhtelif yerlerinde çeşme, sebil ve mesire yerleri yaptırmıştır. Ayrıca doğum yeri olan ve o târihde Niğde’ye bağlı bulunan Muşkara köyüne başka yerlerden ahâlî getirtip, iskan ile burayı kaza yaptı ve kasabayı sur ile genişletti. Muşkara adını kaldırıp Nevşehir diye adlandırdığı bu yerde iki câmi, bir medrese ve medrese talebesiyle fakir halk için imâret yaptırdı.
Dâmâd İbrâhim Paşa, iyi bir tahsil görmüş, mütâalayı sever, ilmî sohbetlere düşkün bir zât olup, muhtelif ilimlerde, şiir ve edebiyâtda şöhreti olan şahsiyetleri etrafına toplamıştı. Meclisine devam eden ilim ve fikir adamlarıyla sohbet edip herhangi bir mevzuda onlara münazara ettirir ve icâbında kendisi de bu münazaralara iştirak ederek, kanâatini söylerdi. Teşkil ettiği ilmî bir encümen ile umûmî târihe ve İslâm târihine ait bir hayli kıymetli eserleri Türkçe’ye çevirtmiştir.
İstanbul’da kitap satan esnafta bulunan nadide kitapların, ucuz fiyatla satın alınarak Avrupa’ya gönderildiğini öğrenen İbrâhim Paşa, bu eserlerin yurt dışına çıkışını yasaklayıp, kütüphâneler te’sis etti. Ayrıca İstanbul’da ilk matbaa, çini fabrikası ve çuha fabrikasının yanında, Hatayi ismi verilen kumaş fabrikasının te’sisi İbrâhim Paşa’nın gayret ve çalışmalarıyla olmuştur. İbrâhim Paşa, Avrupa’yı tanımanın Osmanlı dış politikası için önemli olduğuna inanan sadrâzamlardan idi. Bunun için İstanbul’daki yabancı devlet elçileri ile düzenli bir ilişki kurdu. İik defa yurt dışına Osmanlı elçileri göndermeye başladı.
İbrâhim Paşa, askerî alanda ve devlet idaresinde bâzı yenilikler yaptı. Devrinde disiplin ve verimliliği sağlamak ve hazîneye olan yükleri hafifletmek için yeniçeri, bürokrat ve me’murların sayısı azaltıldı. Şehirlerde ve kırsal kesimde gelir kaynaklarının kadastro sayımları yapıldı.
Nevşehirli olmasıyla ve yaptığı hizmetlerle gurur duyduğumuz Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'yı bu vesile ile bir kez daha saygıyla yad ediyor Allah'tan rahmet diliyoruz.
Kaynak: ibrahimkavakli.com
Nevşehirli Damat İbrahim Paşa Külliyesi; İstanbul Suriçi Saraçhane Dede Efendi Caddesi’yle Şehzadebaşı Caddesi’nin kesiştiği yapı adasında, Nevşehirli Damat İbrahim Paşa tarafından 1720 yılında, kütüphane ve darülhadis medresesi olarak inşa ettirilmiştir. Külliye’nin avlusunun güney tarafında, Damat İbrahim Paşa ve oğullarının mezarları yer alır. Bu mezarlıklarla aynı yöndeki eyvanlı odalar medrese öğrencileri için bina ettirilmiştir. Külliyenin cadde yönündeki çeşmesi ve sebili yol çalışmaları esnasında zarar görmüş, külliye dershanesi camiye çevrildiği yıllarda yapıya günümüzdeki mevcut tek şerefeli minaresi eklenmiştir. Cami şadırvanıysa avlunun ortasında ve ağaçların arasında bulunur. Bu küçük külliyenin medrese olarak faaliyet gösterdiği dönemlerde, kalabalık bir kadroyla hizmet ettiği bilinmektedir. Mekanın bezemelerinde kullanılan çiçek motifleri, Lale Devri’nin mimari anlayışıyla paralellik göstermiş ve yapının sanatsal değerini artırmıştır.