Nevşehir Barosu avukatlarından Av. Sema Yurtbilir Yavuz, sokak hayvanlarına ötanazi yolunu açan yasa teklifine ilişkin sorunun asıl çözümünün ‘kısırlaştır, aşılat, yerinde yaşat’ metodu olduğunu savunuyor.
Nevşehir Barosu avukatlarından Av. Sema Yurtbilir Yavuz, konuya ilişkin yaptığı açıklamasında; "5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanunu 2004 yılında yürürlüğe girmiştir fakat etkin uygulanmamıştır. Hayvan severler ve sivil toplum örgütlerinin 20 yıldır “yasaya uy, kısırlaştır, aşılat, yerinde yaşat” demekten dilinde tüy bitmiştir. Sanıyor musunuz ki hayvanların sokaklarda aç kalmasına, çaresiz kalmasına sebep olan bu popülasyon hayvan severlerin hoşuna gitmektedir. Fakat 20 yıldır hayvan popülasyonu için insani çözümler teklif eden bilim insanlarının, sivil toplum örgütlerinin, veteriner hekimlerin, hayvan severlerin söylemleri kulak arkası edilmiştir. Şimdi bu popülasyonun sorumlusu olanlar yine işin profesyonellerini dinlemeksizin ölüm yasasını bizim seçtiğimiz temsilcilerin bulunduğu meclisten geçirmeye çalışmaktadırlar. Akan musluğu vanadan kesmek yerine öldürmeyi seçmek, hayvan öldürmenin sürekliliğine de neden olacaktır. Can almaya ötenazi demek öldürme eylemini hafifletmez. Yaşam hakkı her canlının en temel hakkıdır.
Kanun değişikliği teklifinde, sahipsiz hayvanların hayvan bakımevlerine toplanması ve buralarda sahiplendirilinceye kadar bakılacak olması sebebiyle bakımevleri dışında bir hayvana bakmanın onun ancak sahiplenilmesi suretiyle mümkün olabileceği belirtilmiştir. Bu demektir ki, sokakta yürürken gördüğünüz ve susuzluktan ölmekte olan bir kediye köpeğe su vermeniz dahi kanuna aykırı bir davranış olacaktır. Bu hüküm, sahiplenmeden su dahi veremezsiniz demektir.
Teklifte, hayvanların toplanarak hayvan bakım evlerinde barındırılması bir zorunluluktur. Milyonlarca hayvanı, sayısı ve kapasitesi yetersiz barınaklara kapatmak, hayvanların birlikte bulundukları ortamda salgın hastalıklar oluşmasına da neden olacaktır ve önlenemeyen hastalıkların dışarı yayılma riskini de kimse öngöremez. Kedi ve köpekleri ortadan kaybettiğiniz takdirde kemirgen ve sürüngen popülasyonunun artacağını tahmin etmek çok kolay. Üstelik kamu oyuna beş yıldızlı otel gibi gösterilen barınakların hiç de öyle olmadığını, Konya’da kafasına kürekle vurularak öldürülen köpekle öğrendik. Bu ülkede bir savcı, keşif için gittiği barınağı “ölüm kampı” olarak nitelemiştir. Bu ülkede hayvanlar barınaklarda açlıktan birbirini yemiştir.
Bir başka husus da şudur. Bizim oylarımızla seçilen vekillerin, mecliste çocuklar ve mağdur ailelerin acıları üzerinden siyaset yapmasını da kabul edemiyoruz ve bizi temsil eden insanlara yakıştıramıyoruz. Çocuklar üzerinden, başkalarının acıları üzerinden siyaset yapmanın hiç etik olmadığını bir kez daha kendilerine hatırlatıyor, toplumu çocuk severler ve hayvan severler olarak ikiye bölüp kutuplaştırmanın bu ülkeye tarif edilmez zararlar vereceğini beyan ediyoruz.
Bugün buradan Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki bütün siyasal partileri ve partisinden bağımsız olarak bütün vekilleri ölüm yasasına hayır demeye, yaşam hakkını savunmaya davet ediyoruz.
Çözüm belli. Mevcut yasayı uygula. Kısırlaştır, aşılat, yerinde yaşat. Şimdiye kadar yapılmayan etkin kısırlaştırma eylemini şimdi başlatalım. Belediyeler, barınaklar denetlensin. Yasaya uymayanlara yaptırım uygulansın. Bunu yaparsak bir yıl içerisinde bu popülasyonun azaldığını göreceğiz. Çözüm sadece yasaya uymak. Canlıların en temel hakkı olan yaşam hakkını elinden almak değil. Can almak insanın görevi değildir." dedi.