BAŞKALARINA GÖRE YAŞAMAK
  Her insanın bir yaşam biçimi vardır.  Bu onu özgün kılan, kıymetlendiren yada kıymetsizleştiren bir haldir. Kimisi bu özgün ve özgür hali ile yaşayarak mutlu olurken, kimisi de toplumla uyum (!) sağlamak adına  kendi olmaktan uzaklaşarak başkaları için yaşar. Oysa kibaşkalarına göre yasayan insan mutluluk nedir bilmez. Yasadıkları kendi  mutluluğu değil, başkalarının mutluluklarının  bir istasyonudur
  Başkalarına göre yaşamak kişinin mutluluğunu ve özgürlüğünü baltalayan, kendisi olmasına izin vermeyen, bireysel kimliğini ifade etmekten alıkoyan bir yaşam biçimidir. Önceliği başkalarının memnuniyetine veren ve kişiyi giderek yalnızlaştıran bu yaşam şekli hayatı kendiyle çelişerek ve yarım yamalak yaşamaktır. Aklının ,yüreğinin ve inancının gösterdiği yolda değil , başkalarının diktiği okları takip eden çizgide yürümektir. Kendi hayatının yönetmeni olmaktan  ziyade figüranı olmayı tercih etmektir. Bedenen değil ruhen zincire vurulmuş olarak yaşamaktır. Bu tipler başkalarının  kalıpları altında ezilmiş, kendi benliğini  yitirmiş , özüne yabancılaşmış, özgüveni erozyona uğramış ve daha da kötüsü bunun farkında bile olamayan acınası insanlardır. Böylelerinin aynaya baktıklarında gördükleri kendileri  bile değildir.
   Küçükken ailede beklentinin fazla olması, yanlışlara tahammülsüzlük ve ilgi azlığı başkalarına göre yaşamaya iten zehirli oklardır. Bu okları onu ilerde okulda öğretmenine göre ve sınıfta arkadaşlarına göre yaşamaya götürür. Zamanla da  çevrenin ve toplumun beklentilerine göre yaşamaya yöneltir. Kendi  doğrularından emin olmayan, kendini sadece çevrenin  bakış açısıyla değerlendiren bu kişilerin ne kendi zevklerine ait bir telefonu vardır ne de  istedikleri bir araca binebilirler. Kendi hayatlarını hep başkaları şekillendirir. Sonunda bakarlar ki adı ve soyadından başka aynı yönden düşünen ve aynı kelimelerle düşünüp aynı eylemde bulunan milyonlarca insandan farkı kalmamıştır. Kendisiyle barışık olamayan bu insanlar kılıktan kılığa ve  şekilden şekle girip durmadan taklitler yaparlar. Kendi olamadıkları gibi  kim olduklarını da tam olarak bilemediklerinden mutluluğa  uzaktırlar. Önce aileye, sonra çevreye ve ardından da topluma göre yaşamak bunların ömrünü heba edip bitirmiştir.
    Başkaları için yaşamanın girdabına kapılan ve sosyal baskıyla kışkırtılan insanlar, kısacık yaşamlarını ‘’el alem ne der’’ eksenli yaşayarak  zihinlerini ve bedenlerini tüketerek geçirirler. Sadece misafir gelecek diye temizlik yapmak bile bu dürtünün eseridir. Bunların geriye dönüp baktıklarında gördükleri pişmanlıkları ve yaşanmamış hayatlarıdır. Hala  çocuklarını  büyüklerinin yanında sevemeyen büyükler (!) vardır. Ve de sevdiklerine  karşı onu sevdiğini söylemeyip bunu mezar taşlarına söylemeyi erteleyenler. İşte bunlar başkalarının doğrularına göre yaşayan ve  hayatı kendilerine zindan eden, mutsuzluk abideleridir.
   Başkalarına  göre  yaşayanlar  hayatı  kendi ilkeleri doğrultusunda değil, başkalarının istek  doğrultusunda  iyi ya da kötü bir şekilde devam ettirirler. Başkalarının değerlerini  kendi ilkelerinin üzerinde tutarlar . Kızılderililerin hayatlarına ait şu anekdot bu durumu daha iyi özetler.  Sonbaharda, kızılderililer şeflerine kışın soğuk geçip  geçmeyeceğini sormuşlar. Herhangi bir fikri olmayan şef, kışın soğuk geçeceğini ve hazırlanmak için odun toplamaları gerektiğini söylemiş. İyi  bir  önder  olan  şef,  en  yakın  telefon kulübesine  gittikten sonra  Ulusal Hava Durumu Servisi'ni arayıp sormuş: ‘’Kış soğuk mu geçecek ? ‘’ Telefondaki adam; ‘’Evet, bu kış epey soğuk olacak.’’ Şef, köye geri dönüp odun toplama işini hızlandırmış. Bir hafta sonra, şef tekrar Ulusal Hava Durumu Servisi'ni aramış: ‘’Kış çok mu soğuk geçecek?’’ Telefondaki adam: ‘’Evet, bu kış gerçekten oldukça soğuk olacak.’’ Böylelikle şef geri dönüp adamlarına bulabildikleri bütün odun parçacıklarını dahi  toplamalarını  söylemiş. Bir hafta sonra, şef tekrar Ulusal Hava Durumu Servisi'ni aramış:  ‘’ Bu kışın çok soğuk geçeceğine kesinlikle emin misiniz?’’ Telefondaki adam:  ‘’Kesinlikle, kızılderililer deli  gibi odun topluyor.’’
 
   İnsanı mutlu kılan kendi isteklerini ve  doğrularını kendi  ilkeleri  ile  erdemlice yaşamasıdır. Bu da bireyi vasatlaştıran ve kıymetsizleştiren bu tür  eğreti yaşamlardan kurtulup bir adım öne  çıkmakla ve  bu hayatta bende varım demekle olacaktır. Unutmayın , elimizde başkaları için yaşanacak bir ‘’joker hayat’’ daha yok !